Asayiş
  • 9.9.2019 11:15

Doğu Akdeniz çıkışı: Türkiye kuşatılmak isteniyor

Doğu Akdeniz’deki son gelişmeleri değerlendiren ANKASAM Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doğacan Başaran, “Türkiye güneyden kuşatılmak isteniyor. Türkiye, uzlaşmaz bir görüntü sergilememek için diplomatik kanalları açık tutmalı; ancak temel hassasiyetlerinden taviz vermemeli ve Rum tarafının uzlaşmaz olduğunu belirterek imajını güçlendirmeye odaklanmalıdır.” dedi.

ANKASAM Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doğacan Başaran, “Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler ve Kıbırs’ta Denktaş Ruhunun Dönüşü”ne ilişkin dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

“Türkiye’nin güneyden kuşatılmasına yönelik hamleler...”

Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesiyle başlayan gerilim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 1974 yılından beri yerleşime kapalı tutulan Maraş bölgesinin yerleşime açılması yönünde 18 Haziran 2019 tarihinde aldığı kararla yeni bir aşamaya girmiş ve bu durum, bölgedeki gerginliğin adaya da yansıdığını gözler önüne serdiğini belirten Doğacan Başaran, “Bilindiği gibi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), ilan ettiği sözde münhasır ekonomik bölgelerde doğalgaz arama faaliyetleri yürütmektedir. Üstelik bu faaliyetler esnasında GKRY’nin Yunanistan, Mısır, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) birlikte hareket ettiği de görülmektedir. Dolayısıyla GKRY, Akdeniz’de enerji jeopolitiği üzerinden geliştirdiği ittifakla, Türkiye’nin güneyden kuşatılmasına yönelik hamleler yapmaktadır. Dahası bu dönemde Yunanistan, Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’yle (ABD) yaşadığı sorunlardan da faydalanarak üslerini ABD’ye açmayı teklif etmiştir. Kuşkusuz bu hamlesiyle Atina, Türkiye’yi güney sınırları üzerinden kuşatmaya çalışan Washington’a, Ankara’yı batı sınırından da baskı altına alacak hamle yapma olasılığını sunmuştur.” şeklinde konuştu.

“NATO tarafından üs kurulmasını dillendirmeleri manidar”

Amerika’nın Doğu Akdeniz’deki etkinliğini hatırlatan Doğacan Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Doğu Akdeniz’e ilişkin değerlendirmelerde bulunan ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, Doğu Akdeniz’in kendileri açısından stratejik öneme sahip olduğunu belirterek, ‘Biz, Doğu Akdeniz’e enerji kaynakları açısından giderek önemi artan bir bölge olarak bakıyoruz.’ yorumunu yapmıştır. Buna ek olarak ABD’li yetkililerin GKRY’ye uygulanan silah ambargosunun kaldırılması ve adaya North Atlantic Treaty Organization/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) tarafından üs kurulması gibi meseleleri dillendirmeleri de manidardır. Türkiye, uzlaşmaz bir görüntü sergilememek için diplomatik kanalları açık tutmalı; ancak temel hassasiyetlerinden taviz vermemeli ve Rum tarafının uzlaşmaz olduğunu belirterek imajını güçlendirmeye odaklanmalıdır.”

“Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alma kararı...”

Doğu Akdeniz’de yaşanan son gelişmeler bakımından Türkiye’nin Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemleri alma kararının ne kadar isabetli bir karar olduğunu ortaya koyduğuna dikkat çeken Doğacan Başaran, şöyle konuştu:

