DANIŞTAY BAŞKANI ÇETİNKAYA: TBMM'NİN ANAYASA MAHKEMESİ'NE ÜYE SEÇMESİ YARGIYI SİYASALLAŞTIRIR
Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, TBMM'nin Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmesinin yargının siyasallaşmasına yol açacağını belirterek, ''Bireysel başvuru yolu; yargı ayrılığını zedeleyici, kesinleşen yargı kararlarını bertaraf edici, Anayasa Mahkemesi'ni diğer yüksek mahkemelerin üstünde bir konum getirici nitelik taşıması nedeniyle kabul edilebilir görülmemektedir'' dedi.
Yasal düzenlemelerin dış etkenlere bağlı değil, Türk toplumunun gereksinimlerine uygun yapılmasına ve uluslararası hukukla uyumlu olmasına önem verilmesi gerektiğini belirten Çetinkaya, düzeltilmesi gereken yasaların başında gelen Anayasa'nın kısa sürede değiştirilmesi mümkün olmadığından, çağdaş normlara uymayan tüm maddelerin birbiri ile çelişmeyecek şekilde değişikliğinin sağlanması gerektiğini kaydetti.
ANAYASA MAHKEMESİ'NE ÜYE SEÇİMİ
Çetinkaya, hakimlerin mesleğe veya bir başka göreve atanma veya seçilmelerinde etken olan organ ve uygulanacak yöntemin, bağımsızlıklarıyla yakından ilgili olduğuna işaret etti.
''Seçim işini yapan organ veya kişiye duyulan sempati, faaliyeti üzerinde etkili olabilmektedir'' diyen Çetinkaya, şöyle konuştu:
''Böyle bir etkinin bulunmadığı, seçen veya seçilen kişi veya organ tarafından kabul edilse bile, kamuoyunda ne derece tarafsız ve önyargıdan uzak olarak karar verildiği hususunun tartışılır olması, güven sarsıcı ve yargı erkinin etkinliğini zedeleyici bir nitelik taşımaktadır.
Yasama organınca Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminde, iktidar partilerinin siyasi görüşlerine yatkın kimselerin seçileceği endişesi, meclis aritmetiğinin üye seçiminde partiler arası uzlaşmayı gerektirmesi, bunun sağlanmasının zaman alması ya da sağlanamaması halinde seçimin gecikmesinin mahkemenin işleyişini aksatacağı düşüncesi, yasama organına seçim yetkisinin tanınmasının sakıncalarını oluşturmaktadır.
Anayasa Mahkemesi üye adaylarının ilgili organlar tarafından tespit edilmesi öngörülse bile, yasama organına, asıl görevi olan bu organın işlemlerini denetlemek olan Anayasa Mahkemesi'ne üye seçme görevinin verilmiş olmasını, kuvvetler ayrılığı ilkesi ile bağdaştırmak da mümkün değildir. Böyle bir düzenleme yargının siyasallaşmasına yol açacaktır. Bu bağlamda, siyasi bir organ tarafından Anayasa Mahkemesi'ne üye seçimi yolunu açmak geçmişte yaşanan olumsuzluklar nedeniyle vazgeçilen sisteme geri dönüş niteliğindedir.''
''ANAYASA MAHKEMESİ DE YÜKSEK MAHKEMEDİR''
Anayasa Mahkemesi'nin de Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi gibi Anayasa'da belirtilen yüksek mahkemelerden biri olduğunu vurgulayan Çetinkaya, şöyle devam etti:
''Meslektaşları arasında temayüz ederek yüksek yargıçlık kazanmış bir meslek mensubunda, başka bir yüksek mahkeme üyeliğine atanırken ayrıca yaş ve meslek süresi şartı gibi bir takım özellikler aranması, yüksek mahkemeler arasında, esasen Anayasa'da var olan denklik ile bağdaşmayacağı gibi hizmet gerekleriyle de izah edilemez. Bu nedenle, yüksek yargı organlarından Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminde herhangi bir şart aranmamalı, yüksek yargıçlık sıfatının kazanılmış olması bu görevin yürütülmesi için yeterli görülerek bu konuda değişiklik yapma yoluna gidilmemelidir.''
