
"BU APO'NUN İMHASINA YOL AÇAR..."
BU, APO'NUN İMHASINA YOL AÇAR
NEŞE DÜZEL
NEDEN? Mehmet Metiner
<ı>Türkiye'de kışkırtmalar bitmiyor. Aklı başında birçok insanın, hem Kürtler arasında, hem de Türkler arasında, gizli bir emele hizmet eden kışkırtmacılar bulunduğunu görmesi ve bunları dile getirmesi bile ülkede provokasyonları durdurmaya yetmiyor. Bir plan dahilinde başlatıldığı anlaşılan bu oyunu inatla sürdürmek istiyorlar. PKK-Kızıl Elma koalisyonu, belli ki sokaklarda Türklerle Kürtlerin birbirini öldürdüğü kanlı bir katliamı hayal ediyor. Böyle bir katliam sonucunda gelecek baskı ortamının kendileri için iyi olacağına inanıyorlar. Peki, korkunç olaylara ve acılara yol açması muhtemel bu kışkırtma operasyonları konusunda Kürt aydınları ne düşünüyor? Sıradan Kürt vatandaşları nasıl korkunç bir gerçekle karşılaşabileceklerinin farkında mı? Güneydoğu, dehşet senaryolarının gerçekleşmesinin kendisi için ne anlama geleceğini algılıyor mu? Bu süreç Apo'yu nasıl etkiler? Bu konuları, eski HADEP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Metiner'le konuştuk. Bahçeşehir Üniversitesi'nde İslam ve demokrasi dersi veren Metiner, Kürt aydınlarının şiddete karşı biraraya gelmesini sağlamıştı.ı>
Türklerle Kürtleri karşı karşıya getirmek için apaçık bir provokasyon kampanyası başlatıldığı görülüyor. Bu kışkırtma operasyonunu düzenleyenler başarıya ulaşırsa, Türkiye kan gölüne dönecek. Bunun ne demek olduğunu Kürt vatandaşlar anlıyor mu?
Anlıyorlar ama rahatsızlıklarını dile getirebilecekleri kanallardan yoksunlar. Çok sayıda barışçı demokrat Kürt aydını ne yazık ki hem devletin, hem PKK'nın kuşatması altında. Devlet hâlâ, kimliğinin ve kültürel haklarının ülke bütünlüğü çerçevesinde tanınmasını isteyen, bu ülkede özgür ve eşit vatandaş olarak yaşamayı arzu eden barışçı Kürtlerden kuşku duyuyor. PKK ise kendinden farklı düşünenleri, 'sistemin Kürtleri, beyaz Kürtler' diye gözden düşürmeye çalışıyor. Bu ülkede PKK'yı eleştirmek hâlâ tehlikeli.
Başbakan Erdoğan'ın "Kürt sorununun demokrasi içinde çözüleceği" açıklaması, bu provokasyonu önlemek için iyi bir adımdı ama Güneydoğu'dan destek bulamadı. Niye Diyarbakırlılar Başbakan Erdoğan'ı yalnız bıraktılar?
Bu gezinin formatı çok farklıydı. Kitlelerin oraya gelmemesinin farklı nedenleri var. Ama Diyarbakır'daki sivil toplum örgütleri ortak basın toplantısıyla Başbakan'ın açılımlarının arkasında olduklarını söylediler. Erdoğan'ın çağrısı Kürtler tarafından çok büyük ilgiyle karşılandı, desteklendi.
Abdullah Öcalan altı yıldır hapiste ama tam Avrupa Birliği müzakereleri başlayacağı sırada PKK'nın aklına kitle hareketleri yapmak geldi. Güneydoğu bu tuhaf rastlantıyı nasıl yorumluyor?
