Gündem
  • 26.3.2005 13:12

ERDOĞAN, ÖMER SABANCI'YA ÇOK KIZGIN!

Vatan gazetesi yönetici ve yazarlarının sorularını yanıtlayan Başbakan başta AB ve IMF olmak üzere hedeflerden sapma olmayacağı mesajını verdi.

 

 

VATAN-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan VATAN yönetici ve yazarlarıyla dün sabah Ankara'da bir araya geldi.

Başbakan Erdoğan kahvaltıda konuk ettiği Yönetim Kurulu Başkanımız Zafer Mutlu, Başyazarımız Güngör Mengi, Genel Yayın Müdürümüz Tayfun Devecioğlu, Ankara Temsilcimiz Bilal Çetin ve ekonomi yazarımız Asaf Savaş Akat'ın sorularını yanıtladı. Erdoğan'a siyasi danışmanı AKP Adana Milletvekili Ömer Çelik ile basın danışmanları Nabi Avcı ve Ahmet Tezcan da eşlik etti. İşte son günlerde gerginlik yaratan Kadınlar Günü dayağından bayrak yırtma girişimine, AB ve ABD ile ilişkilerden Kıbrıs sorununa kadar Erdoğan'ın verdiği yanıtlar...

TÜSİAD ile polemik

* Siz iltifat toplamada en talihli başbakanlardan birisiniz. Son günlerde başta medya olmak üzere bazı çevreleri oldukça ağır şekilde eleştiriyorsunuz. Ne oldu, görüntünün arkasında bir şeyler var?

Seçtiğim kelimeler belki muhataplarına öyle geliyor olabilir. Aslında eleştiriye tahammülsüzlüğüm diye birşey yok. Eleştiri belden aşağı olduğu zaman, bundan rahatsızım. Yoksa edebi, adabı içerisinde olduktan sonra herkesin rahatlıkla eleştirebildiği bir başbakanım. Kollektif akla inanmış bir insanım. Burada milletimin, hele hele medyanın katkısının olması, olmazsa olmazdır. Çünkü medya hayatın sürekli içinde. Bunun değerlendirilmesini farklı yerlerden topladığı bilgiyle donatan bir yapısı var. Buna ben kapalı olacağım da neye açık olacağım? Ama öyle eleştiriler yapılıyor ki, bir defa hilafı hakikat. Bir de hele adabı aşar şekilde olunca, iftiralar olunca aileye varıncaya kadar bu işin içerisinde, o zaman insan rahatsız oluyor. Mesela TÜSİAD. Ben bunları medya aracılığıyla Ömer Bey'le (Sabancı) konuşmak istemem ama ben Ömer Bey'e kapımı açmış bir insanım. İstediği zaman telefon edip, benimle görüşebilen biriyken, kalkıp da ben yurtdışındayken yapmış olduğu bu açıklama sıkıntılı bir açıklamadır.

Ben de insanım

* Sizin tabanınız olduğu gibi onun da tabanı var... Ona da hak verebilirsiniz...

Olmaz. Ben bugüne kadar tabanıma göre politika yapmadım. Benim farklılığım politikada biraz da buradan. Büyüklük neyi gerektiriyorsa, ülkenin gerçekleri neyi gerektiriyorsa bunu yapmak durumundayım. Eğer bunu yapmazsak bugüne kadar Türkiye'nin ödediği bedelleri ödemeye devam ederiz.

Şimdi ben İspanya'da Baroso ile olsun, dönem başkanı Sayın Junker'e olsun, hatta Şimon Perez'e olsun (İsrail Başbakan Yardımcısı) görüşmelerde şunu söyledim: Onun amcasını (Özdemir Sabancı) vuranlar şu anda AB üyesi bir ülkede ve ne yargılanıyor ne iade ediliyor. Bir taraftan teröre karşı ortak mücadele ediyoruz, diğer taraftan böyle bir eylemi gerçekleştirmiş olduğu kesinleşmiş olan katil şu anda Türkiye'ye iade edilmiyor ve yargılanmıyor. Bu mudur mücadele platformu? Ben orada bunun mücadelesini verirken Türkiye'ye geliyorum ve bunu duyuyorum. Tabii bunu duyunca, üzülmek hakkım, tabii ben de her şeyden önce bir insanım.

