
AYNI ERKEĞİ PAYLAŞAN KADINLARDAN İNANILMAZ İTİRAFLAR...
Çoğu kadın için birlikte olduğu erkeği bir başka kadınla paylaşmak tam anlamıyla kâbustur… Ancak yaşadığımız çağda; bunun tam tersi, herkesin mutlu ve huzurlu bir hayat sürdüğü aşk üçgenlerine de tanıklık ediyoruz. Âşık olduğu erkeğin; kendisi kadar bir başka kadını da sevebileceğini kabul eden ve birlikteliğini gayet rahat sürdüren kadınların sırrı ne? Araştırdık…
Aynı erkeği paylaşabilen, hatta sadakatsizlikte garip bir huzur bulabilen, buna ılımlı bakabilen kadınlar olduğunu duymak size de şaşırtıcı geliyor, öyle değil mi? Bu belki size de 'aldatılmaktan mutlu olma hali' olarak geliyordur. Peki bu sessiz mutluluğun temelinde neler yatıyor dersiniz? 'Tahttan çekilmeye' razı olan bu kadınlar, gözlerini de her şeye karşı kapatıyorlar mı? Kendilerine işkence edilmesinden hoşlanıyor ve 'kurban' olma durumundan faydalanıyorlar mı?
Bunu da geçelim! Birlikte oldukları erkeği yitirmemek için saygınlıklarını yitirmeyi göze alıyor, edepsiz bir strateji izlemeyi mi tercih ediyorlar? Peki her şeyi kabul etme durumu ya da hiçbir şeye kızamama sendromu; onun kaçışını engellese de acılara tuz biber ekmez mi? Aldatılmanın Sessiz Mutluluğu kitabının yazarı Catherine Laborde; "Sessiz mutluluk diş bilemeyi ya da intikam duygusunu körüklemez" diyor ve ekliyor; "Bu erkeğin diğer kadını da gerçekten sevdiğini hissetmektir. Herkese ve her şeye rağmen." Kısacası bu durum; inanamayacağınız kadar güçlü ve anlaşılmaz bir histen oluşuyorHele kendinizden daha kötü birisine tercih edildiyseniz! Bu rekabet kini güçlendirse de tam tersi arzuyu artırıyor. Böylece kadın, erkeğine sanki tavlamaya çalıştığı bir erkekmiş gibi, daha farklı bir gözle bakıyorOnu çok daha erkeksi bulmaya başlıyor, aslında ne denli çekici olduğunu hatırlıyor.
Catherine Laborde kitabında şöyle yazıyor; "Eşinin ya da sevgilisinin sadakatsizliğini kabullenme tam anlamıyla bir sanat; yüksek bir özgüven gerektiriyor. Öncelikle başkalarının bakışlarından ve 'aldatılan kadın' etiketinden uzak durmayı bilmek gerekiyor. Ayrıca mozoşist bir kendini beğenmişlikten ve suçluluk duygusundan sıyrılmak da önemli çünkü erkek geri döndüğünde onu bunaltmak; işlerin daha da kötüye gitmesine yol açabilir. Çünkü bu bir kaçamak değil! Bu; aşkın önlenemez zaferi!"
Sosyologlar birbirine bağımlı yaşayan çiftler döneminin kapandığını, şimdi birbirinden ayrı hayatları olan çiftlerin zamanının geldiğini iddia ediyorlar. Aşkı mahveden sadece seksüel monogami değil, ilişkinin uzunluğu da aynı zamandaHatta bazı kadınlar için; 'Ben duymadığım ve görmediğim sürece istediğini yapabilir' düşüncesi çok revaçta. Yine de bu yeni sadakat anlayışının limitlerini de bilmek gerekiyor. Üstelik yalnız yaşamak söz konusu olduğunda bu bahis çok daha riskli bir hal alabiliyor. Paylaşmak; gerçek bir skandala dönüşebiliyor, dayanılmaz oluyor.
