
ERDOĞAN: KOMPLEKSE KAPILMAMIZI GEREKTİRECEK DURUM YOK
ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin ne yakın ne uzak geçmişinde komplekse kapılmasını gerektirecek bir durum bulunmadığına olan inancının tam olduğunu belirterek, ''Ne ABD'nin ne İsveç'in yüzyıla yakın zaman önce cereyan etmiş bu olaylarla (1915 olayları) doğrudan bir ilgisi var. Ortada, olayı delilleriyle açıklığa kavuşturan, yetkin ve objektif bir bilimsel çalışma var mı? O da yok. Peki, neye göre karar veriyor bu insanlar? Kendilerinin ya da partilerinin iç ya da dış politika menfaatlerine göre'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlardan yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' programındaki konuşmasına, her yıl Mart ayında ülkenin her bir köşesinde, tarihin en şanlı sayfalarından biri olan Çanakkale Deniz Zaferi'nin, şehitlerin manevi huzurunda törenlerle yad edildiğini belirterek şöyle devam etti:
''Bu yılın 18 Martında yine Çanakkale'de, 73 milyon insanımızı temsilen şehitlerimizin huzurundaydık. Çanakkale ruhu, bizim ne kadar zengin, ne kadar güçlü bir millet olduğumuzun, çeşitliliklerimiz içinde nasıl bir ve beraber yaşadığımızın da bir nişanesi aynı zamanda...
Tarihi bir kere politikanın malzemesi haline getirirseniz, hakikate bir daha ulaşamayabilirsiniz. Türkiye, öteden beri tarihin tarihçilere bırakılması gerektiğini, meselelerin hallinde tarihe düşen hakemlik konumunun özenle korunmasını savunan bir ülke olmuştur.''
-''TARİHİ GERÇEKLERİN ORTAYA ÇIKARILMASI''-
Hükümetin, bu gerçekten hareketle, ilk günden beri ilkeli ve kararlı bir stratejik plan çerçevesinde hareket ettiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasının gereğine sonuna kadar inanıyor ancak bunun objektif bir zeminde, işin erbabınca ve somut deliller ışığında gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz'' dedi.
''Türkiye'nin ne yakın ne uzak geçmişinde komplekse kapılmasını gerektirecek bir durum bulunmadığına inancımız tamdır'' diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu nedenle tarihin adil hakemliğine herkesten çok ülke olarak biz açığız. Geçmişte yaşanıp da karanlıkta kalan ne varsa aydınlansın, herkes elindeki delilleri masaya koysun, herkes eteğindekini döksün, tarihçiler bu malzemeyi objektif biçimde değerlendirerek durumu açıklığa kavuştursun diyoruz. Bu tabloya engel teşkil edecek hiçbir ön şart da ortaya koymuyoruz.
Buna karşılık maalesef, üçüncü ülkelerde yürütülen birtakım lobi faaliyetleri neticesinde her yıl pişirilen bu temcit pilavı yeniden önümüze getiriliyor. Bu tablonun ne diplomatik nezaketle, ne hakkaniyetle, ne adaletle bağdaşır bir yanı yoktur.
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde karar tek oy farkla Türkiye aleyhine çıkıyor. Yani bir tek üyenin oyu bir ülkeyi, daha da önemlisi bütün nesilleriyle koskoca bir milleti yargılamaya kalkışıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Mesele tarihi bir meselenin açıklığa kavuşması ise biz bütün imkânlarımızla bu işte varız. Gelsinler tarihçiler ortak bir zeminde her türlü vesikayı masaya yatırsınlar, objektif biçimde meseleyi tartışsınlar, hakkıyla değerlendirsinler, çıkan karara da hepimiz saygı gösterelim.''
Türkiye'nin bütün arşivlerini açtığını, varsa onların da arşivlerini açmaları gerektiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Üçüncü ülkelerde varsa onlar da açsınlar ve bütün bu arşivlerdeki belgeler incelensin ve ondan sonra bu adımı atalım'' dedi.
