
"BEN BAŞBAKAN'IN YANAĞINI OKŞADIM OLAY OLDU, BAYKAL TUNCAY ÖZKAN'IN YANAĞINI OKŞADI KİMSE YAZMADI"
TMSF'nin yönetimi devralmasından sonra Sabah Gazetesi'ndeki başyazarlıktan ayrılan Mehmet Barlas, Posta'ya transferi sonrası yazılı basında ilk kez Star'ın pazar ekinden Ayşe Düzkan'a konuştu:Ciner'in artık geri dönüşü olmaz.
Kimse ordusuyla kavga etmek istemiyor'
Kimileri için o gerçek bir demokrat kimileri içinse bir dönek. Emre Kongar'la NTV'deki programları büyük ilgi çeken Mehmet Barlas bir süredir Posta Gazetesi'nde yazıyor. 28 Şubat'taki kararlı tutumuyla hatırlanan ünlü gazeteci seçimleri, darbeleri ve basını yorumladı
Gazeteciliğin duayenlerinden Mehmet Barlas yazılarına Posta gazetesinde devam ediyor. Otuz yıldır dönek olmakla suçlansa da liberal demokrasiyi savunan ünlü yazarla seçimden darbelere uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ne sonuç öngörüyorsunuz?
Bence AK Parti daha büyük bir sayıyla tek başına iktidar olacak.
Bir politika değişikliği bekliyor musunuz?
Toplumun refahını arttırmak iki yoldan oluyor. Ya taban fiyatlarını, memur maaşlarını arttırarak tabandan dağıtıyorsunuz ya da toplumun topyekûn refahı artıyor, aşağılara yansıyor. Bu sağla sol arasındaki farktır. Sol partiler büyümeyi fazla önemsemez tabandan dağıtırlar. Bu CHP'nin 1970'lerdeki iktidar modelinde görüldü. Türkiye dünyanın her yerinde olduğu gibi ikinci modeli seçti. Bu başka bir parti gelse de değişmeyecek. Bütçenin kitlelere dağıtılması mümkün değil, iflas ediliyor. Terör konusunda da, dış politika konusunda da partiler birbirinden çok farklı değil. Partiler temel olarak ikiye ayrılıyor, iktidardaki partiler, muhalefetteki partiler. İktidar partileri hep aynı politikayı izliyor, ABD ile iyi ilişkiler, AB müzakerelerinin sürdürülmesi, bölücülükle mücadele. Muhalefette bunların tersini söylüyorlar. ABD ile ipleri kopartalım, Irak'a müdahale edelim, AB'ye rest çekelim falan gibi. Somut örneğini MHP'de gördük. Öcalan asılsın diye seçim kampanyası yaptı, koalisyonda idamın kalkmasına imza attı.
PKK ile mücadelede değişiklik bekliyor musunuz?
Bu konuda dramatik bir değişiklik olmayacaktır ama Kuzey Irak'ta dramatik değişiklikler var. Merkezi hükümet başarısız oldu. Irak'a Kürt-Sünni koalisyonuyla barış ve huzur getirme fikri suya düştü. ABD şimdi Sünnilerle, yani eski Basçılarla ittifak arayışında. Bu merkezi hükümetin sonu olabilir. Kuzey Irak'taki Kürtlerle diyalog kopabilir çünkü Kürtler ve Şiiler ittifak halindeydi. Sünniler Şiiler kadar Kürtlere de karşıydı, Halepçe katliamına tanık olduk. Türkiye'den çok Irak'a bakmak gerek.
Sizce orduda ABD ve AB'ye karşı olup Rusya ya da Çin'le ittifak isteyenler var mı?
Askerlik yapan Türk erkekleri bilir ki Türk ordusunun disiplini çok önemli. Ordu'nun resmi politikası temel ittifaklarını sürdürmek. NATO'yu terk etmek, bütün askeri, silah sistemlerinin değişmesi anlamına geliyor. Ama ordu içinde disipline uyan subaylar emekli olduktan sonra anti ABD; anti-AB oluyor. Bu çelişki bir yerde doğal.
Yeni hükümetten ne beklersiniz?
Turgut Özal organize sanayi bölgelerini kurmuştu. Yeni iktidarın teknokentler, bilişim merkezleri kurmasını bekliyorum. Çok parlak programcılar var ama dağınık çalışıyorlar. Örneğin Vestel, bilişim atağı yaptı. Japonya'daki ihalelere giriyor. Bilgisayar yapıyor, destek verilseydi plazma teknolojisini Vestel kuracaktı, Kore yerine herkes bizden alacaktı. Ayrıca başörtülüler üniversiteye girebilmeli. AB'nin sivilleşme projesine sahip çıkmalı.
