
'BANKALARA BAZEN HAVUÇ KULLANDIK BAZEN SOPA!..'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bankalar üzerinde çok ciddi durduklarını ve krizden çok önce bankalarla ilgili stres testleri yaptıklarını ve problemli bankaları tespit ettiklerini belirterek, "Sessizce sermayelerinin yeniden yapılandırmasına teşvikçi olduk. Bazen havuç, bazen sopalar kullandık" dedi.
Babacan, "Eurochambers Ortak Üyeler Komitesi Toplantısı"nda yaptığı konuşmada, AB'nin sıkıntılarına işaret ederek, AB'nin kendi sorunlarının çok büyük olacağını, bölgenin ekonomik büyümesi, Avrupa'nın ekonomik dinamizmi dendiğinde artık AB değil AB dışındaki Avrupa ülkelerinin daha ön planda olacağını söyledi.
AB pazarının en azından kısa vadede eskisi gibi gelecek vaat eden pazar olamayacağının altını çizen Babacan, dolayısıyla Eurochambres ülkelerinin dünyanın başka bölgelerindeki ülkeleriyle de ilgilenmesi gerektiğini ifade etti.
Konuşmasında, hükümetin gerçekleştirdiği reformlar ve dü zenlemelere değinen Babacan, şöyle devam etti:
"Bugün bu krizde pek çok ülke reformdan bahsediyor. Biz bunların tümünü bugün itibariyle tamamlamış durumdayız. Bizim 2006'da çıkardığımız Kredi Kartı Yasası ile ABD'nin son dönemde çıkardığı yasa neredeyse madde madde aynı. Mortgage Yasası'na yüzde 25'lik peşin ödeme şartı koyduk. Bütün yapılanlar, Türkiye'nin bu krizde çok daha sağlam bir mali bünyeyle kendisini göstermesini sağladı.
Türkiye'de mortgage'da yüzde 25 peşin ödeme kuralı eğer ABD'de uygulansaydı, biraz iddialı konuşuyorum, dünyada böyle bir krizin bu kadar derin yaşanması söz konusu olmazdı. Yüzde 100'lere ulaşan mortgage kredi oranları, bu bir süre gider, sonra çuvallar. Bu, gayrimenkul fiyatlarındaki gerilemeyle beraber pek çok finans kuruluşunun ciddi zorluklar yaşamasına neden oldu."
Dünyada 100'den fazla not kırımı, 20 de artış yapıldığını hatırlatan Babacan, "20 artırımın 4'ü Türkiye ile alakalı... Türkiye, orta vadeli programı açıkladığımızdan bugüne kadar 4 kuruluşun not artırdığı ülke oldu. Kriz ortasında kredi notunun 2 kademe birden artması istisnai bir durum" dedi.
Türkiye'de 7-8 yıldır uygulanan ekonomik politikaların temelinde özel sektör bulunduğunu, "taşıma suyla değirmen dönmez" yaklaşımı içinde olduklarını vurgulayan Babacan, "Devlet gölge etmesin, devlet engel olmasın, yatırımcıların önüne setler çekmesin. Biz birinci görevimiz olarak bunu gördük. Bunu yaptığınızda özel sektörün dinamizmi zaten o ülkeyi alıp götürüyor. Yeter ki bu şartları sağlayın. 'Devlet devlet olmayı iyi yapsın yeter. Düzenlemeleri iyi yapsın, düzenlemelerin denetimini de iyi yapsın' diyoruz. Devlet devletliğini yapacak, özel sektör de kendi işini yapacak" şeklinde konuştu.