Kıskançlıktan kurtulmanın bir yolu var mı? Şüphesiz, kıskançlıktan arınmak ve poligami (çok eşlilik) insanlık tarihinde en ilkel toplumlardan beri var. Ama biz paylaşımcı olarak yetiştirilmedik. Bizim için normal olan 'sen ve ben' ilişkileri oldu hep! Peki aynı normlarla büyümelerine rağmen, erkeğinin hayatında tek olmamaya katlanabilen kadınlar bunu nasıl başarıyorlar? Gizemlerini çözmek için onlarla röportaj yaptık. Defalarca aldatılan kadınlar ve uzun yıllardır 'metres' olan kadınlar anlatıyor
NALAN S. - GRAFİKER / 38 YAŞINDA (SADAKATSİZ BİR ERKEKLE TAM ON YILDIR BİRLİKTE) <ı>
ı>"Alp beni hep aldattı ve ben de ondan sürekli şüphelendimAncak asıl şaşılacak olan; her defasında ona bir kez daha deliler gibi âşık olduğumu hissetmemdi. Bunun hakkında bir teorim bile var; eğer bir kız kardeşiniz varsa (Benim gibi) paylaşmayı daha iyi biliyorsunuz. Alp'in hayatında hep maceralar oldu, özellikle de iş arkadaşlarıylaİki ya da üç kez itiraf da etti. Ben de her seferinde, son derece saf bir şekilde yaşadığı ilişkilerin bittiğine inandım. Oysa yalandı! Evet; beni her seferinde bütünüyle kandırıyordu... Birkaç sinir krizi ve şok geçirdikten sonra, sonunda bu durumdan kazançlı çıkmayı öğrendim. Bu itiraflar işime daha da sıkı sarılmama sebep oldu. Bu aslında aşkta suç ortaklığı yaptığımızın açık bir kanıtıydı. Yoksa beni terk edecekti! Beni aldatması beni sevmediği anlamına gelmiyordu ama her seferinde bir başkasını bana tercih edebiliyordu. Çok acı çektim. Kabulleninceye kadar evdeki bütün vazoları kırdım. (Gülüyor<ı>)ı>. Hatta bir keresinde beni aldattığı kadını gördüm bile! Gerçekten muhteşemdi. Güzelliği, beni dibe vurmaktan kurtardı. O tam anlamıyla bir afetti! Öyle sanıyorum ki, bu egomu biraz olsun tatmin etti. Biliyorum anlayamayacaksınız ama hissettiğim tam anlamıyla buydu. Aslında başta çocuklarımızın, evimizin o kadını bizden uzaklaştıracağını sandım... Sürekli tekrar eskisi gibi yaşayacağımız günlerin gelmesini bekliyordum. Çok küçük düşürücü bir durum olduğunu kabul ediyorum. Sonraları fark ettim ki, aldatıldığınız zaman sürekli acı çekmiyorsunuz! Kendinizi geliştirmek için fırsat buluyorsunuz. Tehlikenin varlığı ve diğer bedenin korkusu ilişkideki erotizmi artırıyor. Her zaman sizden iyi olmayan ötekinin güler yüzlülüğünden istifade etmek iyi de olabiliyor. Bana dokunduğunda; 'Mutlaka onu hayal ediyordur' diye düşünmedim hiçbir zaman. Bence aldatan bir erkek eşiyle de seks yapıyorsa onu seviyor demektir."
FÜSUN M. - HALKLA İLİŞKİLER UZMANI / 32 YAŞINDA (İKİ YILDIR EVLİ BİR ERKEKLE BİRLİKTE) <ı>
ı>"Evli bir erkekle iki yıldır birlikteydim ve yeni bitti. Ayrılığı kabullenmekte çok zorlandım. Mert'le bir iş toplantısında tanışmıştık. Fiziksel ve entelektüel açıdan inanılmaz bir enerjisi vardı. Evliydi fakat bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Ona tek başıma sahip olmayı hiçbir zaman hayal etmedim. Bekâr olsaydı da, tamamıyla benim olmayabilirdi. Eşine benim varlığımdan hemen bahsetti. Sadece fiziksel bir çekime kapıldığını itiraf etti. Hatta fotoğraflarımızı bile gösterdi. Ben de ortak bir arkadaşımızdan eşinin daha sportif bir havası olduğunu öğrendim. Ben ise tam tersi gayet süslüydüm. Birimizi tamamlıyorduk herhalde. Ben onun uslu eşiydim (Gülüyor) Daha iyi anlaşabilmeleri konusunda ona yardımcı oluyordum. Bu çiçeği burnunda bir ilişkiydi. Durumu kabullendim ve rolümü benimsedim; verdikleri bana yetiyordu. Eşiyle olan yaşantısını düşünmekten kaçınıyor, kendime ait bir hayat oluşturmaya ve boşlukları onunla doldurmaya çalışıyordum. Ancak eşi çok güçlü bir kadındı; tam bir strateji uzmanı! Bir gün ona; 'Ciddi bir şeyler olduğunu hissedersem buna katlanamam. Hadi git ve bu ilişkiyi dibine kadar yaşa' demiş. Büyük güne kadar görüşmeye devam ettik. Eşi sürekli seyahat ettiği için, her şey olağanüstüydü; sinemaya gidiyor, sokaklarda sarılarak dolaşıyor ve hatta birlikte tatil bile yapıyorduk! Eşine ait olan hiçbir şeyi kıskanmıyordum ama toleransı tam bir tuzaktı. Beni favori kadın rolüne soktu ve ne zaman Mert'le dışarı çıksak, onu arıyor ve kızıyla ilgili yeni haberler veriyordu. Kızının da durumdan haberi vardı ve babasından gün geçtikçe uzaklaşıyordu. Sonunda Mert beni terk etti."
