Gündem
  • 6.5.2005 09:44

ECEVİT, ‘İDAM EDİLSİN’ DİYE OY KULLANDI

- Sayın Gürcan, Talat Aydemir teslim oluyor... Babanız yakalanıyor ve genç Harbiyeliler’le beraber Mamak Cezaevi’nde tutukluluk günleri başlıyor... O günlerde Mamak’ın konukları arasında bir de Alparslan Türkeş var... Türkeş’in olaydaki rolü nedir?

Aslında Türkeş 21 Mayıs’ı ihbar eden kişidir... Türkeş, zannediyorum yedi-sekiz saat önce bilgi alıyor ve bu bilgiyi bir tanıdığı vasıtasıyla Başbakan Yardımcısı Hasan Dinçer’e ulaştırıyor... O da İnönü’ye bildiriyor.

Mahkemede bunlar sonradan açığa çıkıyor. O anda orada olması ise, CHP ve diğer grupların, Türkeş grubunun kulağını çekmesi mahiyetinde... Gözdağı verme... Ancak bu amaçla içeri alınan yegane kişi Türkeş değildir. Örneğin Halim Menteş de benzer nedenlerle o sırada Mamak’ta bulunmaktadır...

- Ve ardından mahkemeler başlıyor. Babanız savunmasında, “Bizim hareketimizin meşruluğu, onlarınkinin gayrimeşruluğundan doğmaktadır" diyor. Burada “gayrimeşru" derken neyi kast ediyor?

Diyor ki, “Partilerin görevi, halkın mutluluğunu sağlamaktır" Seçimler öncesinde, siyasi partiler halkın karşısına geçip ne diyor? İşçiye, “Senin sorunlarını çözeceğim" diyor. Emekliye, “Senin de sorunlarını çözeceğim" diyor... Dar gelirlinin ve belirli bir kitlenin oyunu alıyor. Ancak iktidara geldikten sonra,

hep halkın aleyhine uygulamalarda bulunuyor. Bakıyorsunuz, zengin daha zengin oluyor, fakir daha fakir... “Bir siyasi partinin meşruluğu denildiğinde, verdiği sözü tutup tutmadığına bakarım" diyor. “Sözünü tutmadıysa, demek ki halkı aldatmıştır!.. Halkı aldatmak, gayrimeşruluktur; o zaman, bu harekete karşı ben de meşruluğunu kullanırım" diyor.

-Zannediyorum, mahkemede zaman zaman da sinirleniyor...

Evet... Özellikle, ihtilâl başarılı olsaydı çok önemli görevler alacak olan bazı kişiler, mahkemede üç maymunu oynayınca sinirleniyor... “Sayın Heyet, ben dahil üç maymunu oynayanlar, yani biz, bu gençleri ihtilâle soktuk. Bizler, tabancamızı alıp gittik ihtilâle, onu kolayca gizleyebilirdik. Ama şu teğmen ve üsteğmenler bize güvenip tankları ile katıldılar.

Tanklarını, nerelerine sokup gizlesin onlar!" diyor. “Ne yani, suçlu onlar, masum biz miyiz?" diye soruyor ve “Bunların hepsini bırakın, biz 15 kişiyi asın, adalet tecelli eder"diyor.

- Bir de, “Meclisi ordu ile tehdit edip parlamentoda hakimiyet kurma çabasında olanlar, aslında kişisel tahakkümleri peşinde koşan demogoglardan başka bir şey değildirler" diyor... İsmet Paşa’yı kastediyor... Belirtmem lazım, İsmet Paşa 22 Şubat’tan sonra Ferda Güley aracılığıyla babamlarla iletişime geçiyor ve İnönü’nün “Acele ettiler..." şeklindeki mesajını getiriyor. Bunlar, mahkeme tutanaklarında da geçiyor. İnönü, 21 Mayıs’tan sonra da içeriye avukatlar ve ziyaretçiler aracılığıyla benzer mesajlar yolluyor. Babam ve arkadaşlarına, çeşitli kanallardan, “Biz de aynı düşüncedeyiz ama acele ettiniz" mesajı veriliyor. O anda, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan, “Biz hata yaptık, İsmet Paşa haklıdır" deseler, idam edilmeyecekler... Hatta belki, bir süre sonra ödüllendirilecekler... Bunun en açık örneği, ihtilâlin yedi kişilik merkez yönetiminde yer alan Mustafa Ok’un idamla yargılanırken, beraat ettirilmesi ve bir süre sonra CHP’den milletvekili seçilmesi, hatta bakanlığa dek yükselmesidir. İşte Fethi Gürcan’ın “Çıkınca bir ihtilâl daha yapacağım" sözü, bu zihniyete ve gençlerin bu politik oyunlarda harcanmasına bir tepkidir zaten...