“Bölgedeki gelişmeler, Ankara’nın güneyden gelebilecek saldırılara karşı önlem almasını gerektirmektedir. Öte yandan S-400’ler, şimdiden Doğu Akdeniz’deki gerilimin bir parçası olmuştur. GKRY ve Yunanistan, Türkiye’nin S-400’leri satın almasının bölgedeki silahlanmayı tetiklediğini iddia etmektedir. Oysa S-400’ler saldırı değil; savunma maksatlıdır. Yani bu konuda Türkiye’ye yöneltilen eleştirilerin mantıklı bir dayanağı bulunmamaktadır. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Rusya’nın GKRY Büyükelçisi Stanislav Osadçiy de ‘Bu, sadece Türkiye için. Türkiye’nin kendi amaçları için. Bu silahı Türkiye’ye birilerini tehdit etmesi amacıyla tedarik etmiyoruz. Bu sistemin Türkiye’yi koruyacağını; ancak başkalarına zarar vermeyeceğini biliyoruz.’ diyerek Ankara’nın bölge güvenliğini tehdit etmediğini ve yalnızca kendi güvenliğini temin etmeye çalıştığını dile getirmiştir. Bu noktada belirtilmelidir ki; Rumların ABD üzerinden Türkiye’yi baskı altına alma girişimine karşı, Ankara’nın bir denge unsuru olarak Moskova’yla yakınlaşması yerinde bir adım olacaktır.

Görüldüğü üzere enerji üzerinden bölgede başlayan rekabet, bölgesel aktörlerin yanı sıra küresel aktörlerin de ilgisini çekmiş ve ABD başta olmak üzere pek çok ülke, Doğu Akdeniz’deki oyunun bir parçası olmaya odaklanmıştır.”

“Kıbrıs’ın jeopolitik önemi arttı”

İngiltere ve Fransa’nın da Doğu Akdenz’de askeri varlık elde etmeye çalıştığını söyleyen Doğacan Başaran, “Bu bağlamda Kıbrıs Sorunu’nun garantör ülkelerinden olan İngiltere, somut hamleler yaparak F-35B savaş uçaklarının 2019 yılı içinde Güney Kıbrıs’taki Akrotiri Hava Üssü’ne konuşlandırılacağını duyurmuştur. Fransa ise Lübnan’daki vatandaşlarının korunması gibi söylemlere sığınarak bölgede üs kurmak için çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Kısacası enerji üzerinden başlayan süreç, Akdeniz’in ve buna bağlı olarak Kıbrıs’ın jeopolitik önemini arttırmış ve bölgeyi, bölgesel ve küresel pek çok aktörün ilgi alanına çevirmiştir.” şeklinde konuştu.

“Türkiye güneyden kuşatılmak isteniyor”

Dikkat çeken değerlendirmelerini sürdüren ANKASAM Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doğacan Başaran, şunları söyledi:

“Şüphesiz Doğu Akdeniz merkezli gelişmeler, Türkiye’nin güneyden kuşatılmak istenmesi ve Türkiye ile KKTC’nin egemenlik haklarının gasp edilmeye çalışılması gibi nedenlerden dolayı Ankara’nın süreci yakından takip etmesini ve proaktif bir dış politika uygulamasını gerektirmektedir.”

“Ankara bölgedeki haklarının gasp edilmesine...”

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından sürekli Türkiye’ye karşı provokatif adımlar attığına dikkat çeken Doğacan Başaran, “GKRY’nin provakatif girişimlerine rağmen uzun yıllar boyunca bölgedeki gelişmelere karşı diplomasi kanallarını açık tutarak sabırlı ve yapıcı bir tutum sergileyen Türkiye, 2019 yılının Mart ayında düzenlediği ‘Mavi Vatan Tatbikatı’ aracılığıyla, gerektiğinde savaşmayı da göze alabileceğini ve bölgede bir oldubitti yapılmasına izin vermeyeceğini net bir biçimde ortaya koymuştur. Türkiye’nin kararlılığını yansıtan hamleler, mevzubahis tatbikatla da sınırlı kalmamış ve 2019 yılının Mayıs ayında ‘Deniz Kurdu-2019 Tatbikatı’ düzenlenmiştir. Bahse konu olan tatbikatlarla askeri kapasitesini sergileyen Türkiye’nin Fatih, Yavuz ve Barbaros isimli gemiler aracılığıyla kendi egemenlik alanlarında sondaj faaliyetlerine başlaması ise Ankara’nın bölgedeki haklarının gasp edilmesine seyirci kalmayacağını göstermiştir.” dedi.