NEVAL Y. - ÖĞRETMEN / 40 YAŞINDA (ON YILDIR ONU ALDATAN EŞİ TAMER İLE BİRLİKTE YAŞIYOR)
"Haftalar süren sinir krizleri ve umutsuzluktan sonra eşim Tamer'in metresi ile arkadaş oldum. Onu zaten tanıyordum; aynı kursa devam etmiştik. Hiç şüphesiz yaptığım ilk iş onda ne bulduğunu araştırmak olduAncak bunu anlayabilirsem onun macerasını sonlandırabilirdimBeni aldattığını birkaç hafta içinde anladım ve öğrenir öğrenmez ben de birçok kadın gibi aynı tepkiyi verdim; sinir krizleri ve gözyaşlarıKendime bir sevgili bulup ondan intikam almayı, ona da aynı mutsuzluğu yaşatmayı bile düşündümHer şeyi organize ettim; çok da ateşliydim. Ancak düşündüm, taşındım ve kolay olmasa da rakibimle arkadaşlık kurmamın daha mantıklı olacağına karar verdim. Bugün kendi kendimin muhasebesini yaparken bana yardımcı olan şeyin hâlâ tercih edilen taraf olduğumu hissetmem olduğunu fark ediyorum. Benim Tamer'le on yıllık bir geçmişim, bir hikâyem, paylaşımlarım vardı. Yavaş yavaş anladım ki, aldatılan taraf olduğunuzda, iyi olan taraf siz oluyorsunuz ve her türlü role bürünebiliyorsunuz! Kurban (Onun için tüm yaptıklarımdan sonra), oyuncu, savaşçı ya da umursamaz (Bu akşam beni yemeğe bekleme!). Sıfır suçluluk duygusu ve kız arkadaşlardan sürekli alkış! Onu (Öteki kadını) sıkıcı, baydırıcı ve oldukça çirkin olarak hayal etmek istiyordum. Aynı zamanda, metresinden her zaman bir adım önde olduğumu düşünüyordum. Onun sayesinde sık sık kuaföre gitmeye, kendime bakmaya, spor yapmaya başladım. Sonuçta, ilk zamanlar ne kadar heyecan yaşasalar da sonunda onlar da bir rutine gireceklerdi. <ı>(Gülüyor) ı>Bir gün ya ondan sıkılacak ve bana geri dönecekti ya da sadece ona sahip olmak isteyecek ve beni terk edecekti! Ama bence beni aldatması, tamamıyla metresiyle birlikte olmak istememesi anlamına geliyordu. Metres olan kadınlar tüm hayatlarını erkeğe vermek zorundalar, hep âşık ve eğlenceli olacaklar. Ben ondan (Öteki kadından) çok daha şanslıydım. Bir gün Tamer gelip, bana ilişkilerinin bittiğini söyledi. İçimden bir zafer çığlığı attım ve 'arkadaşım' için üzüldümAma her şeyin, başka birisiyle de olsa, tekrardan başlayacağını biliyordum. Aslında belki de ben Tamer'i bunun için seviyordum; sadık erkekler çok fazla planlı yaşıyorlar. Yalancılarla, tabii ki eğer sizi seviyorlarsa, her an yeni bir maceraya atılabilirsiniz!"
Doç. Dr. Armağan Yücel Samancı'ya üçlü ilişkilerin yıpratıcı etkisi ve tarafların yaşadığı psikolojik buhranlar üzerine konuştuk:
MARIE CLAIRE: İki kadın bir erkek şeklindeki üçlü ilişkilerde en fazla hasar gören taraf hangisi oluyor?
