Medya
  • 4.5.2005 01:37

DEFNE SAMYELİ, HINCAL ULUÇ'UN 'ÖLDÜRÜCÜ DARBE'SİNİ YAZDI!..

DEFNE SAMYELİ'NİN GÜNEŞ'TEKİ YAZISI:

Dostum Hıncal'a cevap (!)


Eğer şimdiye kadar beni 'ağır' ya da 'hafif' şekilde eleştirmiş olan herkese Hıncal Uluç'un deyimiyle 'küsmüş' olsaydım...
Herhalde şu anda konuşacak pek az kimsem kalmış olurdu etrafımda.
Mesleğimde 14. yılımı bu Temmuz'da dolduruyorum. Benimki gibi bir iş yapıyorsanız eğer, eleştirilmeyi göze alacaksınız...
Sözünüz, performansınız, hatta gözünüz ve de üzerindeki kaşınız...
İlle de eleştirilecek...
Ama iyi, ama kötü...
Eleştirilmediğiniz yerde, zaten yoksunuz demektir.
Dolayısıyla ben , tanıdığım ya da hiç tanımadığım insanlardan bana ulaşan ya da ulaşamayan milyonlarca eleştiriyi kucaklayarak bu güne geldim. Onlar beni sevindirse de üzse de sinirlendirse de...
Hıncal Uluç, Sabah gazetesindeki köşesinde dün yine bana ithafen bir yazı yazmasa bu açıklamaya gerek görmeyecektim.
***
Kendisiyle yıllardır konuşmuyorum...
Bu yıllar boyunca, benim neden 'küs' olduğuma ve kendisine neden selam vermediğime ilişkin yine 'kendi' değerlendirmelerini bir kaç kez daha kaleme aldı...
Hepsinde de yanıldı...
Bense bu yanılmalarının hep 'kasti' olduğunu, aslen onunla hayat boyu bir daha konuşmama kararımın nedenini bildiği halde, bilmezlikten geldiğini sandım.
Dün yine, benim 1999 yılında yaptığım 'rehine krizi' yayınıyla ilgili eleştirisi nedeniyle dostluğumuzun bittiğini yazmış.
O yayınla ilgili Hıncal ve yine birkaç kişinin eleştirisini suç duyurusu kabul eden Savcılık, hakkımda soruşturma açmış, olay aklanmamla sonuçlanmış, hatta o yayındaki performansımla 'New York Festivals' tarihinde ABD'li ya da İngiliz olmadığı halde 'En İyi Anchor' sıralamasında gümüş madalya kazanan ilk Türk olma sevincini yaşamıştım.
***
Hıncal'ın beni eleştirdiği ilk yazı da değildi ki, söz konusu olan.
Madem kendi tam olarak anlamamış, izah edeyim:
Hıncal'ı bir dost olarak sevip saymakla beraber, aramızda telefonda yaptığımız bir görüşmeyi de -hiç önemli bir konu olmasa da- yazı konusu yapmasına içerlemiştim. Bu da sonuç olarak tavırlarıma yansıdı. Zaten doğam gereği mesafeli bir insanım... Dostum kabul ettiğim insanların yanlışları, küçük de olsa, beni kendi kabuğuma kolaylıkla itebiliyor.
Sonrasında 'dostum', arka arkaya benim için olumsuz eleştirilerle dolu yazılar yazdı... Hepsini 'eleştiri' olarak kabullenmekle beraber, o telefon konuşmasını yazmasından dolayı kırıldığım için kendisiyle görüşmek, ya da konuşmak için hiçbir çaba sarfetmiyordum...
Artık bundan mıdır nedir, bilemeyeceğim -ama nasıl olsa nedenini artık Hıncal yazar- 'sevgili dostum'dan öldürücü darbe geldi.
2000 Eylül'ü...
Ailemin ve benim ödümü koparan bir kanser korkusu yaşamışız.
'Rahim ağzı kanseri' şüphesiyle yapılan ilk kontrollerde, hastalığın başlangıç aşamasında olabileceği söylenince bize, apar topar ABD'ye gitmişiz...
Yaşadıklarımı saklamak yerine, iş arkadaşlarımla beraber -başımıza ne geleceğini tam kestiremediğimiz için- olayı kamuoyuyla paylaşmaya karar vermişiz.
O günlerde, New York'taki o küçücük odada, mail adresime tanımadığım binlerce insandan gelen mailler ve telefonlarla ben, başka biri oldum.
