CEVHER KANTARCI HEM MESUT YILMAZ'A HEM DE MESLEKDAŞLARINA DOKUNDURDU
KAYNAK : Haber Vitrini
Mesut Yılmaz'ın oğlu Yavuz'un bir gazeteciyi tokatlayıp ölümle tehdit etmesi ve üzerine arabasını sürmesinin "bazı gazetelerde" yeralmamasına kızan Star yazarı Cevher kantarcı, meslekdaşlarına "İğdiş mi edildiniz?" diye sordu...
İşte Kantarcı'nın yazısı:
Şehzade Yavuz!
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir zamanlar bu ülkede, biri bir gazetecinin kılına dokunsa, ortalık ayağa kalkardı..
Önce Gazeteciler Cemiyeti zıpkın gibi bir bildiri yayınlar, arkasından da o zamanlar tek olan TRT’nin ana haber bülteninde, hem gazetecinin dayak yediği, hem de cemiyet bildirisi ilk üç haber içinde yayınlanırdı!
Gazetelerin kopardığı kıyamet ayrı!
Hele o gazeteciyi bir Başbakan Yardımcısı’nın oğlu dövecek!
Ortalık ayağa kalkardı!
Gelelim ahir zamana..
Geçen hafta sonu, Brüksel Dolaylarından ve Ulusal Güvenlik’i Biraz Lüzumsuz Bulmaktan Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ın oğlu Şehzade Yavuz, bir gazeteci dövdü!
Hem de ‘Ulan’lı bir muhabbetle!
Hem de ‘Ben şimdi seni çekip vursam!’ diye, mırmırlanarak!
Hem de, Türkiye Cumhuriyeti’nin polisi önünde!
Hem de, Türkiye Cumhuriyeti polisinin gözü önünde, sarhoş vaziyette araba kullanarak! Araba kullanmak ne kelime, arabayı insanların üzerine sürerek!
Hem de, Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı, ‘babasının partisinden’ olduğu için, polis karşısında daha hassas olması gerektiği halde!
Ama bir dakika!
Mesut beyin şehzade oğlunu şimdilik bir kenara bırakıp, çuvaldızı bizim bir kısım matbuata sokacağım!
Şehzade gazeteci dövüyor, bir kısım matbuatta ‘tık’ yok!
Ya da, sıradan bir bar önü kavgası gibi verilen küçücük haber!
İğdiş mi edildiniz be!
Bir meslektaşınız, üstelik de tokatlanarak ‘aşşağılanıyor’, eşşek kadar haberi görmezden geliyorsunuz!
Yuh be!
Basın basın olmaktan çıktı bir kere!
Biz ne kadar köpürsek, boşuna!
Şimdi kalkıp burada, eskiden bu tür hareketler karşısında bizim eskilerin neler yaptıklarını anlatsam, kahvede ahkam kesen emekli albay vaziyetine düşeceğim..
Gönlümden geçeni söylemem gerekiyorsa, ben kişisel olarak, eğer ülke menfaatlerine dokunmuyorsa, insanların özel hayatına karışılmasına karşıyım!
Ama ne çare ki, artık bütün dünyada olduğu gibi, bu merak Türkiye’de de var!
İnsanların, toplumda çok göz önünde bulunan kişilerin veya onların yakınlarının yaşamları hakkındaki merakı, artık medyanın önemli bir bölümünü işgal ediyor..
Ve Türk Basını’nda bu konudaki yayınlar, Şehzade Yavuz’un babası Mesut Yılmaz’ın hep ön planda olduğu ANAP iktidarlarının, yarattığı hava ile başladı!
1983’ten itibaren!
Tek tek isimlere girip, şu anda kendi halinde yaşayanlara dokunmak istemiyorum..
Önce Özal soyadını taşıyanlar, medyanın konusu oldu..
Sonra diğerleri geldi..
O yüzden, Şehzade Yavuz’un, gazetecilere saldırmazdan önce, babası Mesut beyi karşısına alıp, konuşması lazım:
‘Baba, nasıl bir Türkiye yarattınız? Bari ülke geleceğine bundan sonra karışma!’
Aslında olması gereken; Mesut beyin şehzadesi Yavuz’un, bir bayan arkadaşı ile geldiği bardan, geldiği gibi çıkıp gitmesi..
Eğer gazeteciler bir şey sorarsa da ‘Burası cebinde bol para bulunan veya babası çoooook zengin olan her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı’na açık bir yer.. Asgari ücretliler buraya gelemez.. Çünkü ceplerindeki para yetmez.. Hatta bırakın asgari ücretliyi, 800 milyon maaş alan bile gelemez.. Bizde para var.. Geldik, eğlendik gidiyoruz.. Yasalara uymayan bir durumumuz yok’ deyip, ‘ayık’ bir adamın kullandığı cipe binip gitmesi..
Ama olay öyle olmuyor..
Şehzade Yavuz, ‘Neyi çekiyorsun lan!’ diye tokadı basıyor!
İlk suçu böyle işliyor..
Ardından ‘Ben şimdi çekip seni vursam!’ deyip, suçun babasını işliyor!
Yetmiyor..
Sarhoş olduğu her halinden belli olduğu halde, arabasına binip, üstelik de önünde ‘insanlar’ varken sürüyor!
Bu da başlı başına bir suç!
Gelelim işin bir başka yönüne!
Olay polislerin karşısında gazetecilerin karşısında cereyan ediyor!
Polislerin yapması gereken, adam tokatlayan, onunla da kalmayıp ‘Vurmakla’ tehdit eden birini, hemen derdest edip karakola götürmek!
Hele sarhoş araba kullandıysa, üstelik de insan hayatını tehdit eder şekilse kullandıysa, sabaha kadar karakolda tutup, hakim karşısına çıkarmak!
Tabii ehliyet üç ay iptal!
Polis bunu yaptı mı?
Yapmadı!
Bana sorarsanız yapamaz da!
Bu kahramanlığı yapan polislerin, başına şimdiye kadar neler geldiğini, en azından ‘büyük adamların’ yakınları tarafından ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan!’ diye nasıl tehdit edildiğini, hepimiz biliyoruz..
Korkarım, şimdi oradaki polisleri, gösteriş olsun diye vazifeyi ihmalden cezalandırmaya da kalkarlar..
Burada polisin yapacağı en iyi iş, oradan hemen toz olmak ve hiçbir şeyi görmemekti!
Çünkü Türkiye’nin düzeni, vazife yapsa da yapmasa da başına bela alacak polisin, oradan tüyüp kurtulmasını gerektiriyordu!
Bakalım, ‘sadece’ bizim star grubu yayın organlarında yayınlanan fotoğraf ve hareketli görüntüler sonunda, Şehzade Yavuz için ne gibi bir işlem yapılacak!
Malum, Kopenhag Kriterleri, herkese eşit muameleyi gerektiriyor..
Şehzade Yavuz’un babası Mesut bey efendimiz hazretleri de, bu kriterlerin baş savunucusu..
Yalnız bir durum var..
Mesut bey, Brüksel’de demokrasi nutukları atıyor, Türkiye’ye dönüp, kendini demokratik şekilde eleştiren Erkan Mumcu’yu görevden alıyor..
Durun bakalım ne olacak!
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:00