Gündem
  • 9.6.2009 15:06

BAYKAL'DAN ERDOĞAN'A 'SAYIN' YANITI

Deniz Baykal : " 29 Belediye'nin 12'sinde AK Parti aldı, 10 tanesinde CHP aldı, 3 tanesinde DP aldı, 2 tanesinde MHP ve 1 tanesinde Anavatan aldı. Buralar tabi ufak seçim bölgeleri. Yapılmış bu seçimde muhalefet partilerinin 17 seçim bölgesinde başarı göstermesi Türkiye'de muhalefet seçimlerinin ortaya çıkması hoş bir durumdur. Bazı bölgelerde çok az bir farkla kaybettik. Ortaya çıkan sonuç mutluluk vericidir. Bu koşullarda CHP'nin 10 bölgede seçimi kazanmış olması CHP'nin gerçekten yükselen bir güç olduğunu göstermiş ve bizi çok mutlu etmiştir. Bu 10'a yükselişin 2 tanesini AK Parti'den 1 tanesini de DSP'den alarak 7 olan sayımızı 10'a çıkardık. Bu da memnuniyet vericidir. Muhalefet gücünü sergilediği için böyle bir sonucun çıkmasını çok önemli sayıyorum.

AB UMUDUYLA KIBRIS KONUSUNDA YANLIŞA DÜŞMEMELİYİZ

AP Seçimlerinde Türkiye doşmanlığıyla oy toplamaya çalışmışlardır. Böyle bir durumu insanlık anlayışlarına Avrupa ruhuna sığdırabilmiş olması gerçekten kaygı ve üzüntü vericidir. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'nin AB ile ilişkileri düşündüğümüzden daha da güçtür. Kabul ettiğimizin haricinde daha da ağır engeller vardır. Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur. Kıbrısla müzakerelerin AB ile tam üyelik bekleyişine yapıcı somut bir katkı yapacağı umudu içinde AB ile müzakere götürenlerin artık daha gerçekçi bir değerlendirme yapma ihtiyacı vardır. AB'nin tam üyesi olmamız konusunda haklı olarak bizden beklenen her türlü değişimi içtenlikle yapmalıyız. Türkiye'nin geri dönmeyecekkayıpları konusunda yanlışa düşmemeliyiz.

DARALMANIN YAVAŞLAMASI BİR TESELLİ OLABİLİR

Geride bıraktığımız hafta kaçınılmaz olarak ekonomik tartışmaların ağırlık taşıdığı bir hafta oldu. Gelişmeler dikkatle izlendi. Sanayideki daralmanın ciddi boyutlarda sürmekte olduğu görüldü. Tabi bu daralmanın ağırlığının Mart ve Şubat ayında yaşanmış olandan daha küçük olması bir teselli dayanağı olarak ortaya çıktı. Şubat ve Mart'ta 18,5 daraldık diye hepimiz sevindik. O kadar erken sevinmemiz gerektiğini söylüyorlar. Bir görünür daralma ve azalma hepimiz için bir memnuniyet vericidir.

Şimdi memnuniyetle görüyorum yeni ekonomi yönetimi bu KDV ve ÖTV çalışması için çalışmalar yapmaktadır. CHP bu öneriyi yaptığı zaman zaten 6 olarak önermişti. İkinci uzatmayı düşünüyorlar konuşuyorlar. Bu sanayi küçülmesindeki yumuşamanın altında bunun yattığına dakkat çekmeliyiz. ÖTV KDV indirimi değişmez ise aynı şekilde daralma kuşkusuz devam edecektir.

