
BAŞBAKAN'IN ELİNDE ÇOK ÖNEMLİ BELGELER OLABİLİR
"Başbakan, Türkiye’nin bu kadar kritik süreçten geçtiği bir anda Genelkurmay Başkanı’nı karşısına alıp ağır eleştiriye tabi tuttu. Elinde kendisini ileride haklı çıkarabilecek çok önemli bilgi ve belgelerin olabileceğini düşündüm. İşte bu ‘Atabey’ gibi yavaş yavaş çıkmaya başlıyor"...Danıştay’a yönelik silahlı saldırı ve sonrasında gelişen olayları Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve ASAM terör danışmanı Ercan Çitlioğlu ile konuştuk. Çitlioğlu’nun laiklik, PKK terörü ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi gibi gündemdeki konulara ilişkin görüşleri şöyle:
- Danıştay saldırısını ilk duyduğunuzda ne dediniz?
Bu saldırıyı ilk duyduğumda bunun bireysel bir saldırı olduğunu söyledim. Ancak daha sonra ortaya çıkan bilgiler ve sızdırılan belgeler olayın şeklini biraz değiştirmeye başladı. Bu konuda kamuoyunun zihinsel yörüngesini saptırmaya yönelik bir dezenformasyon kampanyası var...
- Eylemcinin “Allah-u Ekber” diye bağırdığının ilk anda söylenmesi bu dezenformasyonun bir parçası mıydı?
Bir parçası. Ama şöyle: Danıştay’a yapılan bir saldırı var. Bu sonuçtan ideolojik ve siyasal kazanım elde etmek isteyen o kadar çok odak çıktı ki Türkiye’de... Ve birden dezeformasyon kampanyası başladı... Başbakan Yardımcısı Şahin olaydan yaklaşık 1.5 saat sonra bir takım sürprizlere hazırlıklı olunmasına ilişkin bir açıklama yaptı. Alparslan Arslan yakalandığında susma hakkını kullandı. Eylemi ve kimliği ile ilgili bilgi vermeyen birisi yakalandığında, sayın Başbakan Yardımcısının açıklaması, zihinsel yörünge kaybına neden olan olaylar zincirinin başlangıcı olmuştur.
- Daha olayın başında “Türban” üzerinden yorum yapıldı...
Bakınız İkinci Dairenin bir özelliği var. Verdiği son karar türban takan anaokulu öğretmeniyle ilgili. Saldırının böyle bir olayla mantıksal temelde ilişkilendirilmesi ilk anda akla gelen bir şey.
- “Katil Başbakan!” sloganları eşliğinde bakanlara yapılan çirkin saldırıya ne demeli?
Bu olayların hiçbirini tasvip etmek mümkün değil.. Cenaze töreni ve Danıştay ziyareti sırasında bazı bakanların fiili bir saldırıya maruz kalmalarını hoş görebilmek ve gösterebilmek mümkün değildir.
LAİKLİK KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL
- Genel Kurmay Başkanımızın açıklamasını bu bağlamda nasıl buldunuz peki?
Özkök’ün bu eylemliliğin sürekliğinin demokratik rejim adına sürmesi gerektiğini söylerken, elbette bu tahkir ve fiili saldırıları bu işin dışında bırakarak söylediği düşüncesindeyim.
- Ama sayın Özkök, “Katil Başbakan!” sloganlarının gölgesinde bakanlara yapılan çirkin saldırıyı da kınamış olsaydı daha şık olmaz mıydı?
Elbette daha şık olurdu...
- Laiklik, Milliyetçilik ve Cumhuriyet niçin birilerinin tekelindeymiş gibi sunuluyor?
Bazı kavramlar ve inançlar vardır ki bunlar Türkiye’de hiç kimsenin tekelinde değildir. Mesela, Milliyetçilik ve Cumhuriyet gibi. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes asgari -ülkesini, bayrağını sevmek- anlamda milliyetçi olmak zorundadır. Ama siz hem bu ülkenin kimliğini taşıyacaksınız, hem de temel ilkelerine karşı mücadele edeceksiniz, işte bu kabul edilemez.. O zaman güle güle!. Türkiye 5-6 yıldır bu psikolojik harekatın odak noktası oldu. Kurumlar yıpratıldı, insanlar devletine karşı güvensiz hale getirildi...
