CEVHER KANTARCI ÖZKÖK'E FENA KIZDI : ERTUĞRUL SENİ ÇOK KÖTÜ KAŞIYACAĞIM
KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA/Süleyman Demirel'in,Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök'e, Emin Çölaşan'ı şikayet ederken kullandığı, "Yakup Cemil" ifadesi medyada geniş yankı buldu.'Tetikci' olarak kullanılan 'Yakup Cemil'üzerine; 'Medyada Yakup Cemil varmı?'sorusu tartışılmaya başlandı.Bu tartışmalar sürerken Star Gazetesi'nden Cevher Kantarcı ortaya çıkıp,"Bu köşe benim babamın malı ve ben de Ertuğrul Özkök'ün Yakup Cemiliyim" dedi ve Özkök'e yüklendi.Ertuğrul Özkök'e hitaben, 'Ertuğrul seni bir güzel kaşıyacağım 'diyen Kantarcı, bakın Özkök için neler yazdı?
İŞTE KANTARCI'NIN YAZISI
Bu köşe benim babamın malıdır
Bu yazıyı çok önce yazacaktım.. Ancak, Ertuğrul Özkök'ün bana karşı açıp 3 milyar kazandığı davadan sonra, 'Kuyruk acısının intikamını alıyor..' demesin diye hayli geciktirdim..
Çünkü Ertuğrul, 'yasalar öyle gerektirdiği için' davayı kazandıktan sonra, gerine gerine yine 'Bu köşeler bizim babamızın malı değildir..' diye döktürmüştü..
Fakat dünkü Hürriyet'e baktım; Ertuğrul, Emin Çölaşan ile Sayın Süleyman Demirel arasındaki bir meseleden dolayı, köşelerin yazarların babasını malı olmadığı olundaki 'muhteşem' görüşünü yine tekrarlamış..
Ve kaşınmış!
Şimdi ben de onu kaşıyacağım..
Bak Ertuğrul!
Emin Çölaşan ile Demirel arasındaki meseleye girmeyeceğim..
Ama sana şunu söyleyeyim, bu köşe benim babamın malıdır!
Seninle ikimiz, eşit şartlar altında dünyaya gelmedik..
Ben varlıklı sayılabilecek bir ailenin çocuğuydum, senin ailenin ise benim bildiğim kadarıyla, maddi imkanları kısıtlıydı..
O yüzden de, aşağı yukarı aynı yıllarda, sen bir devlet okulu olan İzmir Namık Kemal Lisesi'nde okudun, ben ise Ege'nin zengin çocuklarının gittiği İzmir Özel Türk Koleji'nde..
Ama aramızda bir fark vardı..
Ben kolejde (lise birden kovulduğumu da bu arada belirteyim) okuduğum halde, hayatımda hiç şımarmadım ve hep doğru bildiğim yolda devam ettim..
Kimseyi küçük görüp aşağılamadım, zengin arkadaşlarım olduğu kadar, fakir arkadaşlarım da oldu..
Bu ülke insanından hiç kopmadım, özel hayatımda da, gazetecilik hayatımda da, elimden geldiğince, sıkıntıda olanların yanında bulundum..
Sen ise kendinle yaptırdığın röportajda da görüldüğü gibi, Türk örflerinde çok ayıp sayılmasına rağmen, okuyucuya ayaklarını uzatıp poz verdin, gazeteciliğinin tüccarlık yanını kendi ağzınla dile getirdin..
Yani, ben hep gazetecilik yapma gayreti içinde oldum, sen işin ticaret yanını ön plana aldın..
İşte bu yüzden, bu köşe benim babamın malıdır ve doğruyu yazdığım sürece, elimden alınıncaya kadar babamın malı gibi tepe tepe kullanmaya devam edeceğim!
Sen bir süre önce 'Mesut bey mi sordurdu, sen mi sordun?' başlıklı bir yazı yazarak, esas kendinin köşeyi babanın malı gibi kullandığını gösterdin..