TEŞVİK VE İSTİHDAM PAKETİ

Başbakan yeni ekonomi politikası anlayışı içinde bir açıklama yaptı. Bu açıklama sırasında bazı tespit ve değerlendirmeler dile getirdi. Bu sebeple başbakanın ekonomiyi nasıl algıladığını ortaya koydu ve ben bunu biraz değerlendirmek istiyorum. Türkiyie ekonomisinin beklentisinden önce orta vadeli bir ekonomik politikadır. IMF ile ilişkilerde askıya alınmaya yönelmiş durumdadır. Bu tablo içinde bu başarılamaz. Ortada bir bütçe dahi kabul edilebilir bir bütçe yoktur. Hükümet bunu bir türlü yapmıyor. Ekonomide kaygı verici gelişmeler ortaya koyuyor. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı daralmanın bu yıl için 3,6'nın önüne geçeceğine vurgu yapmıştır. Bunların geleceği karanlık. Günü birlik kararlarla sürükleniyoruz. Başbakan yaptığı konuşmada gerçekten çok tartışmalı tespitler söylemiştir. Bizden teğet geçecek vurgusunu yumuşatma gayesine girmiştir. Bakanları bunu tam tersi açıklamalarla bir yana itmiştir. Ama gene aynı yanlışların üzerinde durmaya devam ediyor. Hükümetin son zamanlara kadar izlediği politikayla yüzbinlerce kişinin işsizler ordusuna katılmasına ve sanayide 5 yıl geriye gitmiştir. Yüzbinlerce insan bu dönemde işsiz kalmıştır. Başbakan 'Teğet geçti lafını bırakıyor ama başka bir şey diyor. Krizin en az zarar gören ülke kesinlikle Türkiye değildir. Daralma Türkiye'de en büyük ölçüde ortaya çıkmıştır. ABD'de bu düzeyde bir etkilenme söz konusu değildir.

2009 BÜTÇESİ DARMADAĞIN OLMUŞTUR

Türkiye İspanya ile Şubat ayında OECD verileri içerisinde en çok işsizi olan ülkedir. Türkiye mali dengesini kaybetmiştir. Türkiye'de maliye yönetimi tam ters düz olmuştur. Başbakan yardımcısı da yaptığı açıklaamada ilk kez Türkiye Faiz dışı açık veren ülke haline gelecektir demiştir. 2009'da ilk kez faiz dışı açık verecek bir ekonomiye Türkiye'nin dönüştüğünü iktidar itiraf etmektedir. 2009 genelinde bütçe açığının 10,4 milyar olması hedeflenirken yılın ilk dört ayında açık ikiye katlanmış ve 20 milyar TL'ye çıkmıştır. Türkiye 2009 yılı bütçesi tamamen artık hükmünü anlamını kaybetmiştir.

IMF'NİN SİYASİ İSTEKLERİNİ BİLELİM, HEP BERABER KARŞI ÇIKALIM

Borçlanma yüzde 106'ya çıkmıştır. Bunlar ekonominin gidişiyle ilgili Başbakanın kafasındaki tablonun gerçekçi olmadığını ortaya koyan bilimsel gerçeklerdir. 2007'den itibaren dünyadan koptuk. Zaman israf edildi konjöktür israf edildi, malesef Türkiye yanlış yönetimle dünya bolluk içindeyken küçülmeye yöneldi. Bütün bunlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Başbakanın bu açıklamaları yaparken paketi ilan ettiği sırada üstünde durmak istediği bir konu vardı. Bizden siyasi önlemler almamızı istiyordu. Bunu kabul edemeyiz dedi. Türkiye Dünya Bankası'nın ortaklarındandır. Dünya Bankası böyle talepler yapabilir ancak IMF böyle bir talepte bulunamaz. Başbakan IMF'nin Türkiye'den istediği şeyleri açıklaması gerekir. Kıbrıs mı konu, Ermenistan mı, Azınlıklar mı ne istemektedir. Böyle söyleyip geçemez. IMF siyasi istekleri varsa bunu bilelim hep birlikte karşı çıkalım. Dünya Bankası böyle bir talepte bulunursa bu anlaşılabilir ama biz IMF'in kurucu üyesiyiz bunu yapamaz diyor Başbakan. Türkiye Dünya bankasının da üyesidir Türkiye'nin Dünya Bankası'ndaki konumu ile IMF'deki konumu arasında fark yoktur. Dünya Bankasının Türkiye'den yapması halinde Başbakan'ın kabul edeceği IMF'nin talepte bulunduğunda kabul edilemeyecek talep nedir bunu öğrenmek istiyoruz.

Başbakan bu tartışmaları yaparken ilginç bir değerlendirme yaptı. Kusura bakmayın vatandaşın parası var dedi. Vatandaşta para var sözü 'teğet geeçecek' değerlendirmesinin iz düşümüdür. Hala kriz karşısında sağlıklı bir tavır üstlenemenin sıkıntısını yaşıyor.

