Medya
  • 5.3.2003 12:01

ÇANDAR İLE KORU DOSTLUĞUNA NE OLDU?

Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru ile gazetemiz yazarı Cengiz Çandar arasında 'sarsılmaz' bir dostluk vardı. Hatta bir ara Kanal 7'de birlikte program yapıyorlardı. Koru, Çandar, İlnur Çevik ve Yavuz Gökmen 'Manşerin 4 Atlısı' gibiydiler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Ayrı bedenlerde tek ruh idiler. Fakat şimdi Çandar ile Koru'yu bir arada görmek mümkün değil. Gazetecilerin bir arada olduğu gezi ve toplantılarda da uzak duruyor ve ayrı oturuyorlar. Ayrılıklardan hiç hazzetmem. Çandar'a gidip sordum. Buruk bir gülümseme ile bir hatıra anlatarak cevap verdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, Çandar, Koru ve rahmetli Gökmen'i sık sık alır Kayseri yemekleri ikram etmek için annesine götürürmüş. Onların dostluklarını da çok beğenirmiş. Bir gün Brüksel'deki bir toplantıda Fehmi Koru'nun Çandar'dan ayrı ve uzakta oturduğunu görünce sormuş: ''Yahu ne oldu? Niye ayrısınız?'' Çandar cevap vermiş: ''Hiiiçç.. 11 Eylül'de İkiz Kuleler'e uçak çarptı!'' IRAK KRİZİ Çandar ile Koru arasındaki ilk derin ayrılık 11 Eylül'de New York'taki İkiz Kuleler'e çarpan uçağın yol açtığı Afganistan Savaşı ile başgöstermişti. O günlerde Çandar da Yeni Şafak Gazetesi'ndeydi ve ABD'nin Afganistan'da Taliban Operasyonu yapmasını destekliyordu. koru ise buna karşıydı. Taha Kıvanç mütearıyla yazdığı Kulis köşesinde 11 Eylül'ün İsrail bağlantılı bir gizli servis operasyonu olabileceğini öne sürüyor ve Afganistan savaşına şiddetle karşı çıkıyordu. O günlerde isim vermeden birbirlerini suçlar mahiyette yazdılar ve ip koptu. Çandar'ın tespiti doğruydu: New York'taki uçaklar sadece İkiz Kuleler'i değil, Koru-Çandar dostluğunu da yerle bir etmişti. Irak Krizi ise bu dostluğun kalıntılarını da ortadan kaldırdı. Şu anda Çandar, Türkiye'nin muhtemel Irak Savaşı'na destek vermesini isterken, Fehmi Koru tam tersini savunuyor. Savaş her yönüyle yıkıcı. Sadece binaları ve insanları değil, dostlukları da mahvediyor. Danışman Ali'ler İlk kez Medyaskop'un ortaya koyduğu ''hem danışman hem gazeteci'' yanlışlığı, Halil Nebiler'in tespiti ile örneklenmişti. Örnek şu idi: AGB'nin Rating Hakemi olan Ali Atıf Bir, Hürriyet'teki köşesinde tavuk firması Köy-Tür'ün batacağını, Köy-Türk tavuğu yiyenlerin hastalanacaklarını yazmıştı. Nebiler, Atıf Hoca'nın Köy-Tür'e rakip olan Banvit adlı tavuk firmasında danışmanlık yaptığını ve Banvit'in internet sitesinde ücretli yazılar yazdığını tespit etti. Bu kabul edilemezdi. Bizimle birlikte Akşam ve Sabah Gazeteleri de bu konuyu sayfalarına taşıyıp Atıf Hoca'yı eleştirdiler. Biz Doğan Grubu Etik Konseyi'ni göreve çağırdık. Ertesi gün Fatih Altaylı da aynı çağrıyı yaptı ve ''Danışman gazetecilerin'' kurumu şaibe altında bıraktığını belirtti. Derken Ali Atıf Bir, bütün iddialara topyekun cevap verip, Ertuğrul Özkök'ün kendisi hakkında yazdığı övgüleri de sıralayarak, kısaca ''Ben yaparım, kimse de karışamaz'' dedi ve işin içinden çıkıverdi. Bu arada Sabah Gazetesi'nde reklam eleştirmenliği yapan Ali Saydam'a saldırdı. Saydam'ın yazıları ile reklam ve danışmanlık hizmeti verdiği şirketlerin listesini yayınladı. Yani ''Sadece ben yapmıyorum, bak öteki Ali de yapıyor.'' demeye getirdi. PEKŞEN DE YAZDI Nihayet bu konuya Yalçın Pekşen de el attı. Pekşen, Ali Atıf Bir'in ''topyekun cevabı'' için yeni bir sıfat bulmuş: ''Dolaştırmacı gazetecilik.'', ''Hoca, 'tavuk suyuna çorba' yaparcasına yazdığı yazılarında durumu meyveli ağacın taşlanmasına benzetiyor ve G.Y.Y'nin (Ertuğrul Özkök'ün) övgüsünü ağacın taşlanma nedeni sayıyordu. Bize kalırsa Hoca daha iyi bir mazeret arasaydı hakkında daha hayırlı olacaktı. Zira kendisini öven satırların yazarı da bilindiği gibi 'mevcut olmayan karton fabrikasına arazi açma' yolunda çalışmalar yaparken görülmüştü.'' (Ahmet Tezcan/ Tercüman) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:29

İLGİLİ HABERLER