O yazıda, ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın bazen soruları kendinin sordurup, cevapları da ona göre verdiğini açık açık ilan etmiş ve gazetecilik ahlakına tamamen ters olan bu durumu kabullenmiştin..
Benim kimseye eyvallahım yok ve soruyu sordurup cevabını veren kişilerle de alakam yok..
Olamaz da!
Hele patronun karton kutu fabrikası meselesini, hiç kimseyle konuşmam..
O yüzden de, bu köşede kuşlar kadar özgürüm.. O yüzden de, açlıktan sürünen bu halka eziyet edenleri, vatandaşı yanıltanları, babamın malı olan bu köşede istediğim gibi eleştiririm!
Bak Ertuğrul..
Yazımın başında, varlıklı sayılabilecek bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğimi yazmıştım..
Şu anda Ayvalık'ta kullanmaya müsait olmayan iki evim ve bir arabam dışında, hiçbir şeyim yok..
Daha ucuza yaşayabilmek için, apartman aidatının olmadığı, soba yakarak idare edebileceğim bir daireye taşındım..
On yıl önce edindiğim kötü bir müzik aletim vardı, lazer düzeni artık çalışmadığı için, benim mutluluk ilacım olan Grieg'in Op. 16 La minör piyano konçertosunu veya ney sesinin beni en büyük 'güzelliğe' taşıdığı bir tasavvuf eserini bile artık dinleyemiyorum..
Kazandığım parayla çocuk okutup, ucu ucuna ancak yaşıyorum..
Hatta hiçbir lüksüm olmamasına rağmen, zaman zaman mecburen borçlanıyorum da..
Bütün bunlardan hiç gocunmuyorum..
Sen sanıyor musun ki, birileri bana menfaatlerini kollamam için, bazı teklifler yapılmadı?
İsteseydim, şu anda İstanbul'un pek çok semtinde evlerim, son model arabalarım olurdu ve hiçbir sıkıntı çekmezdim..
Ama hepsini elimin tersiyle itip, bu huzur dolu hayatı tercih ettim..
Çünkü akşamları vicdan muhasebesini yapıp, sadece ertesi günün bazı ödemelerini düşünmek, benim için çok daha cazip..
Oysa sen, seninle yapılan röportajda söylediğin gibi, akşamları televizyon seyretmekten, vicdan muhasebesi yapmaya pek vakit bulamıyorsun..
Fakat benim vicdanım rahat ve özgür..
Kalemimi tutan yok..
Şu çalıştığım gazetede bir gün olsun patron katından 'Aman şununla işimiz var, hiç değilse bir süre dokunma' diye en ufak bir ima dahi almış değilim..
Zaten bu köşeden bulaşmadığım adam kalmadığını herkes biliyor..
Televizyon programında da, RTÜK'ün izin verdiği ölçüde Taşkın Şenol'la her tarafa el atıp, bu halkın sorunlarını dile getiriyoruz..
Sen çok ama çok iyi bilirsin, bazen 'Vahşi Batı'nın kovboyları' olup, televizyonu kapattırıyoruz ve senin sansüre övgü düzmen için fırsat da yaratıyoruz..
O yüzden de, bu köşe benim babamın malı!
Kaşınanı bu köşeden kaşırım, hak edeni vururum da, kırarım da!
Ben Yakup Cemil'in ta kendisiyim, Ertuğrul!
Bu köşe benim babamın malı..
Ben de senin Yakup Cemil'inim!
Kafam her kızdığında; sana, senin gibilere, bu halkı süründürenlere, dış mihrakların işbirlikçilerine, çakmaya devam edeceğim!
Eğer bir gün silahım olan babamın malı köşemi elimden alırlarsa, aynen Yakup Cemil'in son saniyelerinde olduğu gibi güleceğim!
Eminim ki, sen de güleceksin!
Ama ben adam gibi güleceğim..
Sen ne gibi güleceksin Ertuğrul!
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:02