* TÜSİAD, hükümetten bir açıklama gelmeyince bildiri yayınladı...

Siyasi irade orada tavrı koymalıdır demişim. Zaten tahkikatı başlatmışım, bu tahkikatın neticesinde 6 polisi de açığa almışız. Kaldı ki orada bayana vurulması kabul edilir birşey değil. Bayanın kimliği beni hiç ilgilendirmez, ama yapılan eylem yasal değil. Yasal olmamasına rağmen orada polis basın bildirisinin açıklanmasını beklemiş, sabretmiş. Dağılma noktasına gelince orada provokasyon devreye girmiş. Olaylar orada başlamış. Bir defa bu iş için 6'sının seçilmesi... 8'i Dünya Kadınlar Günü, 6'sında ise hiçbir şey yok. 7'sinde burada Troyka toplantısı var. Tam Troyka'nın arifesinde bu işin yapılması anlamlı değil mi?

* Mutlaka bir kurgu veya provokasyon mu olması lazım?

Bu kadar tesadüf olmaz, bu olsa olsa tevasuk (anlaşma) olur....

* Mersin'deki bayrak olayı da ülkenin gündemini değiştirdi...

Bayrağımız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her insanın ortak değeri, bu kimsenin tasarrufu altında değil. Kaldı ki biz her gün nerede İstiklal Marşı'nı okuyorsak, orada adeta bayrağın amentüsü. Bu böyle iken çok ilginç gelişmeler oluyor. Bakıyorsunuz bir siyasi grup alıyor bunu, adeta bunun üzerinden siyaset yapıyor. Geçmişte şehitlerimiz üzerinden bu oyunlar oynandı, şimdi yine oynanıyor. Kamplaşmaya gidebilir. Özellikle Doğu, Güneydoğu bölgelerinde farklı şeyler getirebilir. Bu sıkıntılar aslında nasıl giderilir, bunun üzerinde ortak strateji izlemek lazım.

* Acaba bu iş AİHM'in Öcalan'ın yeniden yargılanmasına karar verilmesi beklentisiyle ilgili olabilir mi?

Orada verilmiş bir karar yok. Tabii riskli konular, bu sadece bir kişiyi kapsamıyor. Bizim MYK'mız zaten yeniden yargılamaya sıcak bakmıyor, Bakanlar Kurulu da sıcak bakmıyor. Ama biz buna rağmen bir eğilim yoklayalım dedik. Yasa yönünde ortada taslak yok, Meclis'e getirilen bir şey yok. Şimdi tabii nasıl bir karar çıkacak bu da ayrı bir olay. AİHM kararından sonra yargı hakkında yorumlar başlayacak; yargı nasıl karar verecek? Tabii, yasamayla, yürütmeyle, yargıyla ilgili hemen bunlar bastırıyor, siyasi baskı yapılıyor.

* Burada bir yasa değişikliğine gerek var mı? Türkiye Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre AİHM'in kararını uygulamak zorunda değil mi?

Anayasa'nın 90'ıncı maddesi bağlıyor. O bağlıyor da Türkiye'de siyaset yapanlar "Anayasa'nın o maddesine rağmen nasıl bunu yaptınız" der. En son yabancılara mülk satışı konusunu siyasete alet ettiler... Ben medyadan bu konuda destek beklerdim.

* Medyanın büyük bölümü destek verdi bu konuda...

Gümbür gümbür olması lazım. Türkiye bir dünya ülkesi, bir taraftan kaynaklarımızın artması lazım. Ama güzelim yerlerimiz bomboş duruyor ve sabit kılacağımız bir turizm potansiyelini elimizden kaçırıyoruz. Bir İspanya'ya bakıyorsun 230 bin civarında Alman'ın villası var ve bunlar en az 15 günde bir oradalar. Biz böyle birşeyi yapsak, mecburen girecek. 15 günde bir gelmez de ayda bir gelir.