BİREYSEL BAŞVURU HAKKI
Konuşmasında, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruları inceleme görevi verilmesi konusuna da değinen Çetinkaya, şöyle konuştu:
''Kesinleşmiş bir yargı kararının, hangi amaç ve yöntem adı altında olursa olsun, bir başka yüksek mahkeme tarafından inceleme konusu yapılması, yargı ayrılığı ilkesini zedeler ve Anayasa Mahkemesi'ne diğer yüksek mahkemeler karşısında üstünlük sağlar. Böyle bir yol dolaylı olarak, yüksek mahkemelerin incelemesi ile kesinleşen kararların uygulanmaması, bertaraf edilmesi sonucunu doğurur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının bile yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasına katıldığı bir ortamda, aynı yol işletilerek verilecek kararın, kesinleşmiş yargı kararlarına herhangi bir etkisinin olmayacağı düşünülemez.'' Bu yolun açılmasının, AİHM'de Türkiye aleyhine açılacak davaların azalması sonucunu doğurmayacağını belirten Çetinkaya, ''Ocak ayı itibariyle AİHM'de Türkiye'nin taraf olduğu dava sayısın 7 bin civarında olduğu gözönüne alındığında, bu davaların öncelikli olarak bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesi'ne açılması halinde mevcut ve önerilen teşkilat yapısı ve üye sayısıyla mahkemenin bu dava yükünün altından kalkması da olası görülmemektedir'' diye konuştu.
Çetinkaya, anayasal hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarının Anayasa Mahkemesi'nin önüne götürülebilmesi için bireysel başvuru hakkı tanınmasının, mutlak ve tek çözüm yolu olmadığını, bunun yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi'ne başvuru hakkının kolaylaştırılmasıyla da mümkün olabileceğini kaydetti.
Çetinkaya, ''Bireysel başvuru yolu, yargı ayrılığını zedeleyici, kesinleşen yargı kararlarını bertaraf edici, Anayasa Mahkemesi'ni diğer yüksek mahkemelerin üstünde bir konum getirici nitelik taşıması nedeniyle kabul edilebilir görülmemektedir'' dedi.
YÜCE DİVAN
Ceza yargılamasının uzmanlığı gerektiren bir yargı alanı olduğunu belirten Çetinkaya, Yüce Divan görevinin bu nedenle, meslekten yargıçların azınlıkta olduğu bir kurula verilmesinin yerinde olmadığını söyledi. Çetinkaya, ''Bu konuda uzman ve meslekten yetişmiş yargıçların asıl kaynağı idari yargıdır, onun üstündeki Danıştay'dır. Bu görevin Anayasa Mahkemesi'nce yerine getirilmesi hukuken ve yerindelik yönünden uygun değildir. Yüce Divan görevi, ceza ve idari yargı yargıçlarından oluşacak mahkemeye verilmeli ve iki dereceli yargılama usulü uygulanmalıdır'' diye konuştu.
Çetinkaya, yargı mensuplarının beklentilerinin, sadece mesleğin saygınlığına uygun bir hayat standardı sağlanmasına yönelik olduğunu belirterek, ''Yargı mensupları, parasal ve özlük hakları arzu edilen düzeyde olmasa da fiziki bakımdan yetersiz koşullarda çalışma durumunda kalsalar da büyük bir fedakarlık ve özveri içerisinde çalışmaya ve adalet dağıtmaya devam edeceklerdir'' dedi.
Çetinkaya, Danıştay'ın kuruluşunun 136. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı'nı eleştirdi.
Bir yasal düzenlemenin hukukun genel ilkelerine ve üst hukuk normlarına uygun olması gerektiğini ifade eden Çetinkaya, tasarının genel gerekçesinde, hesap verebilirlik, açıklık, adil yönetim gibi kavramlara soyut olarak yer verildiğini, ancak tasarının maddeleri gözden geçirildiğinde, bu ilke ve kavramların somuta indirgenemediğini kaydetti.
Merkezi idare ile mahalli idareler arasında ''İdarenin bütünlüğü esastır'' ilkesinin gerçekleştirilmesine yönelik bağ kurulmasının ihmal edildiğini ifade eden Çetinkaya, ''Tasarının Anayasa'ya uygunluk bakımından sorunsuz bir metin olduğundan söz edebilmek de mümkün gözükmemektedir'' dedi.