- Mahkemede, yargıç değişince bir de skandal yaşanıyor, öyle mi?

Talat Aydemir, Kore’de komutanken, yanında Ali Cesur adında bir subay bulunuyor. Gümrükte bu subayın valizi açılıyor ve Talat Aydemir bakıyor ki, içi kadın külotu dolu... Bu kişi, bunun ticaretini yapıyor. Bunun üzerine hakkında işlem yaptırıyor. Mahkeme sürecinde ise, yargıç değişiyor ve Aydemir bakıyor

ki, bu kişiyi karşısına yargıç olarak çıkarmışlar. O noktada ayağa kalkıyor, tavrını koyuyor ve Ali Cesur’u yargıç olarak reddediyor. Heyet, duruşmaya ara vererek karara çekiliyor. Beş dakika sonra heyet salona geldiğinde ise Ali Cesur’un olmadığı, yine Yargıç Özdalga’nın yerini aldığı görülüyor.

- Ama sonuçta idam kararı çıkıyor... Evet. Yedi kişiye idam cezası veriyorlar. Yargıtay üçünü bozuyor ve dört kişi kalıyorlar. Dört kişiden ikisininki yeniden bozuluyor ve sonuçta babamı ve Talat Aydemir’i asıyorlar. Babamınki de çok geziyor... Biliyorsunuz, o zaman iki meclis var; TBMM ve Senato...

Önce TBMM’ye geliyor, idam kararı çıkıyor. Senatoda, birinci oylamada kabul ediliyor, ikinci oylamada reddediliyor ve “İdam edilmesin" kararı çıkıyor. Bu sefer, Meclis ile Senato arasında uyumsuzluk olduğu için komisyon kuruluyor, “İdam edilmesin" çıkıyor. Meclise geldiğinde ise, büyük bir baskı uygulanıyor ve çok az bir farkla “İdam edilsin" kararı çıkıyor. O dönemde, “Menderes’e çok zulüm yapmıştı... Elinde sigara söndürmüştü" gibi şayialar dolaşıyor. Bir de babamın bir sözü var: “Çıkarsam bir daha ihtilâl yaparım" diyor. CHP’liler, onun propagandasını yapıyorlar.

- Peki Meclis’teki oylamada, kimler “idam" için oy kullanıyor?

Bülent Ecevit... Çok ilginç bir isim, değil mi? Herkes zanneder ki, şair ruhlu, idamlara karşı, ama değil... Bülent Ecevit, idam için oy kullanıyor. Osman Köksal... Talat Aydemir’le, ilk ihtilâl komitesinden tanışıyorlar... Haydar Tunçkanat... Sadi Koçaş, ihtilâllere girmiş ancak oylamaya katılmıyor. Düşünün, Sadi Koçaş 22 Şubat sonrasında Talat Aydemir ile Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel arasındaki haberleşmeyi sağlayan kişi... O günlerde ortak bir darbe yapılsın mı diye iletişim sağlanıyor... Yine Kasım Gülek, Sadettin Bilgiç, Avni Doğan, Ragıp Gümüşpala, Ekrem Alican katılmıyorlar... Gelin görün ki, Demokrat Partili Namık Gedik’in eşi Melahat Gedik kalkıyor ve “İdam edilmesin!" diyor. Neriman Ağaoğlu, Seyfi Öztürk, İhsan Sabri Çağlayangil, “İdam edilmesin" diyor. Osman Bölükbaşı, idama karşı çıkıyor. Ancak İsmet Paşa’nın ağırlığı ve Kuvvet Komutanları’nın baskısıyla yok ediyorlar.

- Gürcan ailesi olarak sizler, Meclis’teki bu oylamayı o anda izliyor musunuz?