Tam ikinci bir bebeğe heveslenirken başıma gelen bu olayı, neresinden yakaladığımız henüz bir muammaydı.
Saçlarım gidecek miydi?
Bir daha çocuk sahibi olamayacak mıydım?
Yoksa tek çocuğumu da yalnız mı bırakacaktım?
***
Başınıza böyle bir şey gelinceye kadar, 'nasıl bir şey' olduğunu pek anlamıyorsunuz.
Aynı annelik gibi.
28 yaş için sağlam ve kuvvetli bir duruşla üstesinden geldim; çok şükür ki ameliyat sonrasında kanserin 'henüz' oluşma aşamasında olduğu saptandı. Kemoterapi gibi bir işleme falan gerek kalmadı.
Hastalık sonrasında ölmemiş ya da iyice sürünmemiş olmam, 'kanser' korkusunu, bu hastalığın ciddiyetini, bana, aileme ve arkadaşlarıma hissetirdiklerini azaltmıyor takdir edersiniz ki.
Psikolojik olanı biraz daha sonra, ama fiziksel sıkıntılarımın hepsini şaşırtıcı şekilde çabuk atlattım.
İnanın ya da inanmayın, bunu benim için oturup seanslar halinde iyi enerjilerini ve dualarını gönderen hiç tanımadığım insanlara -bir kısmıyla tesadüf eseri sonradan tanıştım- borçlu olduğumu düşünüyorum..
O iyi insanlar ki, aralarında çocukluğumdan beri görmediğim ama beni takip eden arkadaşlarımdan, meslek büyüklerime, trafik polislerinden, geçen hafta yayın için gittiğim Tekirdağ'daki köyün sakinlerine kadar pek çok 'ilgili ve sevgili' ruh vardı.
Ameliyat öncesinde herkes aradı.
'Dostum' Hıncal hariç...
Aramamak bir yana, ben ekrana döndükten sonra bir yazı yazdı ki...
Benim için Hıncal'ı bitiren, işte o yazısı oldu.
Tarih 14 Eylül 2000.
Benim dönüşümü konu alan yazıda, okurlarına bilgi veriyor:
'Defne'nin hayranları üzülmesin...Turp gibi' dediği yazısında benim olayımdan hareketle bilgi verme ihtiyacı duyuyor..
Kullandığı ifade aynen şöyle:
'Rahim ağzı kanserine bakirelerde rastlanmıyor. Çok eşlilik, erken yaşta cinsel ilişkiye girip sık ilişkide bulunmak riski artırıyor. Pek çok hekim rahim ağzı kanserinin cinsel ilişki ile bulaştığına inanıyor ve prezervatif öneriyor.'
Sevgili Hıncal'ın pek sevdiği dostu Defne için kaleme aldığı yazıda yaptığı göndermeye bakın....
Şimdi adım gibi eminim ki, bunun kadınları bir bilgilendirme yazısı olduğunu, yaptığının, hastalığın risk grupları hakkında ansiklopedik bilgi vermekten öte bir anlam taşımadığını ifade eder bir şeyler yazacak...
Oysa Hıncal'ın kendisi de 'satır arası imalarla belden aşağı vuruş' yapanlar tarafından defalarca mağdur edilmiş birisidir.
Ayrıca bu 'satır arası' işini de çok iyi bilir.
***
Yaşadıklarımın psikolojik olarak üstesinden gelmeye, işime, aileme, normal düzenime geri dönmeye çalıştığım bir dönemde, doktorların 'Bağışıklık sistemini her şeyi dert ederek ancak sen yıkabilirsin. Stres ve üzüntüden uzak dur' dediği bir dönemde, eskisi gibi görüşmesek de bir zamanlar 'dostum' olarak gördüğüm birinden böyle 'yaralamaya yönelik' bir tavır beni nasıl etkiledi; tahmin etmek için çok duyarlı biri olmaya bile gerek yok sanırım.
Bu yazıyı hiç yazmayabilirdim. Ne var ki insanların ruhsal olarak da gelişim göstermelerinin gerekli olduğunu (burada işaret ettiğim, benim) düşünen birisi olarak, Hıncal Uluç'a karşı olumsuz duygularımı içimde beslemek yerine, artık paylaşmayı tercih ettim.
Haaa, bunları niye sadece ona değil de size de yazdım?
O, bu yanıtı okuduğu zaman zaten yazacaktı...
Sebebi sadece bu.


