Medya
  • 10.6.2003 01:23

ERCAN ARIKLI'NIN YATAĞINDAN GEÇEN KADINLAR TARTIŞMASINA ÜNLÜ GAZETECİ AYŞENUR ARSLAN'DA KATILDI

Ercan Arıklı'nın hazin bir kaza sonucu ölümünün ardından çok sayıda yazı kalema alındı. Bugün de yazılar devam etti. Şu anda NTV Genel Yayın Yönetmeni olarak medya dünyasında tanıdığımız Ayşenur Aslan da bir dönem çok yakın çalışma arkadaşlığı yaptığı Arıklı'yı anlattı. Son günlerde yapılan polemiklere bir nokta koymak bab'ında... İşte, Aslan'ın yalnızca Medyatava.net'e anlattıkları... Ödüm kopar polemikten..Herhangi bir polemiğin ortasına dalıvermekten.. Çünkü bu ülkede, hizayı bozup bir adım öne çıkmak linç edilmek için "kafi sebep"tir... Çünkü, bu ülkede, "önce vur, sonra dinle" bile demezler... Kulaklarını tıkayıp vururlar adamı... Tanıdığım en "sözünü sakınmaz" kalem sahiplerinden Gülay Göktürk bile, sırf bu yüzden, Ercan Arıklı'yı yazmak için kırk kere düşündü.. "Üzerime saldırılar mı" diye kaygılandı... Ben de yine aynı nedenle, Haller Prensi'nin önerisini geri çevirdim... Ama, son günlerde gazete köşelerinde, elektronik sayfalarda okuduklarımdan sonra duramadım.. Hele, aslında yazılarını genellikle keyifle okuduğum "Veysel Hoca"nın tesbitlerini de görünce, "haddimin bildirilmesi" pahasına yazmaya karar verdim.. Veysel Hoca, Hıncal Uluç'un Ercan Arıklı'nın toprağa verilmesinin ertesi günü, Mayadrom Sports Center'de kikiriki kikiriki olduğu istihbaratını almış.. İstihbarat kesin.. "To be exact saat 18.34" diyor Veysel Hoca.. Hıncal Uluç, işte "ertesi gün", o saatte kikiriki kikiriki hallerindeymiş.. Bu durumdan, Hıncal Uluç'un acısının "sahte" olduğunu çıkartıyor.. Duyguların ölçümüne dair hiçbir alet-teknoloji bilmiyorum.. Bu yüzden, Hıncal Uluç'un acısının gerçeklik oranını bilemeyeceğim.. Zaten, derdim de bu değil.. Benim derdim ve merakım şu: bu durum tesbitinden kalkarak Ercan Arıklı tesbitine nasıl varılır! Denecek ki, tek "veri" bu değil.. Ercan Arıklı, ardında hiçbir "başarı" bırakmadı.. Zaten, yine Veysel Hoca'nın dediği gibi, medyayı okumamıştı, bilmezdi... Hadi sokağa çıkalım.. Ercan Arıklı'nın adını soralım.. Evet, yüz kişiden doksanı bilmeyecek.. Peki, bir de Nokta'yı, Aktüel'i, Kadınca'yı, Erkekçe'yi falan soralım.. Ne dersiniz? Yüz kişiden kaçı bilir acaba? Öbürlerini bilmem ama, Nokta Dergisi için epey ter döktüm.. Hemen her kapağını, bugün gibi hatırlarım.. Dersim'in 50. yıldönümü kapağı mesela.. Nasıl da saatlerce tartışmıştık.. Kürt sözcüğünün henüz "realite" sayılmadığı günlerdi... Ama, Ercan Arıklı "birileri yazmalı" diye düşünüyordu.. İslamcı kamplaşma üzerine hazırladığımız kapak yazısı yüzünden basbayağı hedef olmuştuk.. Bilen bilir.. İşkenceci polis söyleşisinde Ercan Arıklı'nın nasıl heyecanlandığını, röportajı yapan İpek Çalışlar'ın, Nokta'yı efsane haline getirecek o randevudan