Medya
  • 9.7.2004 10:08

CENGİZ ÇANDAR TALABANİYLE YEDİKLERİ YEMEĞİ HABER YAPANLARA BAKIN KÖŞESİNDEN NASIL HAKARET ETTİ?

Irak'ın Saddam sonrası etkili liderlerinden Celal Talabani ile uzun uzun, bol bol ''Irak'ın geleceği'', ''Türkiye ile ilişkileri'' ve ''Kerkük'ün statüsü'' üzerinde bol bol konuşma fırsatımız oldu. Pazar gecesinden itibaren haftanın yarısına yakın bir süre, eşi ve yakınlarıyla birlikte, dinlenme amacıyla İstanbul'daydı. Ankara'dan İtalya'ya gitmek üzere ayrıldığı vakit, İstanbul'a birkaç günlüğüne geleceğini biliyordum. İki hafta önce İstanbul'da buluşmak üzere sözleşmiştik. Celal Talabani'yle ilk kez 1973 yılında tanışmıştım. Özellikle, 1991'den itibaren çok sık ve çok yerde birlikte olduk. Beyrut'ta başlayan tanışıklığımız, Londra'da, İstanbul'da, Ankara'da, Washington'da, son aylarda ise Süleymaniye ve Bağdat'ta sürdü. Hep devam edecek. Ortadoğu'nun çalkantılı ve acımasız sularında, onyıllardır halklarının davasını güden siyasi şahsiyetler arasında, Celal Talabani kadar yolumun kesiştiği bir de Yasir Arafat var. Onunla ilk kez ayaküstü galiba 1972'de -yine Beyrut'ta- tanışmıştım. 1978'den beri ise sık sık bir araya geldik. Beyrut'ta, Ankara'da, Moskova'da, Dakar'da (Senegal), Cezayir'de, Tunus'ta, Kazablanka ve Rabat'ta (Fas) ve son olarak ülkesinde, Gazze'de ve Ramallah'ta. (Yeri gelmişken, dünkü Tercüman'da Nazlı Ilıcak'ın Henri Barkey'le yaptığı söyleşide, Henri Barkey'in sözlerindeki iki önemli teknik hatayı düzeltmeliyim. Henri Barkey, Amerika'da çok yaygın olan, Filistin-İsrail arasındaki mevcut durumdan Arafat'ı sorumlu tutan görüşlerini dile getirmiş. Amerika'da çok yaygın bir görüş olduğu için, bunda şaşılacak bir taraf yok. Ancak, ''İsrail ile Filistin arasındaki barışta, Taba Anlaşması'nın ana hatları büyük ölçüde geçerli olacak. Geçmişte, Yasir Arafat, bu anlaşmayı kabul etmemekle büyük hata yaptı. Eski İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın 2000 senesinde 2.Camp David müzakerelerinde ortaya koyduğu teklif, Taba Anlaşması'yla aynı paraleldeydi'' diyor. Arafat, 2001 yılının başına raslayan Taba Anlaşması'nı kabul etti. Hatta, bunu, daha bir ay önce İsrail'in Haaretz gazetesinde (18 Haziran) yayınlanan söyleşisinde de tekrarladı. Taba'dan birkaç gün sonra, İsrail seçimlerinde Sharon iktidara geldi. Sharon, bırakın Taba'yı, Oslo Barış Süreci'ne bile karşıydı. Sonuçta, Taba Anlaşması, İsrail'deki iktidar değişikliği sonucunda uygulanamadı. Ayrıca, Ehud Barak'ın Camp David'te ortaya koyduğu teklif ile Taba hükümleri arasında dağlar kadar fark var. Aynı paralelde değillerdi.) Konuya dönelim. Ankara'daki bir ''odak'', Irak'ta savaş olduğunun ve Saddam'ın devrildiğinin ve bu arada Celal Talabani'nin, sadece Kürtlerin değil, Irak'ın önde gelen liderlerinden biri haline geldiğinin farkında değil. Basındaki maşaları aracılığıyla, Celal Talabani için ''peşmerge lideri'' sıfatını kullanarak, ''küçültücü'' başlık attırıp, onunla teması ''kuşkulu'' bir biçimde sunmaya gayret ediyor. Benim, Celal Talabani ile İstanbul'un orta yerinde öğle yemeği yemiş olmam, pek ilginç bir haber gibi ortaya atıldı. Televizyon kanalları bağlanmak istedi. Lokantadan çıkarken, bir muhabir, ''Abdullah Gül'den özel mesaj mı getirdiğimi'' sordu. Celal Talabani, daha 10 gün önce hem Başbakan Tayyip