İsmet Berkan/ RADİKAL
YAŞ tutanakları açıklansın
Muhtıra, ihtar etmekten gelen bir sözcük. Siyasi sözlüğümüze 12 Mart ile girdi. 12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, dönemin başbakanı Süleyman Demirel'e bir mektup yazdılar. Mektup metni 13.00 haber bülteninde okunmak üzere TRT radyosuna da gönderildi. Bu bir ihtar mektubu, yani 'muhtıra'ydı; mektupta rejimin tehlikede olduğundan söz ediliyor ve ordunun birtakım istekleri sıralanıyordu. Demirel mektubu alır almaz Meclis'e koştu ve hükümetin istifasını açıkladı.
Demirel'in 12 Mart'ta istifası, 'muhtıra' sözcüğünü dilimize yerleştirdi; artık ne zaman 'muhtıra'dan söz edilse, hep 12 Mart 1971'e de dolaylı bir referans veriliyor demektir. Türkiye, 28 Şubat döneminde 'muhtıra gibi' başlıklarını çok defa gazete manşetlerinde gördü. Bunlar, hep askerin dönemin iktidarına karşı yaptığı çıkışlardı.
Geçen gün aynı sözcüğü Cumhuriyet gazetesinde bir kez daha gördüm. Pazartesi günkü Cumhuriyet'in manşet haberinin üst başlığı aynen şöyleydi:
''YAŞ'ta muhtıra gibi sözler: Laik yapının bozulmasına ordu-millet işbirliği izin vermeyecektir.''
Biliyorsunuz, 'Ordu-millet el ele' kalıbı da 27 Mayıs 1960'a referans veren bir kalıp.
Haberin içi iyice vahim. 30 Ağustos'ta emekli olacak olan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, Yüksek Askeri Şûra'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ordudan ihraçlara muhalefet şerhi koyacaklarını söyleyince söz almış ve Cumhuriyet gazetesindeki habere göre şöyle konuşmuş:
''Başbakanım, tüm yaptıklarınızı ve amacınızı bir asker olarak iyi biliyorum. TSK'nın etkinliğini ortadan kaldırmayı, TSK'yı rencide etmeyi ve yönetim biçiminde köklü değişiklikler yapmayı planlıyorsunuz. Türk halkının AB sevdasını da arkanıza alarak bu yolda gidiyorsunuz. Günü geldiğinde bu yaptıklarınızın ayırdına varacak ve bunun hesabını soracak güçler mutlaka çıkacaktır. Bu Türk halkının kendisi olacaktır. TSK, Türk halkının sahip çıktığı bir kuruluştur. Türkiye'nin laik yapısının bozulmasına izin vermeyecek güçler birlikte hareket edecektir. Gerekirse ordu-millet işbirliğiyle sonuç alınacaktır.''
Orgeneral Doğan'ın bu sözlerinden sonra, yine Cumhuriyet'in haberine göre bu kez Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman söz almış ve şöyle demiş:
''Doğan'ın konuşmasını destekliyorum. Kadrolaşmadan köylere kadar inen irtica faaliyetlerine kadar, hepimizi rahatsız eden bir icraat söz konusu. AB'ye şu aşamada alınmamızın söz konusu olmadığını bildiğiniz halde, laik dokuyu bozacak her türlü hareketi AB gerekçesine sığınarak yapıyorsunuz.''
Cumhuriyet'in haberi bu tırnak kapandıktan sonra çok ilginç bir cümleyle devam ediyor: ''Bu konuşmadan sonra komuta kademesi dışındaki şûraya katılan bütün askerler değerlendirmeye katıldıklarını işaret ettiler.''
Yine habere göre çıkan gerginliği yatıştırmak için Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök bir çay molası veriyor. Yine Cumhuriyet'e göre,
YAŞ'a katılacak Kara Kuvvetleri'nden orgeneraller toplantı başlamazdan bir gün önce kendi aralarında bir toplantı da yapmışlardı.
Kendi adıma söyleyeyim, pazartesi günü bu haberi doğrulatmak için çok uğraştım ama onun yerine kesin bir dille yalanlandığını gördüm; o yüzden bu sözlere dünkü Radikal'de yer vermedik, çünkü haber doğru değildi.
Ama ne var ki dünkü Vatan gazetesinde, gazetenin Ankara Temsilcisi Bilal Çetin'in imzasıyla hem Cumhuriyet'in haberinin tekrarlandığı hem de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'a atfen bazı ilave cümlelerin de yer aldığı bir haber-analiz yayımlandı. Kılı kırk yarmasıyla ve güvenilirliğiyle tanınan Bilal Çetin anlaşılan hem Cumhuriyet'in haberini doğrulatmıştı, hem de Orgeneral Yalman'ın aynı tartışmada ''Hükümetle TSK arasında derin güven bunalımı var'' dediğini saptamıştı.
Oysa yine dün, Milliyet gazetesinde Taha Akyol, aynı toplantıya katılan ve sözü edilen 'muhtıra gibi' sert sözlere muhatap olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'den naklen bir olay aktarıyordu. Pazartesi sabahı, YAŞ toplantısına giren Gönül, Cumhuriyet'in manşetini göstererek, ''Herhalde ben çok dalgındım da bu sözleri işitmedim toplantılarda'' diyor, YAŞ'ın asker üyeleri de gülüşerek Gönül'ü destekliyorlar.
Haberi yalanlayan bu gibi başka yazılar da vardı dünkü gazetelerde. Ama bir de haberin doğru olduğunu varsayıp, belki kendi kaynaklarına da doğrulatanlar vardı. Mesela Radikal'de Mehmet Ali Kışlalı. Mesela Cumhuriyet'te Cüneyt Arcayürek. Arcayürek'in yazısında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök'e ima yoluyla bazı eleştiriler de yöneltiliyor, hatta 27 Mayıs döneminin DP tarafından atanmış Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'dan bile söz ediliyordu.
* * *
Şimdi gerek vatandaş olarak ve gerekse iyi bir gazete okuyucusu olarak dün bütün günü kafam karışık olarak geçirdim. Acaba TSK hükümete bir muhtıra vermişti de, 'bir kısım basın' bunu gizlemeye mi çalışıyordu?
TSK'nın geçmişte hükümetlerden duyduğu rahatsızlıkları kamuoyuna yansıtma biçim ve yöntemini iyi bilen gazetecilerden biri olduğuma inanıyorum ve o yüzden mantığım bana bir muhtıranın gizli kalamayacağını, hiçbir kuvvetin de onu gizleyemeyeceğini söylüyor.
Eğer ortada bir muhtıra yoksa o zaman bir yalan haber bombardımanı altındayız demektir; vatandaş ve gazete okuyucusu olarak bunu da bilmek istiyorum. İstiyorum ki, gelecekte hangi gazetelere güvenebileceğimi bileyim.
Bunlar sıradan kabul edilemeyecek vahamette iddialar. Gerek hükümetin ve gerekse Genelkurmay Karargâhı'nın bu konuya bir an önce açıklık getirmesinde, hatta belki Başbakan'ın Genelkurmay'dan toplantının ilgili bölümünün tutanaklarının açıklanmasını istemesinde sonsuz fayda var.
Acaba TSK muhtıra verdi mi, vermedi mi? Vermediyse bu yalanlar nereden ve kimden çıkıyor?
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:27