Gündem
  • 9.1.2013 16:50

Dünkü deprem ya karada olsaydı?

İSTANBUL - Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi (UDİM) Müdürü Dr. Doğan Kalafat, depremin meydana geldiği yerle ilgili, ''Burası bilinen, yani deprem açısından yoğun olan bir yer ve bu fayın çalışması da çok normal, çok olağan bir olgudur'' dedi.
      Kalafat, Deprem Değerlendirme Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında, iki sinevizyon ekranına yansıttığı grafiklerle dün Kuzey Ege Denizi'nde meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremle ilgili bilgiler ve yaptıkları analizlerin sonuçlarını açıkladı.
      Depremin lokasyonunun Kuzey Ege'de Edremit Körfezi'nin hemen batısında, Yunan (adasıyla) Midilli Adası arasında yer aldığını ve Türkiye'ye en yakın uzaklığının, Ezine ilçesi olmak üzere 80 kilometre civarında olduğunu belirten Kalafat, orta şiddetli olan bu depremin bütün Marmara Bölgesi ve İzmir dahil olmak üzere geniş bir alanda hissedildiğini ve önemli derecede paniğe neden olduğunu da hatırlattı.
     
     -''İki sistemin karıştığı iç bölgedeki deprem''-
    
     Kalafat, şu bilgileri verdi:
     ''Kuzey Anadolu Fayı, doğu-batı doğrultusunda ve Adapazarı, Mudurnu'ya kadar tek kol halinde, yalın bir şekilde devam eder. Hemen hemen Doğu Marmara yakınlarında çatal yapar, bazı parçalara ayrılır. Bunlardan bir tanesi kuzey bölümüdür. Bu kuzey bölümünde 17 Ağustos depremi olmuştur. Diğer bölümü ise İznik yönünün aşağısında, Gemlik Körfezi'ne uzanır. Yani bu çatal, aynı zamanda değişik parçalar halinde de Edremit Körfezi ve Marmara Denizi'nden geçip Saroz'a bağlanmaktadır. Dolayısıyla burada olan deprem, Kuzey Anadolu Fayı'nın etkisinde olduğu gibi, Batı Anadolu'nun açılma rejiminin etkisinde olan bir bölge. Yani her iki sistemin karıştığı bir iç bölgede meyana gelmiş bir depremdir.''
      Kuzey ve Güney Ege'nin, özellikle o alandaki en yoğun deprem ekinliğine sahip bir bölge olduğunu ve yakın tarihlerde özellikle Saroz civarında önemli deprem aktivitelerinin yaşandığını bildiklerini aktaran Kalafat, aynı zamanda Seferihisar ve İzmir depremleri ile aşağı bölgede de yine Gökova ve Bozburun depremlerinin yakın tarihte meydana gelen önemli deprem aktiviteleri olduğunu ifade etti.
     
     -Yoğun deprem etkinliği-
    
     Depremden hemen sonra, otomatik olarak deprem çözümünü yapmalarının ardından tahmini şiddet haritasını yayınladıklarına ve özellikle depremin meydana geldiği alanda depremlerin şiddet değerinin 4 ve 5 civarında oluştuğuna dikkati çeken Kalafat, bu şiddette depremlerin insanlar tarafından kuvvetlice hissedildiğini, ama herhangi bir hasara veya can kaybına neden olabilecek türde bir şiddet değeri oluşturmadığını söyledi.
      Bölgenin depremselliğiyle ilgili de bilgi veren Kalafat, ''Burada önemli depremler, büyük depremler, 4'ün, 7'nin üzerindeki depremler görülüyor. Dolayısıyla Kuzey Anadolu Fayı'nın batı uzantısı, aynı zamanda Saroz'daki uzantısına baktığımızda, yoğun bir deprem etkinliği görülüyor. Bunu bir çok bilim adamı, Kuzey Anadolu Fayı'nın, aynı zamanda Yunanistan ana karasında da devam ettiği şeklinde yorumluyorlar. Bu tür bilimsel çalışmalar var. Gerçekten de bazı önemli depremlerin mekanizma sonuçları bu tezi doğruluyor'' dedi.
      Kuzey Anadolu Fayı'nın yanal atımlı bir fay olduğunu, aynı şekilde depremin meydana geldiği alanda sağ yanal atımlı fayların görülebileceğini anlatan Kalafat, ''Burası bir geçiş zonu. Her iki sistemin de etkisini bu geçiş zonunda görebiliyoruz. Yani yanal atımlı, doğrultu atımlı ve aynı zamanda düşey atımlı fayları da görebiliyoruz'' şeklinde konuştu.
     
