Medya
  • 11.10.2002 11:45

BU HABERİ NİYE 'BU GRUP' VERDİ?

KAYNAK : Haber Vitrini Bu haberi niye 'bu grup' verdi? Ertuğrul Özkök'ün kendi sorusuna verdiği cevap doyurucu değil Dün, Hürriyet'in "Bozüyük zirvesi" manşetini, gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün haberi savunurken dayandığı kriterleri kullanarak değerlendirmiştik. Hatırlayacağınız gibi, bu değerlendirmede haberin önünü-arkasını hiç kurcalamamış, bu tür haberlerin hemen akla getirdiği "bu haberi neden bu kadar büyüttüler, bu haberin grubun son zamanlardaki tavrıyla bir ilişkisi olabilir mi?" gibi netameli sorulara hiç girmemiştik. Belki gene girmez, "normal gazetecilik"te olduğu gibi bir haberi salt "bir haber" olarak ele alma bahtiyarlığını kendimizden esirgemezdik. Ama Ertuğrul Özkök'ün, yazısının sonunda kendisine sorduğu "Bu haberi niye Doğan Grubu'nun gazeteleri verdiler?" sorusuna verdiği cevap, ister istemez bu alanda da bir şeyler söyleme ihtiyacı uyandırdı bizde. Önce Ertuğrul Özkök'ün soruya verdiği cevaba bakalım isterseniz: "Cevabı çok basit. Çünkü bu grup banka batırmadı. Bu grubun devlete vergi borcu yok. Bu grup, çalışanların maaşlarını gününden önce ödüyor. Bu grup istihdam yaratmaya devam ediyor. Yani ne sırtında bir yük, ne de ayaklarında bir pranga var. Dolayısıyla elleri de serbest. Dolayısıyla 3 Kasım öncesinde olduğu gibi, 3 Kasım sonrasında da bu paraların devlete, daha doğrusu vergi mükelleflerine ödettirilmesinin takipçisi olacak." Ertuğrul Özkök'ün grupla ilgili olarak söylediklerine bir itirazımız yok, bugüne kadar kimse çıkıp bunların aksini iddia etmedi. Fakat "Bu haberi niye Doğan Grubu'nun gazeteleri verdiler?" sorusunun cevabının sadece bu özelliklerle açıklanabileceğinden kuşkuluyuz. Çünkü bu açıklama tarzının mantıksal olarak tutarlı olabilmesi için, grubun bu tür haberleri her zaman böyle vermesi gerekirdi, değil mi? Bugün burada, grubun bu tür haberleri her zaman böyle vermediğini göstermeye çalışacağız. Sizi ve Ertuğrul Özkök'ü ikna edebilirsek, Hürriyet genel yayın yönetmeninin şunu da kabul etmesi gerekecek: Grubun sayılan özellikleri, tek başına "niye?" sorusuna doyurucu bir cevap vermeye yetmez. Gene de ısrar edilirse, o takdirde mesela bir ay ya da bir yıl önce grubun "sırtında bir yük, ayaklarında pranga" olduğunu kabul etmek gerekecek. Mantıksal olarak yani... Temel soruyu sorarak başlayalım: Doğan Grubu, batık bankalar ve patronları konusunda her zaman son günlerde izlediği yayın çizgisini mi izledi, yoksa ciddi zigzaglar mı çizdi? Bir başka soru: Neden, sayıları epeyce olan batık banka patronları arasından bazılarına son zamanlarda özel bir ilgi gösteriliyor bu grup gazetelerinde? TAHA KIVANÇ "Ben size samimi bir hissimi yansıtayım mı? Doğan Grubu gazeteleri başka şartlarda konunun üzerine gitmeyebilirlerdi. Gitmelerinin sebebi, o üç kişiden ikisiyle Aydın Doğan arasında müthiş bir mücadelenin varlığı... Aydın Bey, Mehmet Emin Kara-mehmet ile kanlı bıçaklı; kendisiyle yapılan röportajlarda 'Onun işi bitti' diyecek kadar... Halis Toprak ise, başına gelenlerden suçladığı Aydın Doğan'ı neredeyse 'yazar' yapacak... Akşam gazetesinin Halis Toprak'la mülâkatına, Aydın Bey, rakip Karamehmet Grubu'nun yayın organı olmasına bakmadan, yine aynı gazetede cevap