Türkiye'nin, farklı dinlere, inançlara, etnik kökenlere, dil ve kültürlere sahip insanların aynı medeniyet çatısı altında asırlarca beraber dostça ve kardeşçe yaşadığı, tarihi mirasa sahip bir ülke olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, asırlar boyunca süren bu mutlu ve huzurlu beraberliğin, bu topraklarda yaşayan bütün insanlara ortak heyecanlar, ortak kazanımlar, ortak duygular getirdiğini söyledi.
''Biz hiçbir zaman birbirinden ayrısı gayrısı olan insanlar olmadık, bugün de değiliz'' diyen Erdoğan, şunları söyledi:
''Bizim hiçbir vatandaşımızın dini, dili, kökeni, kültürü, inancı ne olursa olsun bir diğer vatandaşımızdan bir farkı yoktur.
Hepimiz bu ülkenin hür ve eşit vatandaşları, bu toprağın insanlarıyız. Hep birlikte Türkiye'yiz. Hepimiz bu Cumhuriyet'i geçmişten geleceğe taşımaya, muasır medeniyet seviyesinin ötelerine ulaştırmaya azmetmişiz. Biz bu insani zenginliği ülkemizin en büyük hazinesi olarak görüyoruz. Ortak bir tarihe, ortak bir medeniyete, çeşitli kardeşlik ve akrabalık ilişkilerine, sahip olduğumuz çok daha geniş bir coğrafya ile de gönül bağımız daima canlıdır. Biz çevremizdeki bütün ülkelerle bu sıcak bağı geliştirmek arzusundayız. Suriye de bizim yakın zamana kadar sıkıntılar yaşadığımız bir komşumuzdu, bugün hamdolsun çok güzel bir yakınlaşma içindeyiz. Keza Yunanistan'la, Irak'la, İran'la, Gürcistan'la ve diğer komşularımızla da daha önce olmadığı kadar iyi bir komşuluk yürütüyoruz. Ermenistan'la da bu yakınlaşmanın sağlanması mümkündür, bu konuda bizim bir ön yargımız yok. Ancak üçüncü ülkelerin meseleye bu şekilde dahil olmaları bu yolda da bir engel teşkil ediyor."
-MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ-
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini anlatmak, bu konuda görüş, öneri ve katkılarını almak üzere bir dizi toplantılar düzenlemeye başladıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, ilk etapta ses sanatçılarıyla bir araya geldikleri ve son derece verimli bir toplantı gerçekleştirdiklerini kaydeden Erdoğan, "Yaptığımız toplantılarda sanatçılarımızın bu noktada büyük umut taşıdıklarını, heyecan taşıdıklarını, sorunların çözümü için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını büyük bir memnuniyetle müşahede ettim" dedi.
-TÜRKİYE BU DÖNEMDE IMF İLE YENİ BİR STAND-BY ANLAŞMASI YAPMAYACAK-
Çözülemez gibi görünen birçok sorunu çözdüklerini vurgulayan Erdoğan, hayal gibi görünen birçok hedefi ve birçok seviyeyi gerçeğe dönüştürdüklerini ifade ederek, "Biz güce, bu potansiyele, en önemlisi de bu iradeye ve cesarete sahibiz" diye konuştu.
Türkiye'nin IMF üyesi 192 ülkeden biri olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin uzun yıllardır, yapılan stand-by anlaşmaları doğrultusunda IMF ile birlikte yoluna devam ettiğini dile getirdi.
IMF heyetleriyle gelecek döneme ilişkin olarak yapılan görüşmelerde ortak bir zeminde anlaşma sağlayamadıklarını belirten Erdoğan, sunları kaydetti:
''Baştan beri IMF tarafına belli ilkelerimiz olduğunu, özellikle siyasi baskılara taviz vermeyeceğimizi ifade ediyoruz. Sürecin sonunda IMF'nin beklentileri ile bizim ilkelerimiz arasında bir uzlaşma noktasına ulaşılamayacağı ortaya çıktığından süreci sona erdirdik.