TÜKETİCİYİ DİKKATE ALAN BİR PROGRAMA İHTİYAÇ VAR

Kredi kartı borcu bulunan kişi sayısı 659 bin kişi iken bu sayı 1 milyon 124 bini geçmektedir. Bu tespitlerin ötesinde Başbakan bir teşvik paketi açıklamış ve bununla ilgili olarak arkadaşlarımız çalışma yapıyorlar. Bu aşamada şunları söylemem gerekir. Önce bir defa şu bilinmelidir Türkiye'nin ihtiyacı orta vadeli bir programdır. Krize karşı etkin önlemler içeren krizle mücadeleyi öngören bir programın ilan edilmesidir. Biri üreitmi arttırmak, öbürü de talebi arttırmaya yönelik tedbirler. Bütün bunlarda bir yanlış var. Üreticiye yönelik tedbir arayışını iktidar tartışmaya değer bulurken tüketicinin alım gücünü arttırmaya yönelik bir krizle mücadele programından uzak durmaktadır. Tüketiciyi dikkate alan bir programa da ihtiyaç vardır. İlan edilen program kapsamlı türk ekonomisin kavrayan bir nitelikte değildir.

Kriz döneminde yatırım yapmak asıl güç olan konudur. Finansmanı bulmak asıl konudur. Finansmanı bulacak yatırım yapacaksınız. Sorun zaten Türkiye'de yeterince talep olmamasından kaynaklanıyor. Varolan fabrikaları tam çalıştıramıyoruz. Şimdi sen fabrikayı kur senin kdv'ni ben az alırım diyerek onu yatırıma teşvik edeceğini düşünmek çok özel bazı başka pazarlıklar söz konusu değilse makul görünmüyor. Kurumlar vergisini indirecekseniz herkes için indirin. Rekabet düzenini bozar. Kabul edilebilir bir durum değildir. Haksız rekabet oluşturur ve işleyen fabrikaları sıkıntıya sokarsınız. Fabrika taşınınca şuan çalışan insanlar işsiz kalacak. Orada istihdam sağlayacak bu tarafta işsizlik olucak. Bunların çok böyle alel usül yaklaşım olduğnu görüyoruz.

YETKİMİZ YOK DİYORLAR GÖREVDEN ALMAK İÇİN SEVSİNLER

Başbakan bu konuda çok rahat. Anlamak mümkün değil. Başbakan ben rahatım diyor bizi ilgilendirmez diyor. Toplumda bunu kabul ettirmeye çalışıyor. Kaçamazsınız. Bu sizi ta başından ve doğrudan ilgilendiriyor. Düşünün bu konu ortaya atıldığı zaman hepimiz gerekenin derhal ele alınacağını bekledik. Hükümet bu konuyu savsaklayıcı bir tartışmaya girdi. Alman Büyükelçisiyle buluştuğu zaman bu iş ne oluyor diye bunların avukatlığına kalkışıyor. Almanya'da pek çok tutuklu Türk vatandaşı var. Kaçı için Adalet Bakanı görüştü acaba? Niye müdahale ediyorsunuz. Niye Türkiye'deki bir alman genci ile pazarlık haline dönüştürmeye çalışıyorsun. İlgili olmaz olur musun? Bunlar akrabalarınız bildiğniz insanlar din iman demişler milletin fitresini zekatını toplamışlar hangi televizyon sizin en yakın destekçiniz. Şimdi bir türlü hükümetin istifa ettiremediği RTÜK Başkanınız. Herşey ortada. Binbir ısrarla 18 kişinin malına tedbir konuldu. Bakınız bu konuda Türkiye'de büyük bir ittifak var. Çok bölünmüş bir medyamız var. Ama medyamızın her iki kesminde yer alan insanlar birlikte bu olmaz diyorlar. Başbakana bunun gereğini yap diyorlar. Bunu diyenler Sayın Ilıcak'tan tutun, yandaş medyalarından çok geniş bir alana kadar hayır istifa etmemeli burada kalmalı diyen kim var merak ediyorum. Toplum tam bir uyum içerisinde. Çok açık bir olay. Vicdanına kulak veren herkes bunu savunuyor. Başbakan Yardımcısı söylüyor. Bu bir tesadüf değildir. Bu olay çok önemli gelişmelerin odak noktasında bir konu olduğu içindir ki bütün ülke talep ettiği halde olmuyor. 1,5 ay sonra zaten süresi bitecek. Yapamıyorlar niye acaba? Oradan bir kapı açılacak oradan hiç beklenmeyen bir noktaya doğru birşeyler mi olacak bir kaygı mı var? Yetkimiz yok diyorlar sevsinler.