     -Doğrultu atımlı faylanmayla meydana geldi-
    
     Yaptıkları hızlı kaynak mekanizması çözümüne göre bu depremin, doğrultu atımlı bir faylanmayla meydana geldiğini ve fayın tektonik olarak Kuzey Anadolu Fayı'na benzer bir karakterde olduğunu kaydeden Kalafat, şu ifadeleri kullandı:
      ''Aynı zamanda artçı depremlerin dağılımı da bize fayın doğrultusu hakkında önemli ip uçları vermekte. Bu depremde kırılan fay parçası, kuzeydoğu-güneybatı gidişli, yaklaşık 17-20 kilometrelik bir fay parçası. Artçı depremlerin dağılımına baktığımızda da özellikle deprem sonrasındaki ilk birkaç saatte yoğun deprem aktivitesini görüyoruz. Ve şu anda oldukça sakin ve düzenli bir şekilde, istediğimiz bir şekilde, azalmıştır. Depremselliğe uygun şekilde olduğunu, herhangi bir anormallik olmadığını görmekteyiz. Deprem gibi artçıların tamamı da, depreme neden olan kırık fay parçası üzerinde.''
      Marmara Bölgesi'nde çok yoğun deprem istasyonları ile kuvvetli yan hareket algılayıcılarının bulunduğunu belirten Kalafat, ''Bu depremin çözümünü, son derece iyi ve kaliteli bir şekilde yaptık. Bu deprem, cihazlarla son derece net ve güzel bir şekilde algılanmıştır. İstanbul'da, istasyonlardan gelen ivme değerlerini görüyorsunuz. Özellikle Avrupa yakasının hemen güney sahillerinde ivme değerlerinin biraz yüksek çıktığını görmektesiniz'' diye konuştu.
     
     -''İstanbul depremini tetiklemesi söz konusu değil''-
    
     Kalafat, bir gazetecinin, ''Yeni bir fay hattı mı ortaya çıktı, Kuzey Anadolu Fay Hattı mıdır- Bu, büyük depremin habercisi midir- Tedirginlik yarattı çünkü deprem'' diye sorması üzerine de şu cevabı verdi:
      ''Konuşmamda hiçbir zaman 'yeni bir fay' diye bir şey söylemedim. Çünkü bu faylar, çalışan faylar. Ve daha önceki yıllarda, özellikle aletsel kayıt döneminde, yani 1900 sonrasında önemli büyüklükte deprem üretmiş faylar. Dolayısıyla burası bilinen, yani deprem açısından yoğun olan bir yer ve bu fayın çalışması da çok normal, çok olağan bir olgudur. Burada herhangi bir sürpriz yok, herhangi bir yeni fay da ortaya koymuş değil. Oradaki, dediğim kuzeydoğu-güneybatı girişli bir küçük fay parçasının çalışması sonucunda meydana gelmiştir. Daha önce yapılan bilimsel çalışmalarla oldukça tutarlıdır. Bizdeki, Marmara'daki durumu kast ediyorsanız, İstanbul yakınlarında herhangi bir büyük depremi tetiklemesi söz konusu değil.''
      Bir gazetecinin, ''Deprem neden geniş bir çevrede hissedildi-'' diye sorması üzerine Kalafat, ''Bu, tamamen fayın karakteriyle ilişkili. Bir kere deprem sığ odaklı bir deprem. Kırılma doğrultusu kuzeydoğu-güneybatı doğrultu atımlı bir deprem. Dolasıyla enerjinin büyük bir kısmı hemen hemen Marmara civarında elipsoit şekilde etkili oluyor. Marmara'da yoğun şekilde elipsoit olarak düşündüğünüzde, enerjinin dağılımı uygundur, kaynağın özelliğine uygundur'' ifadesini kullandı.
     
     -''Bu doğal bir süreç''-
    
     Doğan Kalafat, ''Acaba depremler mı sıklaştı, yoksa bizim algılarımız mı çok açık- Depremin meydana geldiği hattın çok gergin bir hat olduğu söyleniyor. Biraz açıklayabilir misiniz-'' sorusuna karşılık da şöyle konuştu:
      ''Ülkemizin bulunduğu coğrafya önemli. 3 tane büyük plaka arasında kalmış ve sıkışmakta olan bir coğrafya. Buna Ege de dahil, Akdeniz de dahil. Dolayısıyla önemli depremler sonrasında yoğun bir aktivite oluyor. Bu normalin dışına çıkabiliyor zaman zaman. Örneğin Van'da 7'lik bir deprem olduktan sonra oradaki bütün denge bozuluyor ve zaman içinde yandaki komşu faylar da tetiklenip kırılabiliyor. Bu doğal bir süreç. Yapıya uygun. Ama normalde baktığımızda da, zaten biz ayda, Türkiye ve yakın çevresinde yaklaşık 5-6 tane 5'in üzerinde deprem alıyoruz. Yani 15 ayda bir bu coğrafyada 6'nın üzerinde deprem oluyor. Bunları sürpriz olarak karşılamamak lazım. Ama biz böyle bir coğrafyada yaşıyorsak, bu fay tartışmalarından ziyade, bunlar hep olacaktır çünkü, dün olduğu gibi bundan sonra da olacaktır, bütün enerjimizi deprem bilinci yüksek bir toplum haline gelebilmemize ve depreme dayanıklı binalarda oturmamıza yönlendirmemiz lazım. Başka türlü bu deprem zararlarının önüne geçmemiz mümkün değil. Bir yerde riski transfer etmeli, en aza indirmeliyiz.''
    
