ENGİN ARDIÇ AHMET ALTAN'I UYARDI: ATTAN İNDİN EŞEĞE BİNDİN
Aşk yazarını takmayız
Şimdi İclal ve Haşmet çok kızacaklar ama, ne yapayım, gerçek bu.. Ahmet Altan dostumuzun son çıkardığı roman bir milyon kadar sattı (aslında sekiz yüz bin de, milyona yuvarlaması daha hoş oluyor), en ilgisiz vatandaş bile duymuştur. Bu bir olaydır. Fakat bir ‘edebiyat olayı’ değil, bir sosyoloji olayı, aynı zamanda bir ticaret olayı.
Yayıncısı, bir gazete sohbetinde ‘aydınların bu olaya ilgi göstermemelerinden’ yakınıyor.
Elbette ‘düz’ kıskananlar ve o nedenle burun kıvıranlar da vardır, burası Türkiye. Solcular kendisini hiç sevmezler, bu da bir gerçek. Ancak, aydın çevreler uzun süreden beri Ahmet Altan kardeşimizi sevecek ya da sevmeyecek kadar ciddiye almıyorlar.
Çünkü, bir kere, hem Ahmet Altan hem de Orhan Pamuk, işbilir birer taşra taciri gibi davranarak reklama fazla abandılar, yani aslında yayıncının olması gereken görevi kendileri üstlendiler, o televizyon kanalından bu televizyon kanalına ve hemen her programa sazan gibi atlayarak ‘tevazu’ kuralını çiğnediler, fazla farfaralık ettiler, bu da allerji yarattı...
Hem de, Ahmet için söylüyorum, gazeteci olarak ‘babasının izinde’ başladığı meslek hayatını önce roman yazarlığına çevirdi ama hemen sonra da gitti kendi kendini ‘aşk yazarı’ kategorisine sokup sıkıştırdı. Attan indi, eşeğe bindi.
Haftalık yazılarına da bakıyorum bir dergide, incir çekirdeğini doldurmayan, sade suya tirit birtakım aşk ahkamları, eli kalem tutan her bunalımlı ve yarı-aydın kızcağızın, her tırnak yiyen gudubet tazenin yazabileceği sıradanlıklar.
Ama ne yapsın çocuk da, politikaya girmeye kalktı, aykırı fikirlerinden dolayı rahmetli Kerime Hanım’dan emdiği sütü burnundan getirdiler.. Çocuğu ‘suya sabuna dokunmamaya’ mahkum ettiler...(Çocuk dediğim kuşakdaşım, elli dört yaşında adam da, aşağılamak için değil onu sevdiğim için böyle dedim... Evet ya, kendisi de şaşacaktır, hem kızarım hem severim.)
Ahmet yanlış yolda gidiyor.
Fakat ticari başarısı, onu, bunu görmekten alıkoyuyor.
Bu şekilde, yirmi yıl sonra ne romanını okuyan kalacaktır ne de adını hatırlayan. Umarım yirmi yıl sonra ikimiz de hayatta oluruz da beni utandırır, ben de ‘yanılmışım’ deyip sarılıp öperim ak sakalından.
Türkiye’de bir milyon kitap okuru yoktur. Keşke olsaydı, keşke Ahmet bir değil beş milyon satsaydı...
Fransa’da bile yoktur be! Orada da milyon satan kitaplar günün gözde -ve genellikle de kötü- ürünleridir, bu rakama da birkaç yılda bir ancak ulaşılır. Bu patlama, bir zamanlar Henri Charriere’in ünlü ‘Kelebek’ romanında olduğu gibi, ara sıra yakalanan geçici bir başarıdır, Fransa gibi, halkının peynir ekmek yer gibi kitap okuduğu ülkede bile.
Clinton denilen başkan eskisi adamın kısa sürede unutuluverecek sıradan ve gereksiz otobiyografisi bile bütün dünya piyasasında milyonu ancak geçebiliyor...
Sözkonusu roman, epeyce fiyat kırarak, üç milyon liradan da ucuza, yani iki dolara satılmıştır. Yani, sürümden kazanılmıştır. ‘Stok eritmek’ için yapılsa ‘damping’ diyeceğim.
Yüzbinlerce kişi, bunu, yalnızca ucuz olduğu için almıştır. Halkımız beleş ya da ucuz bilmemne bulsa yer.
İşin o kadar suyu çıkmıştır ki, mizah dergilerinde, müşteriye ‘para üstü bozuk çıkışmadı abla, iki tane Ahmet Altan vereyim’ diyen bakkal karikatürleri yapılmaktadır.
Nitekim, yayıncısına bakılırsa, en büyük desteği veren Migros olmuş!
Birçok müşteri, tıpkı Orhan Pamuk’a da yaptığı gibi, bu kitabı ‘moda olduğu için’ almakta, okumadan televizyonun yanına, içinde iki dandik romanla üç kelek ansiklopedinin bulunduğu kitaplık benzeri yere koymaktadır.
Elbette bu olağanüstü satış rakamı, yeni okurlar kazanmak, halkımızın kitapla tanışması, ülkemizin kültür düzeyinin yükselmesi falan filan açılarından yararlı görülebilir, fakat ‘okumaya başlanacaksa’, başlanacak yazar Ahmet değildir.
Ne yazık ve de korkarım ki, bu kitap, yüzbinlerce vatandaşımızın evindeki ilk ve tek ve son kitap olarak kalacak. Belki de, halkımızın döne döne okuduğu -ve başka da bir bok okumadığı-, hani şu cami avlularında takke ve tesbihle birlikte satılan Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Şahmeran ve Kan Kalesi Cengi gibi bir şey olur çıkar.
Ahmet, helal-i hoş olsun, vallahi de gözümüz yok, billahi de gözümüz yok. Sekiz milyon sat... Biz sana ‘niçin satıyor’ diye değil, ‘niçin daha iyi yazmıyor’ diye bozuluyoruz. Yeteneğin var, yazık ediyorsun.
Engin Ardıç
Star
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:34