Serbest rekabet ortamını, firmaların ve kuruluşların yarışarak en iyi hizmeti, en uygun fiyatları temin etmesi şeklinde gördüklerini ifade eden Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hiçbir yarışma kuralsız olmaz. Kurallar olmazsa kaos olur. Evet serbest rekabet, yarışma... Fakat kuralların iyi konması, oyuncuların da o kurallara uyup uymadığının iyi denetlenmesi... Bunun kompozisyonunun, bunun dengesinin iyi oluşturulması gerekiyor. Biz bu dengeyi Türkiye'de mümkün olduğunca tutturmaya çalışıyoruz. Bankalarımız üzerinde çok ciddi durduk. Krizden çok önce bankalarımızla ilgili stres testleri yaptık. Problemli bankaları tespit ettik. Sessizce sermayelerinin yeniden yapılandırmasına teşvikçi olduk. Bazen havuç, bazen sopalar kullandık. Ama bunları yaptık. Dolayısıyla krize girdiğimiz dönemde bütün bu yapılanları zaten yapmış, tamamlamış durumdaydık. Yine onlar bundan istifade etti. Nasreddin Hoca bir testinin kırılmasından bahseder. Biz testi kırılmadan yapacaklarımızı yaptık. Bugünlerde de yine ileriye bakıyoruz. Mevcut krizin çok ötesine bakıyoruz. Tabii atılacak bazı adımlar, yapılacak bazı uygulamalar bazılarına rahatsızlık verecek. Bunun çok iyi farkındayız. Ama bunları gelecek nesilleri koruma adına bugünden yapmamız lazım."
Hükümetlerin özel sektöre yol açıcı politikalar izlemesi gerektiğini vurgulayan Babacan, "Kimseyi de şaşırtmamaları lazım. Artık kötü sürprizler görmeye kimsenin tahammülü yok. Doğru politikalar, bazen bedel ödemeyi gerektiren ve kısa vadede siyasi maliyet getirebilecek politikalar... Bu maliyetleri bugün ödemezseniz, o zaman yarın çok daha büyük maliyetlerle o ülkeyi karşı karşıya bırakırsınız" dedi.
Hiçbir hükümetin kendi siyasi partisinin bekasını düşünerek hareket etmemesi gerektiğini dile getiren Babacan, şöyle konuştu:
"(Ben şunu yaparsam zarar görürüm) Kısa vadede varsın görelim. Bazı siyasi partiler, bazı siyasetçiler zarar görsün. Ne adına? Bu ülkenin gelecek nesillerinin mutluluğu ve refahı adına... Bu noktada da iş dünyasına çok önemli roller düşüyor. Yeter ki zamanında yöneticileri, hükümetleri uyarın, doğruları gö sterin. (Bu yıl şirket ne kar elde etmiş?) Eğer bunun derdine düştüyseniz, sadece bu yılın derdine düştüyseniz, bu, krizin çözülmesine yardımcı olmaz. Hep beraber dünyanın geleceği için, içinde bulunduğumuz bölgenin, ülkenin gelece ği için doğru politikalar neyse desteklememiz gerekiyor. Burada artık sen, ben, A partisi, B partisi, C partisi... Bu kavga yaşanmamalı. Topyekun ülkeler kendi geleceklerine, problemlerine sahip çıkacak problemler uygulamazsa krizi atlatmak kolay olmayacak. Kısa vadeli kavgalarla, kısa vadeli tartışmalarla böylesine derin bir krizin üstesinden gelmek mümkün olmayacak."
Ali Babacan, siyasetin doğasında bir miktar popülizm olduğuna dikkati çekerek, "O noktada sizlerin iş dünyası olarak 'dur' diyebilmesi lazım. 'Yaptığınız popülisttir arkadaş, sen bu ülkenin geleceğini tehlikeye atamazsın, ne yapıyorsun' diyebilmesi lazım" dedi.
Türkiye'de iş dünyasıyla birçok konuda istişare yaptıklarını, bunun varlığından bile çoğu zaman kimsenin haberi olmadığını belirten Babacan, "Bu dönemde kaç gece sabahladık, gece ikilere, üçlere kadar... Bu toplantıların çoğunu kimse duymamıştır. Görüntüyü kurtarmak adına bir ş ey yapmıyoruz. Gerçek anlamda sonuç alacak çalışmalar içindeyiz" şeklinde konuştu.
KDV ve ÖTV indirimlerine de değinen Babacan, "Bunları devam ettirseydik Türkiye de tartışılan ülkeler listesine girecekti. Belli dengeleri kurmak zorundayız. Ekonominin gerçekleri neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorundayız. 'Kısa vadede her şey iyi olsun, uzun vadeden bana ne?' diyemeyiz" değerlendirmesi yaptı.