Devletin içinde demokrasiyi istemeyen güçlerin olduğu biliniyor. Demokrasi, hem devlet içindeki bazı güç odaklarının varlık nedenini hem de PKK'nın varlık zeminini ortadan kaldırıyor. Kürtlerin 'potansiyel tehdit' gibi görülmesi, Türkiye'nin demokratikleşmesini istemeyen devlet içindeki bu statükocu güçlere de, PKK'ya da yarıyor. Bu iki güç odağı ülkenin demokratikleşmemesi için birbirini besliyor. PKK, Türkiye'nin demokratikleşmesinden korkuyor. PKK'nın son şiddet eylemleri AB'yi engellemeye dönük çabalardır zaten. Böyle bir provokasyona zemin hazırlamakla PKK, Türkiye'nin demokratikleşmesini engelleyen güçlerin safında yer alıyor. Nedeni ise, PKK tasfiye olacağını gördü. Örgütte çözülmeler, bölünmeler oldu. Öcalan'ın 'demokratik cumhuriyet' söylemini taban benimsemedi. PKK iç bütünlüğünü sağlamak için tekrar şiddete sarıldı. Ayrıca Kuzey Irak'taki gelişmeler de PKK'nın tabanını aşındırdı.
Kuzey Irak'taki gelişmeler PKK'lıları nasıl etkiledi?
Barzani'nin Türkiyeli Kürtler üzerinde manevi bir nüfuzu var. Kürtlerin ayrılmak gibi, Barzani'nin de Türkiye Kürtlerini etkilemek gibi bir talebi yok ama Türkiyeli Kürtler arasında Barzani'ye güven ve sevgi duyanlar var. PKK'nın kitlesinde Barzani çok büyük güç kazanabilir. PKK, Irak'taki başarıdan etkilenebilecek olan kitlenin PKK'dan ayrı bir siyaset izleyeceğinden ve Barzani'nin güç kazanacağından korktu. Örgütün çözülebileceğini düşünüp silaha sarıldı. Ve kendisini, muhatap güç olarak yeniden dayattı.
Kürt vatandaşlarımız, PKK'nın son zamanlarda attığı her adımın Türkiye'de demokrasiyi yok etmek isteyen birilerine hizmet ettiğini hiç düşünmüyor mu peki?
Düşünüyorlar. Benim gibi düşünen çok sayıda Kürt var ama organize olmadıklarından sesleri çıkmıyor. Biz ne devletin Kürtleriyiz, ne PKK'nın Kürtleriyiz. Evet biz Kürdüz ve Türkiye bizim vatanımız, devletimiz. Biz tek devlet, tek bayrak ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında özgür ve eşit yaşamak istiyoruz. Biz etnik milliyetçiliğe, ayrı devlet anlayışına, PKK'nın şiddetine ve etnik federasyoncu devlet taleplerine karşıyız. Kürt toplumu tabii ki homojen değil. Kürtler arasında PKK'lılar da var.
Güneydoğu'daki Kürt vatandaşlarımız AB'nin getireceği demokrasiden vazgeçmeye hazır mı peki?
Hayır, asla. Eğer Fransa gibi Türkiye karşıtlarından bir engelleme olmazsa, içerideki provokasyonlar tek başına AB sürecini engelleyemez. AB yolunu bu provokasyonlarla kesmek ve Türkiye'nin demokratikleşmesini engellemek, Kürtlere yapılabilecek en büyük kötülüktür. Şiddet olayları tırmanırsa, 'terörle mücadele' diye yasaklamalar getirilecek ve bazı demokratik kazanımlardan geriye gidilecek. PKK'lılar ise 'meşru savunma' diye bir açıklama tutturmuş gidiyorlar. Bakınız... Öcalan yakalandığında silahlı güçler yurtdışına çıkarıldı ve Kandil'de toplandı. Şimdi bunlar tekrar Türkiye'nin dağlarına geldiler ve 'Biz ülkenin dağlarında silahlı gücümüzle bulunalım. Biz silah patlatmıyoruz. Ordu da üstümüze gelmesin ve bir çatışma çıkmasın' diyorlar. Dünyada hangi demokratik ülke, kendi dağlarında silahlı güçlerin dolaştığını bilir de buna seyirci kalır?
