Kürtlere...
Mezopotamya’da asırlardır birlikte yaşayan kavimlerin arasına gökten Amerikan askeri yağdırıldı dün...
Türkler güneye inmesin, Araplar Kürtleri kırmasın diye...
Güney’de sıkışan Amerika, Saddam’ı Kuzey’de sırtından vurabilmek için Iraklı Kürtleri silahlandırıyor. Bu işbirliğinin ödülü malum:
''Vaat edilmiş topraklar''...
***
Bu köşeyi okuyan bilir:
Köşenin yazarı, Güneydoğu’daki insan hakları ihlallerini, yakılan köyleri, zorunlu göçü, dışkı yedirmeye varan baskıları eleştirmiş, Kürtçenin özgürlüğünü savunmuş, bu yüzden defalarca yargılanmıştır.
Bu köşede hem Türk askerinin Irak’a girmesine karşı çıkıldı, hem de PKK’nın ABD ile pazarlığa oturmasına...
Bazı Türklerin, bazı Kürtlerin tepkisini çekti.
Çünkü Türkler de, Kürtler de Irak’ın enkazı üstünde söz hakkı istiyordu.
''Mazlum, zulmetmekte gecikmiş olandır'' deyişine hak verdirircesine...
***
Kürtleri anlıyorum.
Saddam, Halepçe’de zehirledi kadınlarını, evlatlarını...
Şimdi yeni bir katliam endişesiyle ABD’den koruma bekliyorlar.
Kendi bölgelerinde, kendi dillerinde eğitim görmek, kendi televizyonlarını seyretmek ve nihayette kendi idarelerini kurmak istemelerini de anlıyorum.
Anlayamadığım, bu amaç için her yolu mübah görmeleri; ''şeytanla yatağa girmeleri''...
Haksız bir işgalde, devlet vaadiyle ABD’nin jandarmalığını üstlenmek, saldırganla el ele verip bir komşu halkı arkadan hançerlemek, yarın kurulacak devletin kapısında bir ihanet yaftası gibi durmaz mı?
Tarih, ''Ne pahasına'' diye sormaz mı?
***
Kürtlere daha inandırıcı gelebilecek iki ismin şahadetine başvuracağım:
İlki, kendine ''Kürtlerin anası'' diyen Danielle Mitterrand...
5 gün önce Le Monde’a yazdığı makalede Kürtlere şöyle sesleniyor:
''ABD gibi size 1975 ve 1991’de iki kez ihanet etmiş bir ülkeye güvenebilir misiniz? Yerinizde olsam güvenmem.''
***
Diğer satırlar bir Ermeni dostumdan...
1. Dünya Savaşı arifesinde Osmanlı’yı işgal eden Batılı emperyalistleri kurtarıcı sanan ''Osmanlı’nın kadim dostu gayrimüslim halklar''ın bir temsilcisi, Hrant Dink, Agos’ta, şöyle yazıyor:
''Osmanlı topraklarında 100 yıl önce oynanan oyun, bu kez Irak’ta sahneleniyor. ‘Batılı dostlar gelecek, halkımızı zulümden kurtaracak’ deniyor.
100 yıl önceki o beklentiler, Ermeniler açısından tam bir hüsranla sonuçlandı. Beklentinin gerçekleşmemesi bir yana, varlığını o zamana dek belli bir millet sistematiği içinde sürdürebilen Ermeni halkının büyük bölümü yok edildi. Bir milletin kökünün kazınmasına vesile olundu. Koca halkın Anadolu üzerindeki tüm izlerinin silinmesine kapı aralandı.
İyisi mi, gel ey Kürt kardeşim, gel şu işi bir bilene sor. Şu Ermeni kardeşinin bilirkişiliğine güven... Bil ki, bu savaş ortamları, zalimlerin nezdinde bitirilmemiş hesapların da kökten çözüme kavuşturulduğu tuzak fırsatlarıdır. Bu tuzağa düşme...''
***
Dünkü Milliyet’te, Kuzey Irak’a, Türkler, Kürtler ve Arapların arasına gökten indirilen silahlı Amerikan askerlerini görünce, Türkiye’yi de kavurabilecek bir yangının endişesiyle yazdım bu satırları...
Bu savaş, bizim savaşımız değil.
Bizim savaşımız, komşu toprağa göz dikmeksizin, kendi toprağımızda, birbirinin hakkını kollayan, kardeşçe bir yaşamı başarabilmektir.
Hasretini çektiğimiz huzur, havadan değil, ancak bu başarıdan gelecektir.
(Can Dündar/ Milliyet)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:41