Bu hükümet başörtüsü sorununu neden çözemedi?
Çekiniyor. Devletle kavgaya girmek istemiyor. Sadece o değil ki üniversite reformu da yapılmadı.
İlk kez hükümet orduya kendi emrinde olduğu hatırlattı.
Hatırlattı. Ama ertesi gün başka şeyler oldu. Huzurunu bozmak istemiyor kimse. İç kavga Türkiye'yi en azından ekonomik açıdan çökertir. Erbakan da muhtıra yedi, istifa etti. Demirel'in iki defa kapısını çalıp devrildin dediler, bavulunu hazırlayıp gitti. Türkiye'de kimse ordusuyla kavga etmek istemiyor. Osmanlı'dan kalma bir gelenek. Ben de istemem açıkçası.
Hep liberallikle suçlandınız.
1977'den beri böyle. Ankara'ya gidince Türk sosyal demokratlarını gördüm. 1980'de Doğu Avrupa'yı gezdim, devletçi Ankara'yı gördüm, 24 Ocak kararlarının çıkış olduğunu gördüm. Özal arkadaşımdı, reformlarını çok destekledim. Ve onun kadar eleştirildim. Otuz yıldır ben döneğim. Otuz yıldır liberal demokrasiyi savunuyorum.
İçki içersiniz...
Sabah'ta susturulduktan sonra Erbakan geçmiş olsun'a geldi, dedim ki, ‘Bikinili hanımlara bayılırım, içki içerim, mütedeyyin değilim. Siz neye inanıyorsanız tam tersiyim. Ama sizin siyasi haklarınızın elinizden alınmasına karşı mesleğimi kaybetmeyi göze aldım. Eğer siz de benim gibilerin hakları için aynı şeyi göze alırsanız hiçbir sorun kalmaz.' O da dinledi.
Cevap verdi mi?
Hatırlamıyorum.
Erbakan'ın cevabı önemli. Tabii şimdi de Tayyip Bey'in.
Ona da söyledim; ‘Türkiye'yi AB'nin eşiğine getirdin, Kopenhag kriterleri hakim olsun dedin ama içeride Ankara kriteri diyorsun, milliyetçi muhafakazar çizgiyi devam ettiriyorsun. Oysa senin benden daha liberal demokrat olman lazım. Van'da rektörü, Şemdinli'de savcıyı tutman lazım.' ‘Hiç bu açıdan bakmamıştım' dedi.
1980 darbesiyle 28 Şubat'ı kıyaslar mısınız?
1980 Soğuk Savaş'ın Türkiye'deki son darbesiydi. Afganistan'a SSCB girmiş, İran'a Humeyni dönmüş. Türkiye de, ABD de ürktü, o bir dış politik hesaplaşmaydı. 28 Şubat ise iç politik hesaplaşmadır.
O dönemde korkunç uygulamalar oldu değil mi?
Tabii, 35 kişi idam edildi ama şimdi idam cezası kaldırıldı. 28 Şubat'ta ise toplum mühendisliği vardı. Bir kesimi öteki ilan edip diğerlerine iktidar vermek.
Erbakan'a dediğinizi asılan çocuklara da der misiniz?
O dönemde hapsedilenler, yasaklananlar için yazılar yazdım. Kenan Evren'le diyalog kurdum ve o sayede kimi meslektaşlarımın hapse girmesini engelledim. 28 Şubat'ta ise bayağı direndik. Her gün evden 12 saat yayın yaptık. 1980'de böyle bir imkanımız yoktu.
Tayyip Bey'in yanağını okşadığınız için eleştirildiniz.
Sonra Deniz Baykal Tuncay Özkan'ın yanağını okşadı ama bu hiç yazılmadı. Daha önce de söyledim, önemli olan politikacının gazetecinin yanağını okşaması. Çünkü gazeteci siyasetçinin yanağını okşuyorsa onunla kendisini eşitliyor hatta kendisini üstün görüyor demektir. Hem fotoğraf çekileceğini bilsem okşar mıyım? İlk defa okşamıyorum ki yanağını, hapishaneye gittiği zaman da okşadım, ‘Üzülme bunlar geçer' dedim.
Hem Batılı hem de Doğulu'yum
Sesiniz hiç yükselmiyor. Emre Kongar'a karşı da hiç yükseltmiyorsunuz.
Yanlış olan şeyi yüksek sesle söylediğiniz zaman doğru olmuyor.