AB'de hedeften sapma yok

17 Aralık'tan sonra işler rayına oturdu

* AB ile ilgili imanınız konusundaki durum nedir? 17 Aralık'a giden tarihlerdeki kararlılıkla, sonraki dönemde denge gözeten, muhalefetin getireceği tepkilerden, eleştirilerden sakınan bir hava var gibi. Mesela 3 Ekim neden bekleniyor Ankara Anlaşması'na ek protokolün imzası için?

Şu ana kadar olan süreç, AB komisyonunun üyeleriyle yapmış olduğu çalışmadır. Bu çalışma bugün itibariyle tamamlanmıştır. Bugün mektup teatileri başlıyor. Tabii ki burada kaygılar var. Mesela Loizidou davası gibi. Yarın da bizim önümüze çok ciddi başka bazı şeyler gelebilir. Onun için böyle bir tanıma sürecine girdiğimiz zaman, bu tür davalar çok ciddi biçimde artabilir. Bu işi, altından kalkılamaz bir noktaya da götürebilir. (Açılabilecek tazminat davalarını kastediyor). Bunları Karamanlis ile Brüksel'de başbaşa konuştuk. Diğer ülkelerin başbakanları ile de görüştük. Bu konuda bize destek vermeleri gerektiğini söyledim. Ama esas olan sorunu kökten çözmek. Çözümü de biz esas olarak BM zemininde arayacağız. Madrid'te bu konuda BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile görüştüm. Eğer biz BM zemininde sorunu çözmeye muvaffak olabilirsek, inanıyorum ki, oradaki tüm sorunlar da çözülür. Güney ile Kuzey arasındaki sorunlar da çözülür. AB ile ilgili konu kökünden hallolur. Ayrıca Kıbrıs sorunu çözüldüğü zaman Kıbrıs ve Malta'nın NATO üyeliği sorunu da çözülür.AB çifte standartlı

* Tarama sürecinin 3 Ekim'den önce başlayacağı açıklanmıştı. Bu olmayacak galiba..

Bunu bize Almanya Başbakanı Schröder söylemişti. Sonra bunun mümkün olmadığı ortaya çıktı. Hatta Genişlemeden Sorumlu Komiser Oli Rehn, Schröder'i kastederek "Nasıl yapacaksa yapsın da görelim" gibi iğneli sözler etti.

* AB'nin Türkiye'ye karşı tutumunda bizi rahatsız eden tavırlar var mı?

Mesela Hırvatistan... AB'ye tam üyelik konusunda hiçbir geçmişi yok. Hemen müzakere takvimini verdiler. Şimdi de "savaş suçlusunu teslim etmediler" diye ertelediler. Avrupa Halk Partileri toplantısında (Hıristiyan Demokratlar) ertelemeye hepsi ateş püskürdü. Hırvatistan da onların içinde ya. Biz de ordayız AKP olarak ama Hırvatistan için olan dertlenmeleri bizim için yok. Bu çifte standardı açıkça görüyoruz, bunu hep beraber görmemiz lazım. Bu ortak derdimiz. Buna üzülüyorum.

* Yine de her kesimden hızımız yavaşladı eleştirisi yapılıyor...

17 Aralık öncesi atmosfer ile şu anki atmosfer farklı. 17 Aralık öncesi her gün gündemde uyum yasaları vardı, çünkü çok eksiğimiz vardı. Onları hallettik. Şimdi iş bir yerde rayına oturdu. Şu anda 18'e girdik, giriyoruz. Bundan önce top kendi sahamızdaydı. Bundan sonraki mücadele orada, 18 içinde olacağı için biraz rahatlığımız var.

Bush 'istersen gelirim' dedi

* ABD ile ilişkiler ne oluyor? Sıkıntı nedir, ne istiyor ABD bizden?