İzliyoruz... Bir film şeridi gibi izliyoruz... Yüreğimiz, tabii burkuluyor... Acayip bir psikoloji... Annem, Cemal Gürsel’le görüşmek istedi. Cemal Gürsel ki, babamı bir müsabakada görmüş ve “Türk ordusunda böyle subay kaldı mı!" demiş... Annem de buna güvenerek konuşmak istiyor. Gittik... Bizi görüştürmediler... Ama ben o günlerde, babamın hayatta kalmasını da istemiyordum. Dört duvar arasında hapsedilmesi, bir aslanın kafes içinde tutulması gibi geliyordu. Annemin o hareketine de psikolojik olarak isyan ediyordum. “Annem niçin bunlara gidiyor da ricada bulunuyor! Babam duyarsa bizi mahveder!.." duygusu içindeydim...

-Peki idam kararı Meclis’ten geçtiğinde, sizin aklınızdan neler geçiyordu?

Babamın arkadaşlarını bekledim... “Babam olsaydı, arkadaşlarını kurtarmak için hapishaneleri yırtardı" diye düşündüm... Ben, saat üçe kadar havada uçakları bekledim. “Her an bir olay olacak ve bu mücadele durmayacak" diye düşündüm. nAncak beklentileriniz gerçekleşmedi... Kararın infazını size bildirdiler mi? Hayır... Düşünün çocuk psikolojisini... Kızılay’dayım ve saat beş suları... Akşam gazeteleri bağırıyor: “Fethi Gürcan’ı asacaklar... Talat Aydemir’i bu gece asacaklar!.."

- Peki babanızın size bir vasiyeti oldu mu?

“İhtilâller ve darbeler tarihini oku" dedi. Siyasal Bilgiler’e gitmemi ve siyaset okumamı istedi. Bana, bir de postal göndermişti hediye olarak...

* * *

At, şaha kalkarak babamı uğurladı

Dayım, amca çocuklarım, Talat Aydemir’in oğlu ve bazı gençlerle beraber Cebeci Asr" Mezarlığı’na

gittik. Morga girdik, babam çıplak yatıyordu. O noktaya kendini kasıyorsun, ama gözyaşları yine de akıyor.

Cenazeyi, askerlerle birlikte aldık... Sadece biz değil, hem subaylar, hem de erler ağlıyordu... Cenazeyi

toprağa verirken, tuhaf da bir olay yaşadık. Oradan bir at arabası geçiyordu ve at aniden şaha kalkıp kişnemeye başladı. Babamı uğurladı... İlginçtir... 21 Mayıs’tan bir süre önce de babam ordu gençliğini örgütlemek için İstanbul’a gitmiş. Aksaray’da yürürken, biri arkasından, “Efendi, efendi!" diye bağırmış... Bakmış, köy kökenli bir insan... “Efendi, nesiniz, mesleğiniz nedir bilemiyorum, ama atım sizi gördü ve yerinde duramıyor!" demiş. Babam, dönüp arkasına bakınca, bir at arabası ve at görmüş... Şaşırmış, çünkü Avrupa’daki müsabakalara yıllarca beraberce katıldığı at... At babamı görünce diz çökmüş... Babam da gidip omzunu atın başına koymuş... Bir yandan at ağlamış, bir yandan babam... Fakat ne yapsın!.. Atın sahibine para vermiş, “Bize, biraz kuru üzüm ve çikolata al... Bunları çok sever" demiş... Sonra da onun

bir yarış atı olduğunu, arabada kullanmaması gerektiğini anlatmış, “Al bu parayı ve kendine yeni bir at al!" demiş... Cebindeki bütün parayı vererek, atın bir yıllık bakım masrafını da bırakmış ve ağlayarak uzaklaşmış...

* * *

"Aydemir’in anılarını Mamak Cezaevi’nden ben çıkardım"

İki buçuk yaşlarındaydım... Görüşlerde, babamı özlediğim için camları tekmeliyormuşum... Bu arada Turgut (Saltoğlu) ağabey, “Çocuklarımızı da sevemeyecek miyiz?" diye camları parçalamış... Bunun üzerine, küçük çocukların içeri girmesine müsaade etmişler. Yaşımız itibariyle, bir tek Öner ağabeyime ve bana izin veriyorlardı. Babam, Talat Aydemir’in hatıralarını ikimizin koynuna koymuş ve hatıralar o şekilde dışarı çıkmış... Hatta ağabeyim Öner küçük... Ama tabi benden daha çok anlıyor ve anneme, heyecanla,

“Babam sana bunu yolladı" diye getiriyor. Annem, Öner ağabeyime zor mani olmuş...

(D.B. TERCÜMAN) Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:02

İLGİLİ HABERLER