“Milliyetçi vurgular adaya da yansıdı”

Her ne kadar Türkiye’nin faaliyetleri karşısında, Yunanistan Eski Başbakanı Alexis Çipras tarafından yaptırım söyleminin kullanıldığı tehditkâr açıklamalar yapılmışsa da Ankara, geri adım atmamış ve sondaj faaliyetlerinin kapsamını genişlettiğini belirten Doğacan Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tüm bu olay akışından anlaşılacağı üzere, Doğu Akdeniz’de enerji paylaşımına ilişkin bir sorun bulunmakta olup; bu mesele, bölgenin jeopolitik önemini daha da arttırmıştır. Dolayısıyla sorunun temelinde enerji jeopolitiği bulunmaktadır. Ayrıca bölge, yalnızca doğal kaynaklar açısından değil; enerji güzergâhı olması bakımından da büyük öneme sahiptir. Bölgenin artan jeopolitik önemi, Kıbrıs’ın konumunu da pekiştirmektedir. Zira Türkiye’ye 65 km uzaklıkta olan Kıbrıs; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ortasında yer almaktadır. Bu durum; tarih boyunca Kıbrıs’ın bir geçiş güzergâhı olmasını sağlamış, İpek Yolu ve Baharat Yolu gibi ticaret yollarında kilit bir konum üstlenmesine yol açmıştır. Buna bağlı olarak Kıbrıs, farklı kültürlerin etkileşim alanı olarak da dikkat çeken bir ada olmuştur. Jeopolitik düzeyde adanın Ortadoğu’ya olan yakınlığı da ilgi çekicidir. Zira bu yakınlık, Kıbrıs’ın Ortadoğu’yu denetleyebilen bir üs ve askeri manevra alanı olarak algılanmasını sağlamıştır. Yine adanın bu jeopolitik konumu, Türkiye’nin Suriye Krizi’ne olan yaklaşımına paralel olarak Kıbrıs politikasına çok daha hassas yaklaşmasına ve özellikle de 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra belirginleşen Türk dış politikasındaki milliyetçi vurguların adaya da yansımasına neden olmuştur.”

“Denktaş ruhunun dönüşü olarak da yorumlanabilir”

Doğacan Başaran, “Ankara’nın Kıbrıs politikasındaki hassasiyetinin dozunu arttıran bir diğer husus da yukarıda belirtildiği üzere adanın çevresindeki doğalgaz yatakları ve bölgenin bir enerji güzergâhı olmasıdır. Neticede Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir ittifakın tesis edilmesi, Ankara’nın ulusal çıkarları korumayı esas alan siyaset anlayışını daha da güçlendirmiş ve bu durum, 2019 yılının Mayıs ayında yaşanan hükümet değişikliğiyle KKTC’ye de yansımıştır. Çünkü 8 Mayıs 2019 tarihinde Serdar Denktaş’ın Maliye Bakanlığı’ndan istifa etmesiyle başlayan süreç, 9 Mayıs 2019 tarihinde Dışişleri Bakanı Kudret Özersay’ın genel başkanı olduğu Halkın Partisi’ni (HP) hükümetten çekmesiyle; yani Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman’ın başbakanlık yaptığı hükümetin düşmesiyle sonuçlanmış ve 22 Mayıs 2019 tarihinde Ersin Tatar’ın başbakanlığında Ulusal Birlik Partisi (UBP)-HP koalisyon hükümeti kurulmuştur. Bu değişim, adada Türkiyeci bir hükümetin kurulması anlamına gelmekte olup; Denktaş ruhunun dönüşü olarak da yorumlanabilir.” dedi.

“Türkiye, temel hassasiyetlerinden taviz vermemeli”

ANKASAM Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doğacan Başaran, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sonuç olarak Türkiye, uzlaşmaz bir görüntü sergilememek için diplomatik kanalları açık tutmalı; ancak temel hassasiyetlerinden taviz vermemeli ve Rum tarafının uzlaşmaz olduğunu belirterek imajını güçlendirmeye odaklanmalıdır. Bu noktada Kıbrıs Sorunu’na ilişkin adadaki en iyi çözümün çözümsüzlük olacağı tezinden hareket edilerek KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınmasına yönelik girişimlerde bulunulmalıdır. KKTC’nin tanınmasının sağlanması, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik denklemde de Türkiye ve KKTC’nin elini güçlendirecektir.”

 Murathan Seyitoğlu  Ankara

YENİ AKİT

Güncellenme Tarihi : 9.9.2019 11:16

İLGİLİ HABERLER