 

 

HINCAL ULUÇ'UN SABAH'TA DÜN YAYIMLANAN YAZISI:

Defne'ye özel tavsiye bir film.. Rehine..

Defne Samyeli seyretmeli bu filmi öncelikle.. Yıllar önce reyting heyecanı ile, asla yapmaması gereken bir işe kalkışmış, ofisinde birtakım insanları rehin alan eli tabancalı birisi ile canlı yayında bağlantı kurup, saatlerce konuşmuştu.
İşler iyi gitti.. Gitmese ne olacaktı?.. Defne'ye ne olacaktı?.. Bu filmde Bruce Willis'e olan..
Eleştirdim Defne'yi..
"Bu tür adamlar, en azından o süre içinde ruhsal bakımdan fevkalade sarsıntı içindedirler, her şeyi yapabilirler.. Bu yüzden uygar ülkelerin polislerinde 'Görüşmeci' denen uzmanlar vardır. Rehine alan kişilerle sadece onlar görüşürler. Sen hiçbir uzmanlığın ve deneyimin olmadan bu işe soyundun. Adam rehineleri öldürse, sen geri kalan hayatını hangi koşullarda yaşardın" dedim.
Defne küstü.. Hayattaki en iyi dostlarımdan biri, bu eleştirim yüzünden bana küstü.. O gün bugün konuşmaz. Karşılaştığımızda selam vermemek için yol değiştirir, ya da başını çevirir.. Çevirsin.. Ama gitsin bu filmi de görsün..
Bruce Willis, Los Angeles polisinin profesyonel görüşmecisi.. Kendine fazla güvenin verdiği hatalarla, adamın rehine tuttuğu karısı ve oğlunu öldürdükten sonra intihar etmesini önleyemez.
Yaşamı allak bullak olur. Çökmüş bir adamdır artık.. Kentten bir köy karakoluna tayinini ister. Bu köy yaşamına yetişkin kızı isyan eder. Aile tükenme noktalarına gelmişken, üç serseri köyün dışında bir zengin villasını basıp, baba, oğul ve kızı rehine alırlar.
Baba bir mafya gurubunun kayıtlarını tutan muhasebecidir.. Bu kayıtlar bir CD üzerindedir. Mafya gurubu da, Bruce'un karısı ve kızını rehine alıp, "Eve nasıl girersen gir, o CD'yi bize getir" emrini verir.
Film gelişirken Bruce tercih yapma durumuna düşer..
Kendi ailesini mi kurtaracaktır, muhasebecininkini mi?.
Çok daha güzel, çok daha meraklı, çok daha geren bir film olabilirdi. Daha tatmin edici bir sona da ulaşabilirdi. Ama bu hali ile de, bu tür ve de Bruce Willis meraklıları için rahatça izlenecektir.
Özellikle de Defne ders alacaktır..

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:01

İLGİLİ HABERLER