BAŞBAKAN ERDOĞAN ÖCALAN'A DA SAYIN DEMİŞTİ

Bu konuyu kimsenin geçmesi mümkün değildir. Hakkımızda ne iddia varsa derhal suç duyurusunda bulunsun. Ne biliyorsa Başbakan hemen gitsin suç duyurusunda bulunsun. Durmazsan namertsin. Ver talimatı arkadaşlarına kaldırsınlar dokunulmazlıklarımızı neden kaldırmıyorsun. Başbakanın sözlerinin arkasında samimiyet yok. Kendisi inanmıyor. Doğru olduğu için söylüyorum. Sonuna kadar takip etmeye hazır olduğum için söylüyorum. Başbakan siyaseten söylüyor. Sıkıntıdan kurtulmak için söylüyor. Geçen haftada yine bizi muhatap olarak kabul edip yaptığı polemik var. TC'nin gelmiş geçmiş Başbakan bugünkü Başbakan Erdoğan'dır. Bu tartışma götürmez bir gerçektir. Bir tespit olarak söylüyorum. TC'nin bütün başbakanları ortada ayrıntıya girmeye gerek yok. Yaşlı bir köylüye de kabadır, küçük çocuğa da kabadır, herkese kabadır. Üslubu bu. Geçen hafta birden bire Başbakan bir siz Sayın Sen tartışması gündeme getirdi. Bir insana hele kamuoyunun birbirin yakından tanıdığı insanlara bir birinci tekil şahıs olarak hitap etmesinde hakaret kastı yoktur. O bir ifade tarzıdır. Bu sıcaklık oluşturur ve bu samimiyetin göstergesidir. Başbakan benim zaman zaman kendisine sen diye hitap etmemden bir hakaret çıkartmasın. Bunu ifade etmeyi görev biliyorum. Hiçbir şekilde kendisini küçük düşürme anlamında değil kendisine olan sevgimden dolayıdır sempatimden kaynaklanıyor. Önemli olan içeriğidir. Sen demiş olabilirim ama sözlerimde kırıcı bir taraf yoksa problem yoktur. Anlayamadığım bir konu Başbakan Bana Sayın diyin diyor. Başbakan isimlere taktı. Demek insanların böyle bir dönemi oluyor. Bir özel özel takıntı dönemi oluyor. Herkesin kullanacağı lafa karışıyor. Ne söylemesi gerektiğine karışıyor. Bunlar garip olaylar. AK Parti deyin. Herkesi söyleyeceğine sen karışamazsın. Millet ne isterse öyle der. Cumhuriyet Halk Partisine insanlar CHP diyor, Halk partisi diyor, bunlar yanlış işler vatandaş istediğni söyler. Bu parti giderek kirlendikçe bir aklanma planı ön plana çıkıyor ve o çerçevede partime AK Parti diyeceksin. Diyen der ama demiyene sen karışma. Zorla Resmi belgelerle methettirme çalışması var. Bak ben sana Sayın Başbakan diyorum. Sen demesende olur. Başbakan Abdullah Öcalan'a da sayın diyordu. Başbakan bunu tuhaf insanlara karşı kullandığı için bana demiş dememiş hiç önemli değil. Siyasi tartışmalar içinde her noktada sayın diyeceksin bu mümkün olmuyor.

CUMHURBAŞKANI'NA DÜŞEN GÖREV BU DÜZENLEMEYİ TBMM'YE İADE ETMEKTİR

Başbakan tanımıyoruz dediği adamla fotoğraflar çıktı otel buluşmaları tespit edildi. Kim bu? Başbakan nereden çıkartıyorsunuz bunu diyor. Bu kanunda ısrarla anlamsız bir maddeyi zorla dayattı. Tümünü temizleme karşılığı bir şirkete verelim dedi. Bunu savunurkende azınlıklara siz karşısınız dedi. Sonra çıktı dedi ki İZAK oraya geldiği zaman kimi çalıştıracak Mehmet'i çalıştıracak. Kanun çıktı Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa'nın ispatladığı Cumhurbaşkanı olduğunu bu yasa ile ispat edecektir. Bu yasayı bir kez daha görüşmekte yarar var diye meclise iade etmelidir. Bakın o zaman da dedim ki kendinize güveniyorsanız halk oyuna sunalım dedim. Bu kanunu parlamentoya iade etmelidir.Burada dur deyin burada da dur demezseniz ne zaman dur deyecekseniz. Cumhurbaşkanı Gül'de dur demez ise bu kanun bu maddesi ile hayata geçirilmeyecektir. O maddesi Türkiye'de işlemez hale gelecektir.

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 17:00

İLGİLİ HABERLER