Medya
  • 8.1.2004 13:07

ENGİN ARDIÇ NALINA DA VURDU MIHINA DA...

ENGİN ARDIÇ/ STAR BEN KÖTÜ BİR GAZETECİ VE YAZARIM ABİ Yahu bu ülke beni çok eğlendiriyor... Eğlenmezsem çıldıracağım; bir de ‘sarkastik yazar’ diyorlar, gülmez de ciddiye alırsak kafayı yiyeceğiz... Kah gülüp eğlenerek, kah kızıp kendimizi tutamayınca küfür edip rahatlayarak yuvarlanıp gidiyoruz işte. (Ümit, bana sorduğun o gavurca laf neydi yahu? ‘Taksi şoförü’ gibi bir şeydi ama...) Örneğin, bir yandan Popstar yarışmasının sosyo-ekonomik ve de alafortanfonik sorunları hakkında ince yazılar döktürenleri eğlenerek izliyoruz, bir yandan Hürriyet Gazetesi’nde hüküm süren iktidar kavgasını... Başbakana kim daha iyi siyasi uşaklık edecek? ‘Ertuğrulcular’ ve ‘Fatihçiler’ olarak ikiye ayrıldılar. Birbirlerine kimi zaman açık, kimi zaman gizli kamışlar atıyorlar. Sonra dönüp alavere dalavere hepsi birlikte Cem Uzan’a giydirmece... Bu arada Aydın Doğan’ın gizli desteğiyle çıkan başka bir organda da (artık gizlisi saklısı mı kaldı?), ‘aman biz de geri kalmayalım’ endişesiyle dönüp yeniden giydirmece... Çağdaş teknoloji diye atıp tutup sonra da bilmemkaç kupona eski usul fasikül kakalamaca... Yahu Babıali’yi izleyiniz, çok eğlenceli bir kasaba panayırıdır. Çeşit çeşit, cins cins yaratık yaşar bu sirkte. Kırosu, hıyarı, hergelesi, görgüsüzü, hırtı, manyağı, serserisi, puştu, orospusu, ibnesi... En çok da ‘köşe yazarlarının çokluğundan yakınanları’ severim. Çünkü bu yakınanlar, ‘bizzat’ köşe yazarlarıdır! Fakat her ne hikmetse, köşe yazarı sayısının çokluğundan yakınan hiçbir köşe yazarı, ‘hemen istifa edeyim de bir eksilsin’ demez. Aslına bakarsanız, bu köşe yazarı enflasyonu, basın patronlarının ve yöneticilerinin ‘köşe yazarlarının gücünü kırma’ operasyonunun sonucudur. Sayısını arttırarak, önüne gelen zibidiyi yazar yaparak yazarlığın ve yazarların etkinliğini azaltma yöntemi. Tıpkı, Turgut Özal’ın, her önüne gelene sarı basın kartı dağıtarak, basın kartının cılkını çıkarması gibi... Bendeniz bir de ‘gazetecilikte en itibarlı iş muhabirliktir’ diye ahkam kesenleri severim. Gerçek gazetecilik oymuş. Elbette öyle de, sen niçin yapmıyorsun a teres? Dikkat ediniz, muhabirliğin ‘faziletlerini’ sayıp döken ve öve öve göklere çıkaranlar, hep, muhabirliği çok gerilerde, meslek hayatının başlarında bırakmış köşe yazarlarıdır. ‘Terfi etmişlerdir’, daha az çalışmakta ve daha çok para kazanmaktadırlar, başkası da aynı yoldan gelip kendilerine yeni bir rakip olmasın diye, muhabir çocuklara ‘muhabirsin sen muhabir kal’ propagandası yaparlar. Cem Karaca’nın ‘işçisin sen işçi kal, sakın sınıf değiştirmeye kalkma, bırak da onu biz yapalım’ şarkısı gibi... Bendeniz bir de bizi ‘oturduğu yerden yazmakla’ suçlayanlara bayılırım. Ağaç dalına mı tüneyip yazacaktık yoksa amuda mı kalkacaktık hemşerim? Ciddi olalım, patronları da sevindirelim: En iyi gazeteci, kadrosuz ve asgari ücretle çalışan, ikide bir zam mam istemeyen, kovulduğu zaman da tazminat mazminat talep etmeyen gazetecidir! Yöneticiye ‘veren’ bayanın da tadına doyum olmaz ha bu arada... Bendeniz kötü bir gazeteciyim: Masa başından ahkam keserim, kimi zaman gazeteye de uğramam, evden yazar yollarım, para almadan da çalışmam. Muhabirlik falan yapmam, siyasi liderlere soru moru yöneltmem, sazan gibi her işe ve her konuya da atlamam. Bildiğim ve anladığım meseleyi yazarım, aklımın ermediği işlere burnumu sokmam. Artık öyle pek televizyon falan da seyretmiyorum, ‘popüler kültürden’ de geri kalıyorum abi. ‘Q klavye-F klavye’ tartışmasında taraf değilim, ‘abes ile muktebes’ ya da ‘suhte ile sahte’ kafiye olur mu olmaz mı, beni hiç ilgilendirmiyor. Katil Bayhan’ın yarışmada kaçıncı olacağı bilmemneremde bulunmadığı gibi, Şebnem’in Atilla’yla yaptığı evliliğin yürüyüp yüremeyeceği de umurumda değil, Nazan ve Uğur’a şu zamanda nereden koca bulunacağı da. Bütün bunları, iyi gazeteciler ve büyük yazarlar düşünsünler. Biz kaç paralık adamız? Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:24

İLGİLİ HABERLER