NATO zirvesinde Bush'la görüştüm. Sıkıntı olsaydı herhalde Bush bana bir sinyal verebilirdi. Görüşmelerimizde herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Hatta bana şunu söyledi: "Eğer Türkiye'ye gelmem gerekiyorsa, gelirim." Ben "hayır" dedim. "En son siz geldiniz, ben geleceğim. Ondan sonra siz gelin." Fevkalade bir hal olmazsa, Mayıs sonu veya Haziran başında biz gideceğiz. Zaten California'da bir ekonomi toplantısı yapacağız. O işle birlikte Beyaz Saray'a gitmek gibi bir programımız var. Henüz arkadaşlar görüşüyor, Beyaz Saray'la randevu tarihini saptayacaklar. İş adamlarımızla beraber gideceğiz. California'da toplantı yapacağız.

* Yani ABD ile aramızda faili meçhul bir gerginlik var?

Üst düzeyde böyle bir gerginlik yok. Orada gazetede çıkan haberler hepsi daha önce Türkiye'de medyada çıkan haberler, yeni bir şey değil.

* Irak'taki en ufak başarısızlığın mutlak suretle ABD dışında bir müsebbibinin var olması gerektiği konusunda bir tedbire mi kurban gidiyoruz?

Böyle bir anlayış var gibi. Her ülkede buna benzer şeyler oluyor. Bizde de onlarda da bu tip şeyler olabilir. Yani parlamentonun içerisinde de lehte olan, aleyhte olanlar var. Aynı şekilde bizde de olumlu olumsuz konuşanlar oluyor. Bizim parlamentomuzdan milletvekilleri olumsuz bir açıklama yaptı mı bireysel olarak, bunu hemen sanki iktidar böyle düşünüyormuş, söylüyormuş gibi algılıyorlar. Zaten muhalefetin yaptığı açıklamaları hiç kaale almıyorlar. Biz de arkadaşlarımıza gerekli uyarıları yapıyoruz, dikkatli olmaları konusunda. Yani kelimeleri seçerek kullanalım, Irak konusunda daha dikkatli olalım. O dikkati ortaya koyabilirsek, yanlış anlamaları ortadan kaldırabiliriz. Veya asgariye indirebiliriz.

* İncirlik konusunda ABD'nin bazı talepleri var, bu konuda bugünlerde bir gelişme olabilir mi?

Talep yeni gelmiş değil. Daha önce yapılmış olan bir talep var. Şu anda Dışişleri ile, Genelkurmay'ımızla görüşülüyor. Fakat öyle medyaya yansıdığı kadar da geniş birşey değil. Çok abartılı yazılıyor. Şu kadar F-16 gelecek, bu kadar şu gelecek değil istenen. Daha çok lojistik amaçlı bazı talepler var. Yoksa yerleşik güç sözkonusu değil. Şu anda zaten kalıcı bir güç orada var. Onun dışındakiler ikmalini yapacak sadece.

Başbakanım gazetecilere 'G' tipi cezaevi yapın bari!

* Yeni TCK'nın medya mensuplarına layık gördüğü ağır hapis cezaları... Bu konuda düzeltici hiçbir şey yapmayacaksanız bari bizi, hırsızın, uğursuzun içine atmayın. Gazeteciler için belli bir G tipi bir cezaevi falan yapın... Basın Konseyi'nin de bir randevu talebi olmuş. Yanıt vermemişsiniz...

Yaklaşık 1.5 yıl oldu Ceza Kanunu hazırlık çalışmalarının başlangıcı. Bu arada yasa ile ilgili cemiyetlerden. Basın Konseyi'nden de görüş istendi. Ama ciddi birşey gelmedi. Tam uygulamaya geçerken tepkiniz ortaya çıktı. Şimdi bu yasa uygulamaya girecek. Uygulamada nerede ne gibi aksaklıklar, yanlışlıklar varsa, ki bunlar sadece basınla ilgili olmayacak gerekli düzenlemeler ve düzeltmeler yapılır. Tabii ki Basın Konseyi ile de görüşülür. Adalet Bakanlığı da görüşür, biz de görüşürüz. Gereken ne ise yaparız.