Türkiye bu dönemde IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapmayacaktır. IMF yetkililerinin görüşü de Türkiye'nin yükselen yeni ekonomik göstergeleri açısından böyle bir anlaşmaya ihtiyacı olmadığı yönündedir. Bundan böyle IMF ile ilişkilerimizi kendi rutini içinde sürdüreceğiz, yolumuza bu şekilde devam edeceğiz.
Çok kısa bir zamanda yaptığı atılımlarla dünyanın en büyük 17. Ekonomisi haline gelen Türkiye, inşallah Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş Yıl Dönümü'ne ilk 10 ülkeden biri olarak girecektir."
-SUUDİ ARABİSTAN ZİYARETİ-
Türkiye'nin uluslararası ağırlığı ve itibarı arttıkça diplomatik trafiğin de giderek yoğunlaştığını belirten Erdoğan, bu bağlamda Mart ayında yaptığı iki önemli yurt dışı ziyaretinin gündeme ağırlığını koyduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''İlk önemli seyahatimizi Kral Faysal Vakfı tarafından şahsıma tevcih olunan 'Kral Faysal Uluslararası Ödülü' münasebetiyle düzenlenen törene katılmak üzere Suudi Arabistan'a yaptık. Riyad'da bulunduğumuz süre zarfında Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz El Saud ve Veliaht Prens Sultan bin Abdülaziz El Saud ile ayrı ayrı görüşme imkanı bulduk. Kendileriyle iki ülke ilişkilerini ve işbirliği imkanlarını daha ileri seviyelere taşıma noktasında görüş birliğine vardık."
Mart ayındaki bir diğer önemli seyahatini de Başbakan Gordon Brown'un davetlisi olarak İngiltere'ye yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, Başbakan Brown'la görüşmelerde ikili ilişkilerin, Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin ve Kıbrıs'la ilgili güncel durum başta olmak üzere, ortak ilgi alanına giren birçok bölgesel ve uluslararası konuda görüş alışverişinde bulunduklarını ifade etti.
-''MERKEL, İLİŞKİLERİN GELİŞTİRİLMESİNE BÜYÜK ÖNEM VERİYOR-
Libya lideri Kaddafi'nin daveti üzerine 26-27 Mart tarihlerinde Sirte'de yapılan Arap Ligi Zirvesi'ne de katıldığını ve Zirve'nin açılış oturumunda liderlere hitap ettiğini hatırlatan Erdoğan, bu vesileyle dost ve kardeş Arap ülkeleri liderleriyle yaptığı ikili temaslarda bölgede yaşanan gelişmeleri derinlemesine gözden geçirme fırsatını elde ettiklerini dile getirdi.
Hafta başında Almanya Şansölye'si Angela Merkel'i Türkiye'de ağırladıklarını kaydeden Erdoğan, Merkel'in Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine de büyük önem verdiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Sayın Şansölye ile Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızı ilgilendiren konuları ve vatandaşlarımızın Alman toplumuna uyumu konusunu da ele aldık.
30 Mart günü İstanbul'da düzenlenen Türk-Alman İş Forumu'nda ekonomik ve ticari ilişkilerimizi daha kapsamlı bir biçimde ele alma fırsatı bulduk.
Ziyaretin İstanbul ayağında, İstanbul ve Essen kentlerinin Avrupa 2010 Kültür Başkenti oldukları da dikkate alınarak iki ülkeden sanatçıların katılımıyla düzenlenen konseri de Şansölye Merkel ile birlikte izleme fırsatı buldum.''
-ELAZIĞ DEPREMİ-
Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasının son bölümünde, 8 Mart günü Elazığ'da meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara bir kere daha Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diledi.
İlk günden itibaren, devletin bütün imkanlarıyla oradaki afetzedelerimizin yanında olduğunu ve olmaya da devam ettiklerini belirten Erdoğan, başta yeni konutların yapımı olmak üzere vatandaşların yeniden normal hayatlarına dönmesi için ne gerekiyorsa gecikmeden yapılacağından hiç kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini vurguladı.