verdi... "Hürriyet de 'banka hortumlama' konusunda ancak şimdilerde duyarlı hale geldi. Burada dile getirdiğimiz itirazlara cevabı Hürriyet'ten alıyorduk bir zamanlar; her gözaltına alınan banka patronuna 'Hortumcu' denmesine karşı çıkanlar arasında Ertuğrul Özkök'ün de bulunduğunu hatırlar gibiyim... Belki de, 'yayın ilkeleri' yeniden devreye sokulduktan sonra tavır değiştirmiştir... NAZLI ILICAK Bugün, Sabah gazetesi konusunu gündeme getiren Doğan Grubu, düne kadar Dinç Bilgin'in borçlarından hiç söz etmiyordu. Dinç Bilgin ile işbirliği yapan Aydın Doğan, 'Ceketini alıp giden gazete patronunun' yeniden Sabah'a dönmesini sağlamış ve Turgay Ciner ile Mehmet Emin Karamehmet'in gazeteden uzaklaşması için Bilgin'e arka çıkmıştı. "O dönemde, Doğan Grubu, Dinç Bilgin'in devlete olan borçlarının böylesine yakın ve ısrarlı takipçisi değildi. "Ama Bilgin, yeniden Turgay Ciner'le birlikte hareket etmeğe başlayınca, önce Sabah'ın içini boşaltma ve yıkma amacı ile Vatan gazetesi yayın hayatına atıldı.. Planlananın aksine, Sabah batmadı. Satışı da Vatan'dan daha yüksek. "Bir baktık geçenlerde, Aydın Doğan, 500 milyon dolar karşılığında Sabah'ı almak için BDDK'ya başvurmuş. "İnsan ister istemez şüpheye kapılıyor: 'Dinç Bilgin borcunu ödemiyor' yayınlarının ardında, Sabah'ın da patronu olma tutkusu mu yatıyor? "Sormak lâzım büyük patrona: Düne kadar neden sustunuz? Bugün niçin konuşuyorsunuz?" "Biz "büyük patron" yerine Hürriyet'in yayın yönetmenine sorarak bitirelim: Sesiniz neden her zaman bu kadar gür çıkmıyordu? Doğan Grubu son iki yılın hiçbir döneminde "banka batırmadığına, devlete vergi borcu olmadığına, çalışanların maaşlarını hiç geciktirmediğine" göre bu farklılık nereden geliyor? NOT: "Biz her zaman aynı sertlikle hortumcuların peşinde olduk" denirse eğer; Ilıcak ve Kıvanç'ın yazdıklarının doğru olmadığı öne sürülürse, boynumuzun borcudur, bu kez Hürriyet arşivinde çok ciddî bir kazı çalışmasına girişir; mesela Dinç Bilgin'in ilk gözaltına alındığı günlerdeki fotoğraf tercihleriyle sonrakileri kıyaslama ayrıntısına kadar girerek meseleye yeniden döneriz. (A.G.) Gel de gülümseme... Sabah ve Akşam'ın, Hürriyet ve Milliyet'in "Bozüyük Zirvesi" haberlerine karşı sert bir çıkış yapan Tayyip Erdoğan'ın sözlerini haberleştirme biçimi dikkate değerdi... İki gazetenin, haberi abartılı ölçülerde sunuşu, okuyanların aklına hemen "acaba şu günlerde Doğan Grubu'yla kanlı bıçaklı olmasalardı bu sözleri yine böyle mi aktarırlardı" sorusunu getirdi ister istemez. Akşam, manşetten şöyle yansıttı Erdoğan'ın sözlerini: "Bizi o grup yönetemez... AKP lideri Erdoğan, bazı işadamlarıyla görüşmesini kasıtlı biçimde çarpıtarak gazetelerinde manşete taşıyan Doğan Grubu'na sert cevap verdi..." Sabah da sürmanşetten görmüştü haberi: "Ona mı soracağım... AKP'li Erdoğan 'Bir holding patronuyla konuşmak için ötekinden izin almam' dedi. (...) Aydın Doğan'ı kast ederek 'O holding AKP'nin siyasetini belirleyemez' diyen Erdoğan, bir takvim içinde bankaların Hazine garantisinden çıkacağını söyledi." Hele hele iki gazetemizin geçtiğimiz günlerdeki, haftalardaki "Tayyip" performansını düşününce, insan ister istemez gülümseyerek okuyor bu haberleri. Yerimiz dar, uzun alıntılar yapamayacağız. Ama, Erdoğan'ın seçime girmesi Yargıtay kararıyla engellenince, "Sabah diyor ki..."nin bu gelişmeyi nasıl değerlendirdiğini aktarmak yeter de artar bile. Şöyle denmişti "Sabah diyor ki"de: "Evet, Tayyip Erdoğan da her zaman 312'nin nefesini ensesinde hissedecek. 