- Devletin de bazı yurttaşlarına karşı güvensizlik içinde olduğu iddiasına ne dersiniz?
Devlet de vatandaşının bir bölümünü “Şu ideolojiye mensupsun, dolayısıyla bana karşısın, seni dışlarım!” tarzında yaklaşırsa, eşitlik ilkesi ile çelişmiş olur.
- “Atabeyler” adında gizli örgüt açığa çıkartıldı.. “Genç subaylar” rahatsız mı?
Bir rahatsızlık olmaması mümkün mü diye sorarsanız, herhalde mümkün değildir derim. O üniformanın altında görev yapanların hepsi bu ülkenin yurttaşı. Bu ülkenin meselelerinden soyutlayarak yaşamaları mümkün değil. Ben bugün Türkiye’nin gidişinden mutlu muyum? Hayır, değilim. Üniforma taşıyan birisi de kendisini düşünsel temelde ülke meselelerinden soyutlayarak yaşamaya mahkum edebilir mi?
- Ama üniformasını kullanarak örgüt kurma hakkına da sahip değildir, değil mi?
Ben de düşünsel temelde dedim zaten. Ama siz bunu eylemsel temele dönüştürdüğünüz zaman yasalar karşısında suç işleyen duruma girersiniz...
- Bu tür örgüt mensupları fiili bir eylem yaparlarken yakalanmış olsalardı, o zaman siz bu örgütü “terörist” olarak nitelendirir miydiniz?
Daha böyle bir örgüt var mı yok mu onu da bilmiyoruz. Deniliyor ki; Özel Kuvvetler bu tür eğitim çalışmalarında buna benzer metodları zaten kullanır...
- Böyleyse Genelkurmay’ın açıklaması gerekmez miydi?
Muhtemelen olay daha taze. Genelkurmay bu konuda yeterli bilgileri topladıktan sonra açıklama yapacağını ben bekliyorum.
- Bu bilgileri herkesten önce Başbakan ile paylaşmaları gerekmez mi peki?
Paylaşmadıklarını bilmiyoruz ki... Biliyorsunuz Başbakanın Korgeneral rütbesinde askeri danışmanı var. Ben iki makam arasındaki kanalın sürekli açık olduğunu düşünüyorum.
- Peki bu durumda ortaya çıkan yorum farklarını neye bağlıyorsunuz?
Dün Ertuğrul Özkök’ün bir yazısı vardı: “Başbakanı kim yanılttı?” diye. Sayın Başbakanın özellikle Danıştay olayında yanıltılmaya da açık olduğunu düşünüyorum ben.
ERDOĞAN’DA ÖNEMLİ BİLGİLER OLABİLİR
- Ya söyledikleri doğruysa?
Böyle bir ihtimal olabilir. Türkiye’nin bu kadar kritik bir süreçten geçtiği bir anda Sayın Başbakanın Genel Kurmay Başkanı’na yönelik ağır bir eleştiride bulunması karşısında, Sayın Başbakanın elinde kendisini ileride haklı çıkarabilecek çok önemli bilgi ve belgelerin olabileceğini düşündüm. İşte bu “Atabey” gibi yavaş yavaş çıkmaya başlıyor.
- Sizce laik Cumhuriyet tehlikede midir?
Yakın gelecekte ben bunun cevabını hayır olarak veriyorum. Ama uzun vadede bu tip trendler devam ederse evet olacak cevabım.
- Başbakanı hem kökten dinci, hem de kökten laikçi, hem Türkçü, hem de Kürtçü kesim birden eleştiriyor. Bu paradoksal bir durum değil mi?
Bu paradoksal durumu yaratanın Başbakanın kendisi olduğunu düşünüyorum.
- Başbakanın hangi açıklamasına karşı çıkıyorsunuz?