'Paşam mı hocam mı' polemiğine ne dedi?

Padişahlar bile ulemaya 'hocam' der

* Genelkurmay Başkanı ile şahsi ilişkileriniz konusunda çok spekülasyon yapılıyor. Nedir gerçek durum?

Genelkurmay Başkanımla aramda en ufak bir sıkıntım yok.

* Zaten fazla iyi olduğunuz üzerine spekülasyon yapılıyor...

Bundan daha doğal ne olabilir? Ben ülkenin Başbakanı olarak Anayasa'mızda tanımlanan yerim ve yetkim belli, aynı şekilde Genelkurmay Başkanı'mızın yeri ve yetkisi belli. Bunu demokratik çerçeve içerisinde yürütüyoruz. Çanakkale'deki "hocam" hitabının hiç alakası yok. Ben hiçbir şekilde hocam demem Genelkurmay Başkanı'mıza. Orada da Beşir Bey'e hitap ettim. Beşir Bey'e "hocam" derim öteden beri. Genelkurmay Başkanı'mız zaten hanımıyla beraber oradaydı. Ve birlikte gittiler. Birisi kuyuya bir taş atıyor uğraş çıkarabilirsen. İşte kızdığım, üzüldüğüm nokta burası. Ben baştan biliyorsunuz cevap bile vermedim, ki sormadılar da zaten. Ben açıklama yapmaya bile gerek duymadım. Ne zaman ki Paşa'ya bunu sordular, Paşa cevap verdi, sonra bana sordular. Ben başbakanlığımdan önce Beşir Bey'e "hocam" demişim. Şimdi yani bu vasfını alamam ki. Başbakan değil istersen padişah ol! Ne olursan ol, padişahlar bile ulemaya hep "hocam" diye hitap etmiştir.

Cem Uzan'la görüşmem

* Cem Uzan mektupla randevu istemiş?

Bu yolladığı ilk mektup değil, Daha önce de bir kaç kez mektup yolladı, randevu istedi. Ama ben hep ilgili bakanımızın adresini gösterdim, "Ben kendisiyle görüşmem, isterse Abdûllatif Şener veya Kemal Unakıtan le görüşebilir" dedim. Onun asıl muhatabı TMSF ve ilgili bakanlar.

* 1 milyar dolar peşin ödeyecekmiş?

Öyle değil, "ÇEAŞ ve Kepez'i verin, çalıştırıp ödeyeyim" diyor...

* Kemal ve Hakan Uzan'ın Ürdün'de oldukları söyleniyor. İade talebine Ürdün olumsuz yanıt mı verdi?

Kral Abdullah ile hem orada hem de buraya geldiklerinde görüştüm. Uzanların orada yatırımları olduğunu, hatta verdikleri pasaportları kabul ediyor. Ama kendilerinin ülkesinde olduklarını kabul etmiyor.

Kıbrıs oy kaybettirir diye endişe etmem

* Kıbrıs konusunda, 'Kıbrıs'ı sattılar, satıyorlar, Türkiye'nin milli çıkarlarını gözetmiyorlar' eleştirileri gelirse göğüslemekte zorlanırız, bunlar bize oy kaybettirir gibi bir kaygı taşıyor musunuz?

Benim böyle bir kaygım yok. Arkadaşlarımın kimisinde yok mu, var. Benim yok. Ben yaptığımız iş doğru mu ona bakıyorum. Burada tek endişem soydaşlarımızın düşüncesidir. Onlar referandumunda çözüm planına olumlu baktığına göre bizim burada rahat hareket etmemiz lazımdır. İşin açıkçası, Annan Planı bazı bakımlardan Türkler'in aleyhinde olduğu halde buna evet dediler. Bu cömertliği gösterdiler. 17 Nisan'da da K.Kıbrıs'ta yapılacak seçimle yeni bir süreç başlayacak. Bu işi daha hızlandıracaktır.

