Bugünlerde 'Çocuklar gibi şen' olan bir gazeteci...
Gazete (Milliyet) birinci sayfadan okurları uyarıyor: ''Ön sıraya dikkat!'' Gazete, ne olur ne olmaz uyarıya dikkat etmez ''ön sıra''yı kaçırırlar diye düşündüğünden olacak, ''ön sıra''da oturan dinleyicilerin her birinin önüne içinde adlarının ve görevlerinin belirtildiği kırmızı kutucuklar da yerleştirmiş...
''Ön sıra''da kimlerin bulunduğunu biliyorsunuz: (Soldan sağa) Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Fethi Remzi Tuncel, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Jandarma Genel Komutanı......
''Ön sıra''nın nerenin ön sırası olduğunu da mutlaka biliyorsunuzdur: Ankara Ticaret Odası'nın çatısı altında bazı dernek, sendika ve üniversitelerin desteğinde Atatürkçü Düşünce Derneği'nin ideolojik evsahipliğini üstlendiği hilafetin kaldırılışının 80. yıldönümü nedeniyle düzenlenen toplantının yapıldığı salonun ''ön sıra''sı...
(Bir ''giriş'' olarak söze böyle başladık ama, ''Türk aydınının boş zaman hobisi Türkiye düşmanlığıdır'' şeklindeki müthiş tespitle söze başlayıp bu alanda bin tane cansıkıcı örnek sıralayan Akşam yazarı Serdar Turgut'u yine öfkelendirmiyoruzdur inşallah! Turgut fazla öfkelenmesin; bütün ''Türk aydınları''nın kendisiyle aynı ''boş zaman hobisi''ni benimsemelerini istemek çok ''otoriter'' bir davranış olmaz mı?)
Bugün burada söz konusu toplantının değerlendirilmesine doğrudan girmeyeceğim. Bugün sadece, Milliyet'ten Fikret Bila'nın söz konusu toplantı hakkındaki değerlendirmelerini gözden geçirmeye çalışacağım.
Bila'yı epeydir böyle ''Çocuklar gibi şen'' görmemiştik doğrusu; epeydir, yani belki de Hüsamettin Özkan'lı o güzel günlerinden beri....
Yazısının başlığı her zamanki gibi ciddi: ''Komutanların mesajı''. Yazar ele aldığı konuyu bugün işin ''tasvir'' yönüne ağırlık veren bir dille kaleme almış. Yani, toplantıda dikkatini çeken durumları, bu durumların ne anlama gelebileceğini de sorgulayarak tasvir ve tespit etmeye çalışmış.
Mesela şu durum ve şu tespit: ''Hilafetin kaldırılışı nedeniyle yapılan panele kuvvet komutanlarının eşleriyle birlikte gelmeleri anlamlıydı... Kuşku yok ki, komutanların verdiği bu görüntü, mesaj yüklüydü. Görüntü, askerlerin bir çeşit 'bayrak göstermeleri' niteliğindeydi.''
Ama Bila, ne yazık ki, bu önemli tasvir-tespitten sonra okurları tek başına bırakıyor... ''Kuşku yok ki bu görüntü mesaj yüklüydü'' diye söze başlamasına rağmen, bu kuşku götürmez ''mesaj'' hakkında en ufak bir bilgi vermiyor... Benzer şekilde, sözünü ettiği ''bayrak gösterme'' meselesi üzerine de bir açıklama yapmamış. Komutanlar kime, niçin ''bayrak gösteriyorlar''? Hatta, ''bayrak gösterme'' Bila terminolojisinde ne anlama geliyor onu da anlayamıyoruz... Açıkca söylemek gerekir ki, Bila'nın ''kuşku yok ki'' diye sıraladığı bu hususlar metinde çok kapalı bir halde bırakılmış. Yazar bu hususları biraz açsaymış yazı daha yararlı olurmuş...
Devam edelim: Bila'nın şu tespiti de çok kapalı doğrusu: ''Bu itibarla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dün bu görüntüyle bir 'duyarlılık yansıttıkları' açıktı.''
Bakın, yazarın yine ''kuşku götürmez'' bir şekilde ''açık'' bulmasına rağmen, okuyucuların yine sırrını çözemedikleri, ancak ''rüyaya yatarak'' bir anlam verebilecekleri bir tespit daha... TSK, bu toplantıyla kime, hangi ''duyarlılığı'' yansıtmaktadır? Bila, yine her zamanki gibi öyle ''ketum'' bir yazar ki, ortaya ''lastik gibi'' her tarafa çekilebilicek bir tespit atıp, arkasını getirmeden geri çekiliveriyor...
Gelelim yine yazıda söz edilen ''Komutanların toplantıda okunan bildiriyi alkışlaması'' meselesine. Söz yine Bila'da: ''Komutanlar bu bildiriyi, izleyenlerle birlikte alkışladılar. Bu alkışlar 'nezaket' gereği miydi, yoksa içeriğine katıldıklarının göstergesi mi? Eğer ikincisi ise ayrı bir önem taşıyor.''
Bila'nın gönlünün komutanların okunan bildiriyi ''ikinci'' seçenek istikametinde alkışlamış olduklarından yana olduğunu söylemek abartılı olmaz sanırım. Çünkü yazar, birinci seçenek (yani ''nezaket'' seçeneği) üzerinde tek bir laf etmeden hemen ikinci seçeneğin seçiminin ne anlama geldiğini açıklamaya koyulmuş...
Bila'nın yazısında yer alan şu cümleler de (her ne kadar ''tarafsız'' bir gözlem havası verilmiş olsa da) yazarın seçenekler konusundaki tercihini iyi açıklıyor: ''Kuşkusuz komutanların bu panele katılışları, açıklanan bildiri hem ulusal, hem de uluslararası yankılar bulacaktır. (...) Bunun bir sürecin başlangıcı, ilk adımı olup olmadığı sorusuna yanıt aranacaktır. Devamının gelip gelmeyeceği merak edilecektir.''
Hangi ''sürecin başlangıcı'', hangi sürecin ''ilk adımı'', neyin ''devamı'', neyin ''devamının gelip gelmeyeceği'', neyin ''merak''ı?
Merak etmeyin, Bila, ''kuşkusuz'' bu soruların cevabını biliyor ama şimdilik kendisine saklıyor.
Ne acı değil mi? Büyük bir gazetenin Ankara temsilcisi olan bir gazetecinin okurlarının karşısına ''çocuk kandırır'' gibi ''esrarengiz'' ifadelerle çıkması, bir demokraside gazetecileri hışımla klavyelerinin önüne geçirecek nitelikteki bir toplantı hakkında böyle ''soğuk'' laflar edebilmesi demokrasimiz açısından çok hüzünlü bir manzara değil mi?
Fakat çok da tasalanmayın; Türkiye, Kıbrıs'ın Kıbrıslıların çoğunluğunun tercihleri yönünde normalleştirilmesini sağladıktan sonra Aralık 2004'de AB'den olumlu bir yanıt alıp demokrasi (ve tabii ''refah toplumu'') yolunda en önemli adımı bir atıversin, üzerinden fazla zaman geçmeden ''Eski Rejim''in gözlemcilerinin ''soğuk'' gözlemlerine kulak asan tek bir okur dahi kalmayacaktır... Hiç kuşku yok ki, ülkedeki rejim hukuk devleti ve demokrasi yönünde dönüşüm geçirdikçe, ülkenin medyası da buna eşlik eden bir dönüşümü mutlaka tadacaktır.
Kürşat Bumin
Yenişafak
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:46