Bugün gelişmelere soğukkanlı bakan biri, ülkemizdeki insanların 'Türkler ve Kürtler' olarak değil, 'demokrasi yanlıları ve demokrasi karşıtları' olarak ayrıştığını görüyor. Geniş Kürt kitlesi bu karşıtlığın hangi bölümünde yer alıyor?
Örgütlü güç dediğimiz PKK'nın dışındaki Kürtlerin tamamına yakını demokrasiden yana olanların safında yer alıyor. PKK'nın mobilize ettiği güçler de söylemde demokrasiyi savunuyorlar ama pratikte Türkiye'nin demokratikleşmesini sekteye uğratabilecek bir sürece kapı aralıyorlar.
PKK, kendi Türk işbirlikçileriyle birlikte kitle çatışmaları düzenlerken, bu eylemlerin gerçekten Öcalan'ı kurtaracağına inanıyor mu?
İnanıyorlarsa, onlar adına çok üzülürüm. Şiddetin derinleştirilmesiyle bindikleri dalı kestiklerini ve Kürtlere neler kaybettireceklerini göremiyorlarsa, bence siyaset yapmamalılar.
Bu hareketlerin Öcalan'ı kurtarmak için değil, yok etmek için yapıldığını ileri süren yorumlar da çoğalmaya başladı. PKK yönetimi, aslında Öcalan'ı tehlikeli bir sona sürükleyecek bir oyun mu oynuyor onu kurtarmak ister gibi yaparak?
Bu niyetle yapılıp yapılmadığını söyleyebilecek durumda değilim, komplo teorilerinden hazetmem ama, bu eylemler devam ederse, buradan Öcalan'ın imhasından başka bir sonuç çıkmaz. Daha doğrusu buradan, demokrasiyi imha edecek bir yeni sürece kapı aralamaktan başka sonuç çıkmaz. Şiddet tekrar başlamadan önce, Türkiye'de insanlar 'Öcalan bırakılsa ne olur ki? O da demokratik cumhuriyet ve ülkenin bütünlüğü diyor. O da Kemalist söyleme uygun şeyler söylüyor' demeye başlamışlardı. Objektif olmak lazım. Öcalan da 'demokratik cumhuriyet' projesiyle ülkenin birliğine altı yıl boyunca katkıda bulundu. Bugün ise insanlar 'Öcalan asılmalı' diyorlar. Karşı taraf da, 'Altı yıl hiçbir adım atılmadı. Öcalan serbest bırakılmazsa, muhatap alınmazsa, biz size dünyayı dar ederiz' diyor. Öcalan yakalandığında, önemli özeleştiriler yapmıştı. 'Türkiye toplumundan özür diliyorum, bizi bir kısım dış güçler kullandı' demişti. Şimdi biri çıkıp, 'AK Parti hükümeti eliyle Türkiye'nin AB sürecinin yürütüldüğü ve ülkenin demokratikleştirilmek istendiği bir dönemde silahlı güçlerin Türkiye dağlarına gelmesini kim sağladı' diye sorsa, on sene sonra bir özeleştiri yaptıklarında acaba ne diyecekler?
Kürt vatandaşlarımız arasında bu hareketleri destekleyenler, demokrasisi olmayan bir Türkiye'de nasıl bir hayat yaşayacaklarını düşünüyorlar sizce?