ARMAĞAN SAMANCI: Aslında bu ilişkinin evrelerine göre değişiklik gösteren bir durum. Bir sıralama yapmak gerekirse; başlangıçtaki dönemde, yani ilk fark edilen dönemde aldatılan taraf en çok hırpalanan taraf oluyor. Bu evrede ikinci sırada erkek, üçüncü sırada diğer kadın hırpalanıyor. Uzun dönemde (Bir yıllık bir sürede) ise yine aldatılan taraf birinci sırada olsa da ikinci sırayı diğer kadın alıyor, erkek daha az hırpalanmaya başlıyor. Ancak işler kötüye gidince erkek birinci sıraya çıkıyor. Çünkü ilişkinin son dönemlerinde erkek iki kadının çapraz ateşinde kalıyor ve iyice köşeye sıkışıyor. İki ilişkinin birden yükünü omuzlarında taşımaya başlıyor. O zaman erkeğin çöküşünü de görüyoruz.
M.C.: Aldatılan taraf ne kadar yıpransa da ilişkiye bir şekilde devam ediyor. Ekonomik bir sebebi yoksa bunu psikolojik olarak nasıl açıklayabiliriz?
A.S.: İlişki tek başına bir boyuttan oluşmuyor. İlişkinin duygusal, sosyal ve ekonomik boyutları var. Bunun yanında, bir de çocuklar var. Bu gibi durumlarda aslında en önemlisi ekonomik boyut. Türkiye'de sanki en çok ekonomik sebeplerden ya da çocuklar için ayrılık yaşanmıyor gibi görünse de, aslında kadının duygusal olarak erkekten kopamaması en önemli sebeplerden biri. Çünkü birçok kadın evlilik içinde bağımsızlığını kaybediyor. Özellikle eşini seviyorsa, ilişkiye ve eşe bağımlı bir hayat tarzı yaşamaya başlıyor. Eğer kadın çalışmıyorsa yıllar içinde ilişkiye, evliliğe bağımlı bir yaşama iyice alışıyor ve ondan kopamıyor. Ekonomik sorunlar ve çocuklar daha çok dile getirilse de, aslında kadının kopamaması birinci planda yer alıyor.
M.C.: Ekonomik sorunları ya da çocukları bir anlamda bahane ediyor o zaman?
A.S.: Kadının da kendi kendini rahatlatacak bir düşünce sistemi oluşturması lazım. Yoksa kendi problemleriyle karşı karşıya kalır ve o daha kötü bir sonuç doğurur. Ayrıca eşini başka bir kadına kaptırma duygusunu yaşadığında onu kaybetmeme gibi bir konuma da geçiyor. Yani bir tür yarışma başlıyor. Normal bir durumda, zaman içinde eşini boşayabilecekken başka bir kadının devreye girmesi otomatikman sahiplenme ve kaybetmeme duygusunu da beraberinde getiriyor.
M.C.: Diğer yandan öteki kadın da yıpranıyor. Kaybetmemek için yıllarca gölgede kalmaya boyun eğiyor. Bu da az önce sözünü ettiğiniz türden bir kazanma hırsı mı?
A.S.: Tabii aynı duygu 'kadın' olduğu için, öteki kadın da söz konusu oluyor. Diğer kadın, birlikte olduğu insanın evli olduğunu biliyor. Başlangıçta bir grubu vicdan muhasebesi de yapıyor. Ama ilişkiye zaman içinde bağlandıkça, bilerek ya da bilmeyerek erkeği diğer ilişkiden koparmak istiyor ve sevgilisinin eşiyle çatışmaya giriyor. Zaten çoğunlukla eşlerin ilişkiyi öğrenmesi de bu şekilde oluyor. Sevgilisinin eşinin bir şekilde (telefonla, mektupla) öğrenmesini sağlıyor; böylece kendi ilişkisini deşifre etmiş oluyor. Buradaki amaç, kendini kötü duruma getirmek değil; diğer ilişkiyi bir kaosa sürüklemek ve erkeğin tamamen kendine dönüşünü sağlamak. Biraz satranç gibi.
M.C.: Aşkın bu üçlü formu; 'anne, baba, çocuk' şemasına benziyor biraz. Bir erkeği paylaşan kadınlar, küçük yaşlarda babaya olan hayranlık safhasını hiçbir zaman atlatamayan kadınlar olabilir mi?
A.S.: Hem öyle hem de öyle değil aslında. Gerçekten çocuklukta babayla olan ilişkilerini, çocukluklarının doğal psikoseksüel gelişimi içinde çözemeyen kadınların evli erkeklerle daha çok ilişkiye girdiklerini görüyoruz. Elektra kompleksi dediğimiz, babaya sahip olmak için anneyle yarışma, çocukluk döneminde çözülmediyse, bu kadınlar ileriki yaşlarda evli erkeklere sahip olma duygusunu yaşayabiliyor. Freudian teoride Elektra kompleksi gayet normal ve doğal bir fenomen olarak kabul ediliyor, bu süreç normal gelişimde bir tür geçiş dönemi. Bunu atlatamayan kadınlar, farkında olmadan evli erkeklere yönelebiliyor ama esas belirleyici olan erkek.