     -''Türkiye'de 2 günde bir 4'ün üzerinde deprem oluyor''-
    
     Ege Denizi'ndeki depremin dün Adıyaman'da meydana gelen depremle bir alakasının olmadığını ve Türkiye'de değişik fayların çalışarak orta büyüklükte depremler üretebileceğini kaydeden Kalafat, ''Yani ülkemizde yaklaşık 2, 2.5 günde bir 4'ün üzerinde deprem oluyor. İstatistiki açıdan baktığımızda, hiçbir şekilde bir sürpriz yok. Ve depremlerin önceden belirlenmesi bugün teknolojik olarak mümkün değil'' dedi.
      Depremin ardından Kandilli'nin şiddeti 5.8, AFAD'ın da 6.2 açıkladığı hatırlatılan Kalafat, ulusal ölçü birimlerinin farklılığı gibi bir depremin de farklı büyüklüklerinin olabileceğini, her büyüklük arasında faklı ampirik ilişkiler bulunduğunu ve depremle ilgili verdiklerin 5.8'in moment büyüklük olduğunu, yerel büyüklüğün ise 6.2 olarak ölçüldüğünü söyledi.
     
     -''Karada olsaydı..''-
    
     Sismoloji merkezlerinin depremle ilgili farklı büyüklükler verebileceğini aktaran Kalafat, ''Önemli olan burada, bu depremin şiddetlice bir deprem olduğu. Eğer karada olsaydı bu muhakkak ki yine az da olsa yıkıma belki can kaybına da neden olabilirdi. Ama depremin merkezi denizde olduğu için ve hemen hemen denizle Yunan Adası arasında kaldığı için, yaklaşık da 80-90 kilometre uzakta olduğu için, bizim açımızdan avantajdır denizde olması. Olumlu bir şekilde değerlendirmek lazım'' ifadesini kullandı.
      Artçıların zaman geçtikçe büyüklük ve sıklık oranında ortalama bir haftada biteceğini söyleyen Kalafat, ''Fay, Kuzey Anadolu Fay Hattı'ndan bağımsız' diyorsunuz değil mi hocam-'' sorusuna da şu yanıtı verdi:
      ''Diyoruz ki; Kuzey Anadolu Fayı'yla Batı Anadolu'nun açılma rejimi arasında kalmış bir geçiş bölgesi bu. Bu bölgede Kuzey Anadolu Fayı'nın karakterini gördüğümüz gibi, Batı Anadolu Fayı karakterini de görebiliriz. Bunlar sürpriz değil. Normal bir fay. Bu Batı Anadolu'nun düşey atımlı fayları. Bu ise doğrultu atımlı fay. Yani Kuzey Anadolu Fayı'nın özelliği yanal atım. Dolayısıyla burası bir geçiş bölgesi. Sınır değil, sınırın içerisinde kalmış bir bölge. Ama iki rejimden de etkilenebilir. Şu anda bu depremin sonucu bize, doğrultu atımlı bir faylanmayla meydana geldiğini, dolayısıyla buradaki hakim gücün biraz Kuzey Anadolu Fayı'ndan etkilendiğini gösteriyor.
      Kuzey Anadolu Fayı çok uzak. Çünkü burada faylar yekpare şeyler değil, parça parça. Bunlar farklı parçalar. Bir fay üzerinde bir çok parça olabilir. Bunların bir tanesi çalışabilir. Bu hiçbir zaman bizim Marmara'daki, buradaki depremlerle alakalı değil. Yani, bunları tetikleyecek bir şekilde bir sonuca götürmez bizi. Küçük bir deprem. Bu göç ve tetikleme olayı, ağırlıklı olarak büyük depremler, yani 7'nin üzerinde depremler için kullandığımız bir tabir.''
     