Bunu düşünebilseler, yanlışı görürler. Sokaktaki göstericiler işin sonunun nereye varacağının farkında değil. Kürt ulusalcılığı adına çok anlamlı iş yaptıklarına inanıyorlar. Gerekirse ölürüz diyorlar. "Ya Apo, ya ölüm", kan ve gözyaşı siyasetidir. Kürtlerin imhasından başka şey değildir. Artık siyasal Kürtçülük bitti. Soğuk Savaş'ın ideolojisine göre örgütlenmiş PKK ömrünü tamamladı. PKK, mevcut haliyle Kürt sorununun demokratik çözümünün önünde engel oluşturuyor. Artık sahneden çekilerek demokrasi güçlerinin önünü açmalı. PKK, silahlı güçleriyle Kürt siyasetini vesayet altında tutmaktan vazgeçmezse, Türkiye'nin demokratikleşmesini engelleyen uğursuz ve gerici bir güç olarak tarihe geçecek.
K.Irak'taki Kürtler Türkiye'deki son gelişmeleri nasıl izliyor?
PKK'ya karşı derin kuşku içindeler. PKK'nın yeniden silahlı mücadele başlatmasını, Türkiye'yi Kuzey Irak'a çekmeyi ve Kürt-Türk hükümetlerini karşı karşıya getirmeyi isteyen güç odaklarının oyununa gelmek diye değerlendiriyorlar. PKK'nın Irak'ta kurdurduğu partinin bayrağının Batman'daki olaylarda açıldığını söylediler bana. 'Sanki olayların içinde biz varmışız. Türkiye'nin içini karıştırıyormuşuz gibi bir düşünce, bir nefret yaratılmak isteniyor' dediler. Oysa merkezi hükümet, PKK'nın partisine Irak'ta izin vermiş ama Barzani başkanlığındaki Kuzey Irak hükümeti kendi bölgesinde bu partinin büro açmasına izin vermemiş.
K. Irak'ta Kürtlerin yaşamı nasıl?
Ağustosta iki kez gittim, refah düzeyi yükselen bir Irak Kürdistanı gördüm. Beş, on sene sonra bölgenin ekonomik anlamda cazibe merkezi olur Kuzey Irak. Şu anda bile Türk şirketlerinin büyük kısmı orada. Devasa alt yapı yatırımları ve turistik tesisler yapılıyor. Bir de Kuzey Irak'ta demokrasi adına yeni bir siyasi model deneniyor. Türk medyasında Türkmenlere baskı yapıldığı iddia ediliyor ama Türkmenlerin kendi okulları, TV'leri, gazeteleri, partileri, hükümette bakanları var. Kuzey Irak'ta vatandaşlık anlayışı da etnik temele dayanmıyor. Barzani, 'Kürdistan'da yaşayan herkes Kürttür' demiyor. Orada, üst kimlik olarak 'Kürdistan vatandaşlığı' kavramı var.
Türkiye'de Kürtler ne istiyor?
Özgür ve eşit vatandaş olarak yaşamak istiyorlar. Kimliğinin, kültürel haklarının kabul edilmesini, demokratik temsil sisteminin yaratılmasını istiyorlar. Bunlardan korkmamalıyız. Birileri çıkıp ayrı devlet, federasyon ister korkusuyla Kürt vatandaşlarımızı özgürlüklerden yoksun bırakamayız.
Peki biz bugün Kürt sorunu ile mi karşı karşıyayız yoksa Kürt politikacıları sorunuyla mı? Bunu soruyorum çünkü AB'ye üye olursak Kürt ya da Türk olmak bir fark yaratmayacak. Kürtlük üzerinden politika yapmak da Kürt politikacılara bir yarar sağlamayacak.
Doğru.
Kürt politikacılar bundan mı korkuyor?
Biz hem Kürt sorunuyla hem de Kürt politikacıları sorunuyla karşı karşıyayız. Ben açıkça söylüyorum. PKK Kürtlerin bir örgütüdür ama Kürtler PKK'dan ibaret değil. Bugün hiçbir demokratik ülke silahlı bir örgütü muhatap kabul etmez. Leyla Zana'lar cezaevinden çıktıklarında önemli mesajlar verdiler fakat arkasında duramadılar, PKK'nın sözcülüğünü yapmaya başladılar. PKK'dan Kürt muhalefeti diye söz eden ve 'her iki taraf da silah bırakmalı' diyen seçilmiş belediye başkanları da muhatap kabul edilme şanslarını yitirdiler. Kürt siyasetinde tıkanma var. Ama PKK ve PKK'ya yakın çevreler bu tıkanıklığı başkalarının aşmasına, başka oluşumların çıkmasına izin vermiyorlar. Kendilerinden farklı çözüm önerenleri 'sistemin Kürdü, devletin Kürdü' diye yaftalıyorlar ve bazı tehditlerle bu sürecin önünü tıkıyorlar.