M.C.: İki kadına bölünme erkeğin psikolojisini nasıl etkiliyor?
A.S.: Bu da erkeğin kişilik özelliklerine göre değişiyor. 'Kronik aldatıcı' dediğimiz erkekler zaten kendilerini herkesten çok sevdikleri için çok büyük bir çöküntü yaşamıyorlar; iki kadını da bırakıp üçüncü bir ilişkiye çabucak geçiş yapabiliyorlar ama erkek kişilik özellikleri açısından düzgün, sorumluluk sahibi bir insan ise çöküntü yaşıyor. Zaman içinde iş ve duygusal yaşamında problemler yaşıyor, depresyon, genel kaygı bozuklukları ya da panik gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Üstelik erkekler profesyonel bir yardım alma, psikiyatri ya da terapiye gelme konusunda kadınlardan çok daha isteksizler. Alkol ve arkadaş çevresiyle bunu çözmeye çalışıyorlar ve sosyal problemler zincirleme birbirini takip ediyor.
M.C.: Aldatılan kadınla diğer kadın arasında ortak noktalar var mı?
A.S.: İkisi de kadın. Erkek, genellikle kendi ilişkisinde tükenme yaşayınca ya da bazı parçaları tamamlayamadığında çözümü başka bir ilişkide arıyor. Eski ilişkisinden de kopamıyor. Erkeklerin eşlerini aldattıkları öbür kadın, kendi eşlerinden fiziksel olarak çok daha güzel, çok daha zeki, çok daha konumlu bir kadın olmuyor. Tam aksine, fiziksel olarak daha az çekici, konum olarak daha geride bir kadınBirbirlerini tamamlayan kadınlar oluyorlar; aynı yapıda kadınlar değil. Erkek, eşini aldatmak için duygusal anlamda daha rahatlatıcı, daha az beklentisi olan, daha kolay ve daha güçsüz bir kadın modeline yöneliyor.
M.C.: Kazanan taraf genellikle hangisi oluyor?
A.S.: Evlilik sağlam bir evlilikse ve erkek zor kopabilen öğeleri olan bir erkekse eşi kazanıyor ama evlilik tükenmişse ve aldatılan kadın çok profesyonelce olmayan bir içerikte davranıyorsa, eşiyle ve diğer kadınla çatışmalar yaşıyorsa, çirkin olaylar yaşanmaya başlıyorsa ve diğer kadın, daha duygusal ve ilişkisine daha sahip çıkıcı davranıyorsa kazanan taraf olabiliyor.
M.C.: Aldatılan kadında ne gibi değişiklikler oluyor? Kendisini bırakıyor mu, daha fazla mı bakmaya başlıyor?
A.S.: Bir yas sürecine giriyor. Bir anda kaybı kabul edemiyor. Eşine duyduğu sonsuz güven duygusu azalıyor. Bu korkunç bir durum tabii ki. Özellikle ilk dönemde birçok kadın çok büyük acılar yaşıyor. Bunu takip eden dönemde cansızlık, isteksizlik gibi depresif şikâyetler oluşmaya başlıyor. Erkekle çatışma dönemine gelindiğinde ise, adeta bir refleks olarak ilişkiye daha çok tutunuyor. Cinsellikte büyük bir fırlama oluyor. İlişkiyi toparlama sürecine gelindiğinde ise kendine daha çok bakma, gençleşme, hayatına daha fazla önem verme gibi davranışlar sergiliyor. Son dönemde yani evliliğin kurtulduğu dönemde ise, olayı unutma, yaşananları geriye atma gibi bir süreç başlıyor ama erkek problemleri tamamıyla çözse de zaman içerisinde yeni patlamalar olabiliyor.
M.C.: 'Diğer kadın' olarak hayatına devam eden kadın ne gibi değişiklikler yaşıyor?
A.S.: O da aynı yası yaşıyor. Bir grubu çok kırılıyor ve birkaç yıl sürebilecek dünyaya kapalı bir yaşam sürebiliyor. Ancak ilişkiye sosyal ve duygusal olarak, kaybedebilme hissiyle başladığı için, kayıp duygusunu daha fazla içselleştirip kabullenebiliyor. Erkek ona kaybetme duygusunu hissettirmediği sürece o hayatına çok daha rahat devam edebiliyor. Ama erkek hissettirirse, o da aldatılan kadınla aynı sürece girebiliyor.
(MARİE CLAİRE)
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 19:23