Danıştay Başkanı Çetinkaya, şöyle konuştu:
''Geniş yetkilerle donatılan mahalli idarelerin, bu yetkilerini kamu hizmetinin gereklerine ve hukuka uygun biçimde kullanabilmelerine olanak sağlayacak deneyime, teknik donanıma ve personele sahip olmadıkları, merkezi idareye ait bulunan görev ve yetkilerle birlikte tüm malvarlıklarının, borç ve alacaklarının ve personelin mahalli idarelere devredilmesinin büyük sorunlara yol açacağı da kuşkusuzdur. TBMM'nin tasarıyı diğer kanunlarla eş zamanlı çıkarılmasını sağlamak üzere ertelediğini düşünmekteyim, bu gerekçe ile ertelenmiş ise yararlı olmuştur.''
''İDARENİN İŞLEMLERİ ESRAR PERDESİNE BÜRÜNMÜŞTÜR''
Çetinkaya, genel bir idari usul kanununun bulunmaması nedeniyle hem değişik idareler arasında uygulama birliğinin sağlanamadığını hem de idarenin işleyişinde bir düzen gerçekleştirilemediğini anlattı.
''Bu nedenle, idare ile hizmetten yararlananlar arasında iletişim yolları tıkalı kalmış, idarenin iş ve işlemleri adeta bir esrar perdesine bürünmüştür'' diyen Çetinkaya, idari usule ilişkin bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Çetinkaya, idarenin işlem ve eylemleri karşısında, kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasının, ancak, bu konudaki hukuki gerçeği söyleyecek son merciin idari yargı yerleri olduğunun kabulü ile mümkün olduğunu söyledi.
Anayasa ile tanınan hak ve özgürlüklerin, onları destekleyen güvenceler olmaksızın, hiçbir anlam ifade etmeyeceğini belirten Çetinkaya, şunları kaydetti:
''Bu güvencelerin kuşkusuz en önemlisi, idarenin yargısal denetimidir. Bu denetimin etkinliği de şüphesiz ki, yargı kararlarına uyulması ile sağlanacaktır. Bu bakımdan idarenin; Anayasa'nın ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun konuya ilişkin hükümleri gereğinde göz ardı edilebileceğine ilişkin zihni alışkanlığından vazgeçmesi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsendiği hiç bir uygar ülkede mevcut olmayan bu sorunu ortadan kaldırmak amacıyla yasal yükümlülüklerini istikrarlı bir biçimde yerine getirmesi son derece büyük bir önem arzetmektedir.
Yargı kararlarının uygulanması ile ilgili yeni yasal düzenlemeler getirmek ya da mevcut düzenlemelerde iyileştirmeye gitmek, sorunun çözümüne katkıda bulunabilirse de; asıl olan hukukun yalnızca yargı yerlerinde uygulanan bir kavram olduğu fikrinin ortadan kaldırılmasıdır.''
''İDARE-BİREY İLİŞKİLERİ SAĞLIKSIZ''
İdarenin, hukuku ikinci planda tutabileceği ve gerekirse göz ardı edebileceği yolundaki bir anlayışın, idare-birey ilişkilerinin mevcut sağlıksız halini kronikleştirmekten ve yeni davalar yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayacağına işaret eden Çetinkaya, şöyle devam etti:
''Hukukun üstünlüğü, herşeyden önce idarenin hukukla barışması, işlem ve eylemlerinin tüm basamaklarında hukuka uygun hareket etme kaygısını taşıması ve hukukun ayak bağı olacağı düşüncesini reddetmesiyle mümkün olabilecektir. Yargı kararlarının uygulanmasını başka bir makamın onayına tabi kılan anlayışın bireyin hukukunun yerine getirilmesi ve hukukun üstünlüğünün hakim olması ilkelerinin gerçekleşmesine hizmet etmeyeceği açıktır.'' Ender Çetinkaya, yargı kararlarının yerine getirilmesinin yalnızca bu kararları veren mahkemelerin saygınlığıyla değil doğrudan devletin itibarıyla da ilgili olduğunu vurguladı.
