
ÇÖLAŞAN VE COŞKUN'UN CEVAP ARADIĞI SORU
BEKİR COŞKUN'UN HÜRRİYET'TEKİ YAZISI:
Bu soruya yanıt gerek...
BİR tarafta Türkiye’nin sadece yüzde 3’ü büyüklüğünde 7 milyon nüfuslu İsrail...
Öte yanda İsrail’in çevresinde yer alan, toplam 200 milyon nüfuslu birçok Arap ülkesi.
Ama o küçük ülke yıllardır tümünü pataklıyor.
Nasıl olur?
Bu sorunun yanıtı gerek.
Emin Çölaşan dünkü yazısında bu akıl almaz tabloyu, bir tokat gibi çizmişti.
*
Sorun zenginlikse; Arapların yeryüzünün en zengin kavimleri olduğunu hepimiz biliriz.
Sorun silahsa; Arapların elinde petrol gibi dünyanın en büyük silahının olduğunu, ayrıca petrol zenginliği ile en gelişmiş silahları alabildiklerini de bilirsiniz.
Bir savaşta silah ve para dışında insan gerekiyorsa; işte 7 milyona karşı 200 milyon...
O zaman neden?..
İsrail’in barbarlığını lanetleyenler, Filistin’de, Lübnan’da parçalanan çocuklar için dizlerine vuranlar olarak sormamız lazım.
Bu sorunun cevabı bize gerekiyor:
Neden?..
*
Çünkü:
Bu yüzyılda hálá ortaçağ kurallarını, yaşam biçimini, kültürünü, eğitimini, hukukunu yaşayan toplumların ayrıca bir "düşmana" ihtiyaçları yoktur.
Allah’ın verdiği aklı, yaratıcılığı, gelişmeyi reddeden... Uygarlığa arkasını dönen toplumlar asla kazanamazlar.
Yobazların, gericilerin, şeyhlerin, şıhların, mollaların, imamların peşine takılmış... Onların kendi çıkarlarına göre kurdukları düzeni yaşamak ve yaşatmak isteyen halkların "medeniyet" karşısında ezilmeleri kaçınılmazdır.
*
Bunları inandırıcı bulmadıysanız, işinize gelmediyse, yine bana kızdıysanız, o zaman yanıtı siz bulmalısınız:
Neden?..
Müslümanların Batı karşısındaki tek onurlu zaferinin sahibi Mustafa Kemal’in devrimlerini ve laik cumhuriyetini hesaba katarak...
Ama bu günlerde Türkiye’nin neye ve nereye benzetilmek istendiğini unutmadan...
Elinizi vicdanınıza koyup sormalısınız:
Neden?..
EMİN ÇÖLAŞAN DÜN HÜRRİYET'TE ŞUNLARI YAZMIŞTI:
Ufacık tefecik bir İsrail!
SEVGİLİ okuyucularım, Ortadoğu’da adına İsrail denilen bir ülke var.
Bir tarafı Akdeniz, üç tarafı Arap ülkeleriyle çevrili. Komşuları Suriye, Mısır, Lübnan, Ürdün, Filistin.
Komşularının komşuları ise Suriye, Irak, İran, Suudi Arabistan ve saire.
Görünüşte bunların hepsi amansız İsrail düşmanı.
Bu küçük ülkenin yüzölçümü 21 bin kilometrekare. Yani Türkiye’nin yaklaşık yüzde 3’ü!
Peki nüfusu kaç? Yaklaşık yedi milyon.
Buna karşın İsrail’e düşman olan, ya da olduğu varsayılan ülkelerin nüfusları yaklaşık şöyle:
Filistin 7 milyon, Ürdün 6 milyon, Lübnan 4 milyon, Mısır 73 milyon, Suriye 19 milyon, Suudi Arabistan 26 milyon, Irak 27 milyon, İran 72 milyon.
Bunların toplamı 200 milyonu geçiyor.
İsrail’in sınır komşuları ve onların birkaç yüz kilometre ötedeki komşuları arasında "dost" olduğu bir tek ülke bile yok. (Parantez: ABD’nin uydusu olan Suudi Arabistan gibileri de dost olmayan ülke olarak hesaplıyorum.)