Erdoğan, hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Ankara'da resmi temasla saatlerce konuştu. Sanki, Gül'ün Talabani'ye, İstanbul'dayken ve Dışişleri protokolü ile ağırlanırken, aracı ile ''özel mesaj'' göndermeye ihtiyacı var. Bunu bile akıl edemiyorlar. Talabani'nin ''Irak Yönetim Konseyi''nin ''Dönem Başkanı'' sıfatıyla 2003 Kasım ayında Ankara'ya bir başka resmi ziyaret yaptığından ve Başbakan Erdoğan tarafından kabul edildiğinin farkında olmadan, bugün Irak'ta uygulanmakta olan ''geçiş takvimi''nin altında, 15 Kasım 203 tarihinde Irak tarafı adına onun imzasının bulunduğundan bile habersiz, Türk medyasında Irak haberi yapmaya kalkıyorlar. Talabani ile İstanbul'da kaldığı süre içinde, bir kez değil üç kez birlikte yemek yediğimi de belirteyim. ''Uyanık medya'', diğer ikisini atladı. Ayrıca, son aylarda Süleymaniye'de bir öğle yemeği, bir akşam yemeği, Bağdat'ta da bir kahvaltı ve iki de öğle yemeğinde birlikteydik. Görmedikleri yemeklerde ne konuşulduğunu bilemeyen, buna karşılık, herkesin gözü önünde, İstanbul'un orta yerinde kamuya açık bir yerde yenilen yemekte konuşulanları ''gizli'' zannederek haber yapan ''aptal bir medyamız'' ve böylelerini kullanan, aynı ''zekâ düzeyinde'' bir ''Ankara odağı'' var. Talabani ile söz konusu bu temaslarda kendisinden dinlediğim ve Ankara'da Türkiye'nin liderlerine de ilettiği en dikkat çekici görüşlerinden biri ''Kerkük'ün statüsü''ne ilişkin olanı. Bu görüşünü, dün CNN-Türk'te yayınlanan M.Ali Birand'ın ''Manşet'' programında da dile getirdi. Buna göre, Kerkük'ün, Saddam'ın ''etnik temizlik''le de değiştirilen ''eski idari yapısı''na dönmesini sağlamaktan; bu arada, Kerkük'ü, herhangi bir federal birime bağlanmadan (Kürdistan dahil), Türkmen, Kürt, Arap ortak yönetimi altında ''özel statü'' sahibi kılmaktan yana. Belçika'daki ''Brüksel modeli''ne benzer bir ''özel statü''. Kerkük'ün nihai statüsünün belirlenmesini ise, Kerkük halkına bırakılmasını savunuyor. Ama, ''halk oylaması'' anlamında değil. Zira, sayısal üstünlük Kürtlerde. Bunu, Kerkük Türkmenleri, Kürtleri ve Arapları arasında bir ''konsansüs'' sonucu gerçekleştirmek. Türkiye'nin, bu yaklaşıma ''ilkesel'' bir itirazı beklenemez. Zaten, taraflar arasında (Türkiye ve Irak Kürtleri), giderek ''iyi yönde'' seyreden bir ''yakınlaşma'' sürecindeyiz. Ya ''federasyon''? Burada, sözü Talabani'den alıp, Irak Cumhurbaşkanı Gazi el-Yaver'e (Arap-Sünni) bırakalım. USA Today'in kendisiyle yaptığı görüşmede (6 Temmuz) şunları söylüyor: ''Kürt halkı toplumumuzun bir parçasıdır. Irak'ta Araplardan sonra başlıca etnik grup onlardır. Kürt liderleri, Irak liderleridir. Bağdat kurtarıldığı vakit, oraya ilk ayak basan liderlerin başında iki başlıca Kürt lideri, Barzani ve Talabani geliyordu. Iraklılar olarak hepimizin gurur duyduğu geçici anayasa taslağını birlikte hazırladık. Hepimiz altına imzamızı attık. Bu yasa, merkezi hükümetle bölgesel hükümet arasındaki ilişkiyi düzenleyecek şekilde, Kürdistan'a federalizmi tanıyor. Bundan geri dönüş yok. Kürdistan için federalizm bir olgudur ve bu devam edecek... Bunun en büyük destekçilerinden biri de benim.'' Artık, Saddam Irak'ı tarihe gömüldü. Yeni dünyaya uyanın artık... Cengiz Çandar Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:32

İLGİLİ HABERLER

Onceki Sayfa
Sonraki Sayfa