     -Erken uyarı sistemi çalışmaları-
    
     Bazı merkezler tarafından yapılan, ''depremin olacağını bildik'' açıklamalarıyla ilgili de görüşü sorulan Kalafat, ''Herhangi bir kurum veya kişiyle bizim işimiz yok. Bizim işimiz topluma sağlıklı, hızlı bilgi vermek. Ciddi bir iş yapıyoruz. Yüzlerce istasyon kaydı var. Bu konuda yetişmiş arkadaşlarımız, son derece deneyimli ve Türkiye'de parmakla sayılacak kadar az, değerli arkadaşlarımız. Bir insanın bu konuda yetişmesi kolay bir şey değil'' ifadesini kullandı.
      Depremlerle ilgili ciddi çalışmalar yapan kurumlar olduğunu ve bu kurumlarda bugüne kadar depremlerin önceden belirlenmesiyle ilgili bir teknolojinin gelişmediğini vurgulayan Kalafat, çalışması yapılan deprem erken uyarı sistemleriyle ilgili şunları söyledi:
      ''Bugün Japonlar burada, geldiler. Yine Marmara'da bir depremle ilişkili büyük bir proje yapılıyor. Fakat inanın böyle bir şey yok, keşke olsa. Ama şu an için, bununla ilişkili, teknolojik ekipman, bilgisayar teknikleri olarak bir çok yenilikler katılıyor. 'Bu depremlerin oluş mekanizmalarını 'nasıl daha hassas bir şekilde inceleyebiliriz'e yönelik. Fakat erken uyarı sistemleri var ciddi bir şekilde. Bizde de şu anda deprem mühendisliğimiz tarafından çalışılan erken uyarı sistemleri bugün Japonya'da, Amerika'da, Meksika'da, Tayvan'da, İstanbul'da kullanılıyor. Bu sistemler hiçbir zaman toplumun deprem alarmıyla kaçması anlamına gelmiyor. Bunlar büyük mühendislik yapılarının deprem sonrası çevreye verebilecekleri zararları önlemeye yönelik çalışmalar. Örneğin hızlı trenin durdurulması, nükleer santrali, doğalgazı, elektriği kesmek gibi. Ki yangınlar çıkmasın, çevre zararları yaşanmasın. Biz bunu 1999 depreminde yaşadık. Yıllarca tarım arazileri, kimyasal tankların patlamasından dolayı tarım yapılamadı. Çevre zararlarının önlenmesi, büyük mühendislik yapılarının deprem sonrası hızlı şekilde sürdürebilir yaşama katkısının sağlanması amacıyla. Bu tür çalışmalar bizde de şu anda yapılıyor.''
     
     -''Depreme algılama eşiği 2,5'a düştü''-
    
     Doğan Kalafat, ''Kuzey Anadolu Fay Hattı da sizin izlemeleriniz altında. Bir hareket veya yoğunluk var mı, yoksa olağan sürecinde devam mı ediyor-'' sorusuna karşılık da, mümkün olduğu kadar Türkiye'yi iyi dinlemeye gayret ettikleri ve kapasitelerini arttırdıklarını belirterek, şu yanıtı verdi:
      ''Deprem algılama eşiğimiz bundan 2-3 sene önce yaklaşık 3 civarıydı. Bugün için 2.5'a kadar indik. Biz ülkemizi ne kadar çok deprem istasyonlarıyla örersek o kadar daha hassas mikro kırılmaları almış olacağız. Belki büyük bir deprem öncesi de bu tür bilgilere sahip olacağız. Bununla ilişkili Marmara'da ciddi şekilde çalışmalar var. Marmara'da depremi algılama hassasiyeti son derece düştü. 1.5'a kadar düştü. Yapılacak çalışmalarla belki bunu 0.5-0.6'lara kadar, yani ultra mikro depremlere kadar çekmeyi hedefliyoruz.''
     
     -Marmara Denizi'ndeki Gözlemevi projesi-

    
     Bir soru üzerine Japonlarla birlikte Marmara'da büyük bir proje hazırlama aşamasında olduklarını ve bu projenin çok disiplinli bir proje olduğunu aktaran Kalafat, ''Daha çok aletler koyup değişik teknikler uygulamak projesi bu. Türkiye'de ilk defa deniz dibi uydu konum belirleme sistemleri, deniz dibi elektromanyetik yöntemler, deniz dibi sismik değişik ve diğer fiziksel parametrelerin ölçülmesine yönelik çalışmalar çok disiplinli olarak yapılacak 5 yıl içinde'' ifadelerini kullandı.
        Muhabir: Murat Kaya
     Yayıncı: Sabri Çelebioğlu

 

Güncellenme Tarihi : 21.3.2016 12:35

İLGİLİ HABERLER