'Değiştim' demek yeterli değil; o şiiri okumayacaktı. Çünkü o şiir, 11 Eylül saldırılarından sonra dünyanın da korkulu rüyası haline gelen siyasal islamın manifestosuydu." (A.G.) Bazı köşeyazarlarında 'anketler'e güvensizlik başladı 4 Kasım'a yönelik "anketler"i sınayan "anketler", "anketler"e hemen hiç güven duyulmadığını ortaya koysa da, artık onlar olmayan siyaset konuşmak mümkün mü? Ayrıca bu öyle bir "hastalık" ki, artık inanan da ısmarlıyor inanmayan da, inanan da sonuçlarına göz atıyor inanmayan da... Önde çıkan herhalde özgüvenini artırmak, geride çıkan yeni bir "anket"in talihini değiştirebileceğini düşünerek. Mesela bakın ANAP örneğine: Mesut Yılmaz, Sabah'tan Yavuz Donat'a "Yeni bir anket yaptıracağız" demiş. Yeni bir anket, "17 ilde, 3500 denek ile." Oysa aynı Yılmaz'ın Antalya çıkartmasında konuşmasına "Asıl anket bu meydan!" diye başlamış. Yani bir tarafta -Milliyet'ten Güneri Cıvaoğlu 'nun dünkü köşeyazısının başlığıyla söyleyecek olursak- "İste anket, işte meydan"şeklindeki meydan okumalar, diğer tarafta "Yeni bir anket yaptıracağız" açıklaması... "Anketler"in seçim öncesinde neredeyse birer "birinci tur" iddiasıyla her alanı istila etmesi karşısında tereddüt geçirmeye başlayanlar sadece siyasal partiler değil. Gazetecilerin akılları da karışmaya başladı. Giderek yayılan bu "ankete güvenme" rüzgarının etkisi altında kalan bazı gazeteciler daha iki gün öncesine kadar barajın altında kalacaklarına muhakkak gözüyle baktıkları bazı partilerin gelecekleri hakkında giderek iyimser düşünmeye bile başladılar. "Anketler" karşısındaki bu güvensizliğin ne kadarı samimi, ne kadarı rol icabı orasını tabii ki bilemeyiz. Mesut Yılmaz'ın binlerce kişiyi meydana toplayan Antalya mitingini yerinde izleyen köşeyazarlarının yorumları bu açıdan çok dikkat çekici. Dünkü gazetelerde yer alan bazı köşeyazılarının başlıkları şöyle: "Yılmaz da kampanyayı açtı" (Yavuz Donat, Sabah), "Meydanda anket öfkesi" (Erdal Şafak, Sabah), "Yılmaz'dan kuvvetli açılış" (Okay Gönensin, Vatan) ve (bizce içlerinde en inandırıcı yazı) "İşte anket, işte meydan" (Güneri Cıvaoğlu, Milliyet). Görüldüğü kadarıyla bu dört köşeyazısının köşeyazarı da "anketler"den umudunu kesmiş gibiler... Hepsi de Antalya'daki müthiş kalabalıktan epeyce etkilenmiş görünüyor. Lafı uzatmamak için bu yazılar içinde sadece Cıvaoğlu'nun kaleminden çıkana bakacağız: Cıvaoğlu önce seçimlerde "meydan" ve "anket" göstergelerini kısaca gözden geçiriyor. Özet olarak söyleyecek olursak, Cıvaoğlu'na göre "meydan" gibi "anket" de yanıltıcı olabilir. O halde? Ohalde "Meydanlarla anketler arasında ince bileşke sezilmeli"dir. Cıvaoğlu sonra "Antalya gerçeği" arabaşlığının altında "ANAP'ın Antalya gerçeği"ni anlatıyor. Yazar yazının bu bölümüne (tabiri caizse "pat diye") Antalya Anavatan listesinde birinci sırada olan Ahmet Denizolgun'dan söz ederek başlamış. "Pat diye" diyorum, çünkü Denizolgun, yani "sayıları 2 buçuk milyonu bulduğu sanılan Süleymancıların zirve ismi" gibi bir isim eskiden daha işin başında bu derece hızla telaffuz