***
Sonuçta karşımızda küçücük bir ülke var. Nüfusu sadece yedi milyon!
İyi de, işte burada benim kafam karışmaya başlıyor. Bu küçük ülke nasıl oluyor da böylesine "düşman" ülkelerle her zaman başediyor ve onlara boyun eğdiriyor.
Nasıl oluyor da her istediğini yapıyor, yaptırıyor?
Tamam, arkasında inanılmaz bir ABD desteği var. Bunu biliyoruz. Ya ötesi?
Niçin o Arap ülkeleri ve İran bir şey yapamıyor?
Nutuk onlarda, palavra onlarda, keseriz biçeriz, yok ederiz edebiyatı da onlarda. Her biri İsrail’in en büyük düşmanı!
Ama İsrail harekete geçtiğinde hiçbirinden tık yok.
Şimdi Lübnan’da olanları, Filistin’de yapılanları izliyoruz.
Geçmişte Suriye, Mısır gibi ülkeleri perişan ettiler. Araplar çölde kaçacak delik aradılar ve sıvıştılar.
Oysa bunlar tankları, topları, uçakları, helikopterleri, orduları, askerleri ile aynı anda ve örgütlü bir biçimde harekete geçseler, normalde İsrail’i bir kaşık suda boğmaları gerekmez miydi?
Bırakın orduları bir yana, bunların sivilleri ellerine kazma kürek alıp İsrail’in üzerine yürüseler!..
Bir yanda 7 milyonluk, küçücük bir ülke... Ve karşısında İsrail düşmanı olduğunu iddia eden en az 200 milyonluk bir Arap-İran dünyası.
Sonuç ortada.
***
Hadise işte burada ortaya çıkıyor. Bizim din kardeşleri her konuda olduğu gibi burada da birbirleriyle anlaşamıyor. Kimi ABD’nin kucağında oturup emirleri oradan alıyor. Kimi başka hesaplar yapıyor.
İran’daki molla rejimi kendi halkını uyutmanın peşinde.
Öte yanda ise İsrail bomba gibi örgütlenmiş bir ülke. Teknolojisi gelişmiş. Dünyanın en güçlü istihbarat örgütüne sahip. Bizim din kardeşlerinin nefes alışını bile izliyor, gerekeni anında yapıyor. Üç yanı düşmanlarla çevrili bir İsrail’le hiçbiri başedemiyor.
İsrail’in, İslam dünyasından on binlerce paralı ajanı olduğu söyleniyor. Bunların arasında ülkelerini yönetenler bile var. Bir sürü ülkenin en gizli bilgileri bile -para ve çıkar karşılığında- İsrail’e oluk gibi akıyor.
Suriye devlet başkanı Hafız Esat’ın ölümcül hasta olduğunu önce İsrail açıklamıştı. Nasıl mı? Girdiği tuvaletten idrar ve gayta örneklerini çalıp tahlil ederek, Suriyeli doktorların raporlarını satın alarak!
Sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim, İsrail gerçeği bu.
Demek ki bu işler nüfus çokluğu, kelle sayısı ve nutuk atıp palavra sıkmakla olmuyor.
İşin içine "örgütlenme" girince her şey değişiyor.
Başıbozuk, örgütsüz, birbirine düşman İslam dünyası bu küçük ülkenin oyuncağı olmuş, karşısında eli kolu bağlı oturuyor.
Yaaa, işte böyle muhterem İran, Suriye, Mısır, Ürdün ve saire yöneticileri!..
Ve Türkiye’de bu gerçekleri bir türlü görmek istemeyen bizimkiler!..
Elin oğlu bir askeri kaçırıldı diye bölgesini kan gölüne döndürdü. Bırakın askerimizin kaçırılmasını, biz her gün şehit cenazesi kaldırıyoruz, üstelik Kuzey Irak’a girebilmek için ABD’den icazet bekliyoruz.
Hem de "Kararı ABD elçisi değil, biz veririz" diye havalar atarak, Türk milletini kızdırarak ve dünyayı güldürerek!