Ev işlerinizi paylaştığınızı söylersiniz.
Yetişme tarzı. Babamla annemin ilişkisi de böyleydi. Diyelim eve misafir geldi, ikramı eşim kadar ben de yapmazsam o misafirliğin kıymeti kalır mı? O zaman lokantaya götürürsünüz. Evde birisini ağırlamanın anlamı ikramı kendin yapmaktır. Mutfağa girdiğimde de güzel mayonez yaparım.
Batılı bir hayat tarzınız var.
Batılı ve Doğulu bir arada. Beethoven'ı ne kadar seviyorsam Dede Efendi'yi iki misli severim. Somerset Maugham'ı ne kadar seviyorsam Refik Halit Karay'ı üç misli severim. Antepli'yim , Nouvelle Cuisine'e değil Antep mutfağına bakarım.
Antep mutfağını tadan da öyle yapar zaten.
Torun sınırlı sorumlu kooperatif üyeliği gibi
İkinci kez dede oldunuz değil mi?
Evet.
Yüzünüz gülüyor torunlardan söz ederken.
(Gülüyor) Evet. Hayatımızın merkezi oldular. İki erkek torunum var, biri Faruk biri Cem, biri üç buçuk, diğeri iki buçuk yaşında. Sınırlı sorumlu kooperatif üyeliği gibi torun. Mülkiyetine sahipsiniz ama hiçbir sorumluluğunuz yok. Sadece sevmekle görevlisiniz ama hasta olduğu zaman annesi babası koşuyor. Her gün zaman geçiriyoruz birlikte. Dedemle ilişkim de öyleydi. Sert bir Yargıtay başkanıymış ama karşımda pamuk gibiydi. Karnemi her gösterdiğimde 25 kuruş alırdım. Günde bazen on defa gösterirdim. Tabiatta her şey ileri doğru işler. Herkes ileriye bakar. Ben kızıma, kızımın çocuğuna bakıyorum, onlar da çocuklarına bakacaklar. O yüzden derler ya bir baba beş çocuğa yeter, beş çocuk bir babaya yetmez.
Telekom özelleştiriliyor, Sabah Gazetesi devletleştiriliyor
İkinci büyük medya grubuna TMSF el koydu. Bunu nasıl açıklarsanız?
28 Şubat'ın basındaki devamı gibi alıyorum. Ciner'le Bilgin arasında özel bir anlaşma varsa asliye ticaret mahkemesine gidip geçerliliği saptanır. Telekom özelleştirilirken basın kamulaştırılıyor.
Satış karardan önce yapılıyor.
5020 sayılı kanun TMSF'ye bu yetkileri veriyor. Bu da devre dışı kalmalı. Mal varlıklarına el koyma falan kalmamalı.
O sırada gazetede miydiniz?
Pazardı, gittik, lacivert elbiseli, telsizli insanlar doldurmuştu gazeteyi. Bir bey bana yönetim kurulu başkanı olduğunu söyledi.
Doğan grubunu nasıl tercih ettiniz?
İstifa ettikten sonra eksik olmasınlar daha önce çalıştığım bütün gazeteler teklifte bulundular. Baktım en yüksek tiraj Posta'da. Üstelik yazılarım hem Hürriyet'in hem Milliyet'in internet sitelerinde yayınlanacaktı. Bu da yaklaşık 3 milyon kişiye ulaşmak demek. İkincisi Aydın Doğan'a güveniyorum. 28 Şubat'ta benim de, eşim Canan Barlas'ın da yazılarını da bir anda kesti Dinç Bilgin. O dönemde Yavuz Gökmen'in, Taha Akyol'un yazılarının kesilmesi için büyük baskı vardı. Aydın Doğan kimseyi satmadı.
Her gün yazmanızın sebebi nedir?
Alışkanlık yaratmak. Okur her gün gözünü açtığında beni görsün istiyorum.
Her gün yazacak şey bulmak zor değil mi?
Ben okur yazar gazetecilerdenim, sadece yazar gazeteci değilim.
Turgay Ciner iddia ettiği gibi dönerse yanında olmayacaksınız.
Artık geri dönüş olmaz. Turgay Ciner'i çok sevdim, saygıdan başka bir şey görmedim ondan, hiçbir yazıma müdahale etmedi, aynı şekilde saygı da gösterdim. Ama bu mülkiyet üzerindeki bir mücadele, benim hayatım yazarlık üzerine kurulmuş, seçim arifesinde susmak bana zor geldi.
(AYŞE DÜZKAN-STAR)
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 18:13