edilmezdi! Hele de Cıvaoğlu gibi tarikatlara bakışı bambaşka olan bir gazeteci açısından. Evet, saklısı gizlisi yok, ANAP'ın Antalya'da düzenlediği bu mitingin haşmeti kadar partinin bu bölgedeki başarısı da tek bir faktöre, yani "Süleymancıların zirve ismi" Ahmet Denizolgun'un adaylığına bağlı. (İzninizle buraya Okay Gönensin'in yazısından ek bir bilgi eklemek istiyoruz: "Onu (yani Denizolgun'u) dengelemek için de ikinci ve üçüncü adaylar tam karşı dünyayı yansıtan kişilerden seçilmiş." Nasıl particilik ama!) Cıvaoğlu'nun Denizolgun ve dolayısıyla Süleymancıların bölgedeki ve ülkedeki oy potansiyeline ilişkin verdiği rakamları epeyce abartılı bulduk. Cıvaoğlu'nun bununla ilgili satırlarını okuyunca bakalım siz ne diyeceksiniz: "...Ahmet Denizolgun, sayıları 2 buçuk milyonu bulan Süleymancıların zirve ismi. Bunun Akdeniz yöresindeki 1 buçuk milyonluk kesiminin oylarını Ahmet Denizolgun nedeniyle Anavatan'a vermesi beklenmekte. Bu sayı sandığa yansırsa Anavatan'ın yüzde 10'luk barajı aşma şansı artacaktır. Neden Süleymancıların hepsi değil de, sadece 1 buçuk milyonu? Çünkü onunla aynı aileden Mehmet Denizolgun da AKP İstanbul birinci bölge listesinde 5. sıra adayı. 'Oylar ikisi arasında dağılır' diye öngörülüyor." Ne dersiniz şaşırtıcı bir yorum değil mi? Eğer Cıvaoğlu'nun hesabı tutarsa ANAP'ın değil yüzde 10'luk yüzde 15'lik barajı aşması bile işten değil! Yani biz sıradan seçmenler de çok safız yani.... "Anket sonuçlarına göre barajı seçmesi imkansız olan ANAP'a yazık oldu!" diye hayıflanırken, Yılmaz, Süleymancılar yoluyla durumu çoktan düzeltmiş de haberimiz yok! Ancak Cıvaoğlu'nun verdiği bilgiler içinde benim kafamın yatmadığı bir husus var. Sayıları 2 buçuk milyonu bulduğu söylenen Süleymancılar Akdeniz Bölgesi ve İstanbul birinci bölge dışında oturmuyorlar mı? Ayrıca şu da var: Cıvaoğlu ANAP açısından "Bir buçuk milyon" cepte diye hesaplar yaparken verdiği bu sayı seçmen sayısı mı, yoksa küçüklü büyüklü Süleymancı sayısı mı? Neyse.... Görüyorsunuz, iş başa düşünce Cıvaoğlu gibi en "Batılı" bir gazeteci bile bir tarikatın mensuplarından gelebilecek muhtemel oyları "Batılı" açıdan hiç mi hiç sorgulamayabiliyor. İlginç değil mi? Cıvaoğlu'nun yazısında bir bölüm daha var ki, doğrusu buna da çok şaşırdık. İsterseniz önce alıntımızı yapalım: "Meydanda adacıklar gibi başörtülü hanımlar var. Mesut yılmaz'ın tanıttığı adaylardan biri de türbanlı Ayfer Güleryüz'dü. Bakkal dükkanı varmış. Seçilecek yerde değil. 7. sırada. Ama o kesime bir mesaj..." Yaaa işte böyle. Cıvaoğlu (Allah'tan 7. sırada!) ANAP'ın "türbanlı" adayına karşı da çok toleranslı... Peki Cıvoğlu'na göre Antalya'da milletvekili bölüşümü nasıl olur? Cevap: "Anavatan'ın 3 milletvekili çıkarması (Gönensin daha cömert, "5 milletvekili" diyor!) bekleniyor. 3 AKP, 3 de CHP. Geri kalan 5 milletvekili paylaşılır." Yazıyı çok uzattığımızın farkındayız ama Cıvaoğlu'nun yazısının son cümlesini atmaya da kıyamıyoruz: "Bu meydan görüntüleri tekrarlanırsa Anavatan'da 'hayat' olduğu psikolojisi 'büyük rakamlar kuramı' gereği, yeni oy katılımlarına çekim alanı yaratır." İyi güzel, "kuram" yerinde de, ANAP her ilde bir Ahmet Denizolgun'u nereden bulsun? (K.B.) (Superpoligon) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:21

İLGİLİ HABERLER