Bazı idari işlemlerin yargı denetimi kapsamı dışında tutulduğuna işaret eden Çetinkaya, bu kuralların kaldırılmasını ve yargısal denetimin kapsamına alınmasını istedi.
Çetinkaya, Danıştay'ca Uyuşmazlık Mahkemesi'ne, YÖK Denetleme Kurulu'na, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu'na ve Rekabet Kurulu'na aday göstermeye ilişkin kuralların doğrudan Danıştay Genel Kurulu'nca seçim yapılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmesi gerektiğini ifade etti.
Çetinkaya, yargının etkinliğinin sağlanması için çağdaş hukuk sistemlerinde uygulanan yöntemlerin Türk hukukuna da aktarılması gerektiğini kaydetti.
Danıştay'daki dosya birikiminin giderilmesi, daha hızlı ve sağlıklı bir işleyişe kavuşturulması için Danıştay Kanunu'nda değişiklik öngören bir tasarı hazırlandığını anımsatan Çetinkaya, TBMM'de bulunan tasarıya ilişkin bilgi verdi. Çetinkaya, tasarının en kısa zamanda yasalaşması için hükümet ve TBMM'den gerekli ilgiyi göstermelerini istedi.
''DÜNYADA SARAYLAR ADALETİN HİZMETİNDE''
Ender Çetinkaya, Batı'da ve gelişmiş ülkelerde yargıya duyulan saygının, verilen önemin bir göstergesi olarak en ihtişamlı binaların, hatta sarayların adalet mekanizmasının hizmetine sunulduğunu, devlet imkanlarından yararlanmada yargıya öncelik verildiğini anlattı.
Daha hızlı, etkili ve verimli bir yargı hizmeti sunumunun sağlanması için bütçeden yargıya ayrılan payın daha da artırılmasını isteyen Çetinkaya, ''1976 yılından bu yana aynı binada faaliyetini sürdüren Danıştay, taşındığı günden bu yana bina ve yerleşim sorunu yaşamakta, gelen iş ve dava sayısındaki artışa bağlı olarak daire ve personel sayısı da arttığı için sorun daha da büyük boyutlara ulaşmaktadır'' diye konuştu.
Çetinkaya, mevcut iş durumuna göre iki yeni daireye ihtiyaç bulunmasına rağmen yer yokluğu nedeniyle bir daire kurulması önerisiyle yetinildiğini söyledi.
ÖZLÜK HAKLARI
Yargı çalışanlarının özlük haklarına da değinen Çetinkaya, hakim ve savcıların parasal ve özlük haklarının, teminatlı statülerinin bir gereği olarak yürüttükleri hizmetin önemi, ağırlığı ve saygınlığına uygun şekilde belirlenmesi gerektiğini vurguladı. Çetinkaya, özellikle birinci sınıfa ayrılmamış hakim ve savcılar ile yargı hizmetlerinin yürütülmesine yardımcı olana ve özveriyle çalışan idari personelin maaşlarının da iyileştirilmesini istedi.
Gerek yürütülen hizmetin özelliği, gerekse bu hizmet için yoğun biçimde fiziksel ve beyinsel efor sarf edilerek aşırı bir şekilde yıpranılması karşısında hakimlik ve savcılık mesleğinde geçen sürenin fiili hizmet süresi zammı kapsamına alınmasını talep eden Çetinkaya, şöyle konuştu:
''Yargı mensupları parasal ve özlük haklarının kamuoyu önünde ve hatta kendi aralarında bile konuşulmasını hoş karşılamamakta, bu konuda rahatsızlık duymaktadırlar. Yargı mensuplarının beklentileri sadece mesleğin saygınlığına uygun bir hayat standardı sağlanmasına yöneliktir. Bu beklentinin yargı işlerinin yerine getirilmesiyle bir paralellik içerdiğinden söz edilmesi de mümkün değildir.
Üstlendiği görevin önemi ve yüceliğinin bilincinde olan yargı mensupları parasal ve özlük hakları arzu edilen düzeyde olmasa da fiziki bakımdan yetersiz koşullarda çalışma durumunda kalsalar da büyük bir fedakarlık ve özveri içerisinde çalışmaya ve adalet dağıtmaya devam edeceklerdir.''
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:10