dönmesini nasıl dört gözle beklediğini de bilen bilir.. O haftaların, yılların nokta dergileri cilt cilt kütüphanemde.. Yanlarında da, Ercan Arıklı'nın hatmettiği ve okumam için hediye ettiği, medya üzerine araştırma kitapları duruyor.. Ben o kitaplardan birşeyler öğrendim elbette.. Ama asıl, Ercan Arıklı'dan öğrendim.. Neleri mi? Mesela özgür gazeteciliği... Ve bunun için herşeyden önce bireysel olarak "kendi beyinlerimizi" özgürleştirmeyi.. Tartışmayı ama bu yüzden düşman olmamayı... Soruların sonu olmadığını... Merak etmeyi.. Nasılsa aklına gelip de bizlere soracağı için her ayrıntıyı hesaba katmayı... Ayrıntının zenginliğini.. Ercan Arıklı, kimilerine göre "başarılı" olamadı.. Bunda, "bir de gazetem olsun" hevesinin payı var mı, hep merak etmişimdir.. Gazete çıkarmak yerine, Nokta'yı ve öteki dergilerini muhafaza etmeyi seçseydi.. Kimbilir... O günlere dönmek mümkün değil.. Peki, o günleri "yok saymak" mümkün mü? Ercan Arıklı'nın yaptıklarını bir kalemde silip atmak mümkün mü? İlk taşı atanlar, keşke tek bir nüsha varedebilselerdi... İlk taşı atanlar, keşke arkalarından bu kadar konuşulup tartışılmayı hakketselerdi... Böyle bir yazıya, o tartışmaların "öteki boyutunu" eklemeye gerek var mı, bilmiyorum.. Hani şu, onu seven bütün kadınların "yatağından geçtiğini"... Erkeklerin de, o yatağa "kadın temin ettiklerini" söyleyen ya da ima eden boyut! Tanıdığım Ercan Arıklı, buna katıla katıla gülerdi.. Tıpkı bizler gibi.. Özellikleri arasında "güzellik ve çekicilik" olmayan -aralarında benim de bulunduğum pekçok kadın- onun yanında kendimizi güzel hissederdik... Hissettirirdi... Bu, kadınları ancak yatakta düşünebilen erkeklerin anlayamayacağı birşey elbette.. Kadın/çocuk/kitap/içki/yemek/müzik hayattan bütünüyle keyif alamayan.. Hayatla flört edemeyenler için kavraması "zor" elbette... Peki, bir melek miydi Ercan Arıklı? İnsana dair bütün kusurlardan azade miydi? Hiç mi kötülüğü dokunmamıştı birilerine? Hayır.. Hayır.. Hayır.. Ama doğrusu merak ediyorum.. Ona kızanların hayatları nasıl acaba? Tek bir kişiyi bile işten çıkarmayan bir patronla çalışıyorlarsa ne mutlu onlara... İktisattan miktisattan anlayarak, hasbelkader değil de planlı programlı dergiler çıkartıp yayın tarihine bırakmışlarsa ne mutlu onlara... Psikolojik sorun ne demek, hayatında hiç "of" deyip gözyaşı dökmemişlerse ne mutlu onlara.. Ercan Arıklı, o insanlardan değildi ne yazık ki! İnsandı.. Bütün kusurlarıyla, hatalarıyla, coşkusuyla, insandı... Ondan çok şey öğrendim.. Onunla çalışırken hem kendimi ve yaptığım işi, hem de onu çok sevdim... Ve kişisel birkaç not: Mülkiyeli değilim.. Nokta'da çalışırken "köşeyi dönmek" bir yana, zar zor geçindim... Onunla dans bile etmedim.. medyatava.net Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:07

İLGİLİ HABERLER