Gündem
  • 20.2.2004 16:25

ENGİN ARDIÇ: ÇÜNKÜ ONLAR SIĞIR

Doğru ama eksik Her iktidar kendi burjuvazisini (kendi zenginini) yaratmak ve güçlendirmek ister, diyor sevgili ağabeyim Güngör Uras, dünkü yazısında. Bu dünyanın her ülkesinde her iktidar için böyleymiş! Hem doğru hem yanlış, ama eksik olduğu kesin. Evvela, her zengin burjuva değildir. Her burjuva da zengin değildir (maalesef diyelim mi?) Saniyen, bu ‘yaratma muhabbeti’ Türkiye’de böyledir. Ve de diğer birtakım geri kalmış ülkelerde. ‘Doğru dürüst’ ülkelerde, yani kalkınmasını, gelişmesini çoktan (taa evvelki asırda) tamamlamış, bunun ötesine geçmiş refah toplumlarında, burjuvaziyi iktidarlar değil, tam tersine, iktidarları burjuvazi yaratır, yaratagelmiştir. Elbette, ara ara iktidara gelip giden ‘emeğin sözcülerini’ saymazsak (sendikalar ve dernekler desteğinde ılımlı sol partiler, kendine sosyalist tanımını uygun gören ama aslında sosyaldemokrat olan kadrolar.) Biz, kıçından suya dalan şaşkın ördekler gibi, bu ‘normal’ tarihi süreci tersten yaşıyoruz. Bizde burjuva sınıfı yok. Olsaydı kendi kültürünü ortaya koymuş bulunurdu (köylü zenginin evine tablo asması ya da misafir odasının ortasına mermer çeşme kondurması kültür göstergesi değil, yalnızca iyi niyetli ve sevimli bir ‘yontulma’ çabasıdır.) Bizde, eskiden çok cılız, şimdi artık ensesi daha kalınlaşmış bir zengin zümresi var. Bu ‘sınıf olmak isteyen ama henüz olamayan’ zümre henüz oluşum ve gelişim sürecini tamamlamadığından, ‘sosyal mobilitesi’ çok yüksek. Bir Anadolu kasabasında kamyon lastiği satmakla iş hayatına atılan, birkaç yılda medya patronu olabiliyor. Batılı ‘kardeşleri’ gibi olamadığı için de, bu zümre, siyasetçilerin karşısında zayıf ve çoğu zaman da ezik. Çünkü artı-değerin nasıl yağmalanacağı ve bunda kimlere öncelik tanınacağı Ankara’da belirleniyor. Merkezi otorite! Üstelik o kadar köksüz ve ürkek ki, kendi zümresinin temsilcisini ‘tutacağı’, iktidara karşı onunla birlik olacağı yerde (sonra pazarı aranızda istediğiniz gibi paylaşın), pazarı tek başına ele geçirebilmek için kendi bindiği dalı kesiyor, kendi doğal müttefikini harcamak uğruna gidip o aslında emri altında olması gereken siyasete yaltaklanıyor. Çünkü sığır. Batıda, iktidarların canı, görünürde halkın, ama aslında burjuvazinin iki dudağı arasındadır. En azından demokratikleşmenin henüz tamamlanmadığı geçen yüzyılda böyleydi. Bizde de tam tersine, kimin batıp kimin çıkacağı iktidarların keyfine kalmıştır. İşte bu nedenle azıcık ‘çıkıntılık eden’ ezilir ve gücü ancak Ecevit gibi siyasi garibanları ilan verip devirmeye yetebilen TÜSİAD gibi sermaye örgütleri, karşılarında ve üstlerinde azıcık dişli politikacı gördükleri zaman yelkenleri suya indiriverirler... Kendi siyasetçilerini doğuracak yerde siyaseti ‘bizzat’ yapmaya kalktıkları zaman da tökezliyorlar. Diklenmeye yeltendikleri zaman tokat hazırda bekliyor. Çünkü iktidarı onlar üretmiyorlar, üretemiyorlar, iktidar onları varediyor ya da yokediyor, Güngör ağabeyin dediği gibi. Evet, İttihat ve Terakki Fırkası nasıl bir ‘milli burjuvaziyi’ yoktan varetmeye çalıştıysa (İaşe Nazırı Kara Kemal’in korumacı ve gözetmeci politikalarını hatırlayalım), nasıl bu süreç cumhuriyet yönetimiyle daha da radikal bir görünüm aldıysa, ve nasıl faşist Varlık Vergisi ‘faciası’ bu sürece son noktayı koyduysa, şimdi de gene servet el değiştiriyor... Bu kez onlardan da alınıp başka yere verilecek. Yooo, ellili yılların ‘İsmet Paşacıları’ sindirip ‘Menderesçileri’ gözetme girişimi gibi değil bu, seksenli yılların Demirelci İzmir ve Bursa sermayesini ezip Özalcı İstanbul kozmopolitliğini destekleme goygoyu gibi de değil. Sermaye içi bir ‘fraksiyon çatışması’ değil bu (ne yani, fraksiyon çatışması hep sol örgütlerde mi olur sanırsınız?) Daha köklü bir ‘transfer’ sözkonusu. Bir fraksiyon değil, bir dünyalar, gezegenler savaşı. Hem barajlar yani elektrik gibi enerji kaynakları, hem banka gibi finansman kaynakları, hem çimento, demir-çelik, kimya gibi temel sanayi, hem de bunun üstyapısı olan iletişim, yani televizyon ve gazeteler. ‘Portföy’ bir cepten öbür cebe girmiyor, cüzdandan çıkıp şalvara tıkılıyor... Ağırlık yeşil sermayeye kayacak, laik sermaye babayı alacaktır. Sonradan görme tırnak içinde burjuva, güçsüzlüğüyle, pısırıklığıyla, eyyamcılığıyla, bencilliğiyle, şımarıklığıyla, yozluğuyla haketmedi mi dersiniz başına gelecekleri? Hadi Avrupa Birliği gelsin de kurtarsın onları... Engin Ardıç Star Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:40

İLGİLİ HABERLER