* Çözüm konusunda umudunuz nasıl? Karamanlis ve Annan ile görüştünüz, izleniminiz nedir?

Karamanlis bu konularda olumlu. Görüşmelerimizde aldığım hava o yönde. İç niyetini tabii bilemem onu zaman gösterir. Papadapulos müzakerelerin başlamasını istiyor ama BM'nin hakemliğini istemiyor. Oysa müzakereler BM'nin hakemliğinde başlayacak. O AB eksenine oturtmaya çalışıyor. Derdi müzakereye baştan galip oturmak. Ama kabul etmeyiz. Onu zaten AB de kabul etmez. AB üyesi ülkelerin hangisiyle görüştüysem, "Hayır BM zemininde olur" diyor. Bir de şu var, bugün artık dünyada KKTC konuşulur oldu. ABD'sinden tutun batı ülkelerine kadar hepsi Başbakanı'nı davet edip, masaya oturttu. ABD gelip gitmeye başladı, İngiltere gelip gitmeye başladı. Geçenlerde bir tanesi "Beni hiçbir şey bağlamaz, ben yatırımı yaparım" dedi. Ben TOBB'a da söylüyorum, "Siz de burada artık yatırımları başlatın" diyorum. Yatırımlar artsın ki, halkın kendine güveni artsın. Oraya yönelik su ve enerji konusunda çalışmamız var. Kuzey Kıbrıs'a su ve enerjiyi ayrıca bağlayacağız. O zaman olay farklı bir noktaya varacak.

* IMF ile stand-by görüşmeleri çok uzamadı mı?

Uzun sürmedi. Öyle şeyler isteniyor ki bazen, o noktadaki sıkıntımız sürüyor. Mesela sosyal güvenlik. Bunların hepsi Meclis'e gönderilecek. Ama hesabımızı kitabımızı da yapalım diyoruz. Bir defa sosyal politikalar noktasında kararlı bir partiyiz. Bu alanda sosyal demokratların önündeyiz. Onun için hastaneleri birleştiriyoruz. Onun için sosyal güvenlik kurumlarını birleştirme çalışması yapıyoruz. Ama IMF diyor ki, bunun maliyeti şudur, budur.. Onlar kendi ülkelerine bakarak değerlendirme yapıyor. Halbuki Türkiye'nin şartları o değil ki. Düşünün 12 milyon kişide Yeşil Kart vardı. Şimdi bu sayı 6 milyon civarına indi, operasyonlarla. Genel sağlık sigortasına geçtiğimiz anda gerçeği daha rahat, bilerek yapma noktasına geleceğiz.

IMF'le eski hataların bedelini ödüyoruz

* IMF beklentisi uzadıkça tedirginlik artıyor..

Diyelim ki şimdi stand-by olmuyor, olacak da, ama farzedin ki olmuyor, Türkiye batacak mı? Biz bu çalışmalarımızı sırf stand-by için yürütmüyoruz ki, stand-by tabii farklılık arzediyor, onu da yapacağız. Ben diyorum ki, ben eğer faiz dışı fazlayı tutturamayacağımı ikinci yarıda göreyim, geçici mizanımız yok mu, o geçici mizanı tutarım ben, yatırımımı 2 katrilyon lira düşürürüm, faiz dışı fazlayı yine yakalarım. "Bunu yapar mısın?" diyorlar. Ne demek, yaparım tabii. Geçen yıl 6 katrilyon yatırım yapmışım, bu sene de 10 hedeflemişim, denge tutmuyorsa 8 yaparım, yine tuttururum. Tabii burada eski hatalar var. Eskiden verilip de tutulmayan sözler var. Şimdi biz onun bedelini ödüyoruz. Sıkıntı o. Ama biz mesela yatırım maliyetleri noktasında önceki iktidarların 10'a yaptığını şu anda 3'e yapıyoruz. Hem kaynakların çarçur edilmesini hem yolsuzluğu önlüyoruz.

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:21

İLGİLİ HABERLER