Türklüğü alt kimlik olarak tanımlamasına karşı çıkarım. Türkiye’de aidiyet bilinci daha pekişmeden bu tür tartışmaları kamuoyuyla paylaşmanın ben çok erken olduğunu düşünüyorum. Çünkü bunlar algı hatalarına neden olur. Siz Başbakanın düşünsel yapısını çok iyi bildiğiniz için söyledikleri arasında bağ kurabiliyorsunuz. Ama herkes Başbakanı sizin kadar iyi tanımıyor ki üstadım...
PKK zaten siyasallaştı
- PKK yeniden silahlı mücadele başlattı, niye?
Çünkü PKK silahlı militanı olan terör örgütüdür. Bunları eylemsiz tutmayı başaramazsınız. Eylem yaptığınız zaman yandaş kazanabilirsiniz. İkincisi, seçimler yaklaşıyor. PKK’nın bir anlamda uzantısı olduğunu söyleyen bir siyasal parti var.
- Hangi parti?
DTP... Siyasallaşmanın hızlandırılması gerekiyor. Bunun için de sizin elinizde bir pazarlık kartının olması lazım. “Şu baraj meselesini çözerseniz, biz de örgüte silah bıraktırırız. Bu işi demokratik platformda yürütebiliriz!” noktasına gelmenin de arayışlarıdır. Bugün Türkiye’de baraj yüzde 10. Dolayısıyla aşmaları mümkün değil. Yani sistemin içine bunları alamayacaksınız. Güneydoğu’da DTP’nin ne kadar başarılı olduğunu gördük. En güçlü oldukları illerde bağımsız aday çıkarsalar Meclis’e 25-30 milletvekili sokmazlar mı?
- Yanıtını siz verin...
Bence, sokarlar... Peki bu 25 -30 kişi Meclis’e girdikten sonra DTP çatısı altında grup kurarlar mı? Kurarlar. Peki böyle bir olanak varken, teröre başvurmak niye?
- PKK “Silah bırakıyoruz” derse...
5-6 bin kişiden söz ediyoruz. Örgüt yöneticilerinin bir yargı sürecinden geçmeden bağışlanabilmeleri mümkün değil.. Ama diğerleri dönsünler. Suça karışmamışlarsa buna hiç kimsenin bir itirazı olamaz.
- Genel af çağrısı çözüm olur mu?..
Af kelimesini telaffuz etmeye gerek yok. “ Gel teslim ol ve git köyünde otur kardeşim, ben sana gözümü kapattım”...
- Sizce formül bu mu?
Evet bu... Ben dağdan inenleri görmüyorum devlet olarak.
- PKK’nın bu yolla siyasallaşması sorun olmaz mı ?
Zaten siyasallaştı. Yayın organlarıyla, gazeteleriyle, televizyonlarıyla, yurt içinde ve dışında örgütleriyle zaten siyasallaşmış durumda. Yerel seçimlerde onu desteklediğini ifade eden parti şu anda 56 tane belediye başkanlığı makamında oturuyor. Siyasallaşma sürecinde bir tek Meclis’e intikal olayı kaldı, o kadar.
Irak’ta Kürt sırtını Arap’a dönemez
- Kuzey Irak’taki Kürt yönetimini tehdit olarak görüyor musunuz?
Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasını 70 milyonluk Türkiye korku nedeni sayarsa -ki orada 4.5 milyon insan yaşıyoryazık derim!... Karlofça’dan beri bizim küçülme sendromumuz var. Orayı tehlike olarak gördüğüm andan itibaren kendimi orayla eşitlemiş oluyorum.
- Hükümetin Kürt yönetimiyle nasıl ilişkide olmasını önerirsiniz?
Bugün Doğu ve Güneydoğu’daki yurttaşlarımız üniversite eğitimi için K. Irak’a gidiyor. Ben neden Kuzey Irak’ta üniversite açmayayım ki.... Ayrıca Kürtlere kontenjan veririm. Gelsinler burada eğiteyim. Orada Kürt devleti kurulacaksa sırtını Türkiye’ye dayamak zorunda. Çünkü Kürt sırtını Arap’a dönemez. Bizim oturup bir güven ortamı oluşturmamız lazım.
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 05:02