Bir aydın olarak bugünkü olaylar karşısında ne hissediyorsunuz?
Derin üzüntü ve kaygı hissediyorum. Her iki tarafta da kan ve gözyaşından beslenen çevreler şiddeti tırmandırıyor ve topluma yayıyor. Başarılı olurlarsa, bu hepimizin felaketi olur. Bu oyunu bozmak gerekiyor. Bu şiddete yüreklice müdahale etmeliyiz.
Bir Kürt olarak bu olaylar karşısında ne hissediyorsunuz peki?
Televizyonlarda, ellerinde molotofkokteyliyle saldıran gençlerimizi gördüğümde büyük üzüntü duyuyorum. Birileri bilerek Kürt ismini yeniden terörle özdeşleştirmek istiyor. Bu, Kürtlerin demokratik kazanımlarına büyük zarar verir. Her iki tarafın milliyetçileri, şovenistleri kan ve gözyaşı üzerinden bir kaos yaratmaya çalışıyorlar. Kendi iktidarlarını sürdürmek adına yürütülen bir kaos siyasetidir bu.
Bir Kürt olarak ihanete uğradığınız, Kürtlüğü kullanan birilerinin, bazı Türklerle birlikte geleceğinizi yok etmeye hazırlandığı hissine kapıldığınız oluyor mu?
Oluyor ve korkuyorum. Şiddeti tırmandırarak etnik boğazlaşmaya yol açacak bir sürecin oluşmasını amaçlayan PKK siyasetine, Türkiyeli Kürtler kendi gelecekleri adına karşı çıkmalı. Demokrasiden yana olan Kürt, Türk herkes bu oyunu bozmalı. Hükümet de demokratikleşme adımları atarak bu terör oyununu boşa çıkarmalı. Başbakan gelişmeleri gördü ve sürece müdahale etti. Aydınları kabul ederek ve Diyarbakır'a gidip 'Kürt sorunu demokrasi derinleştirilerek çözülecek' diyerek, kendisine karşı ve ülkenin demokratikleşmesine karşı yapılmak istenen oyunu bozdu. AB süreci engellenerek, terör tırmandırılarak, siyasetin işlevselliğini yitirdiği, askerin yeniden siyasal alanı bütünüyle hâkimiyeti altına aldığı yeni bir süreç başlatılmak isteniyordu. Başbakan bunu gördü.
'Askerin siyaseti hâkimiyeti altına aldığı yeni bir süreç' diyorsunuz. Bu sıkıyönetim ilanı mıydı?
Başbakan, 'Ben demokrasiden geri dönüşe yol açacak hiçbir şeyin altına imza atmam' dedi. Başbakanlık'ta kurulması istenen birime karşı çıktı. Bütün bunlara rağmen PKK şiddeti sokaklara taşıyor. Herhalde Başbakan'ın elini zayıflatmak istiyorlar. Başbakan istemediği şeylerin altına imza atmak zorunda kalabilir. İç barış için terörle mücadele kapsamında demokrasiyi daraltacak bazı yasalar çıkarılabilir.
Sizce linç hareketlerini düzenleyenler Türkleri temsil ediyor mu?
Asla. Eğer linç hareketini yapanlar bütün Türkleri ve PKK da bütün Kürtleri temsil ederse, hepimizin kendimize gidecek başka bir yer araması lazım. (RADİKAL)