KAYNAK : Haber Vitrini
Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bugünkü yazısında Başbakan Ecevit'ten intikam duygusu içinde hareket etmemesini istedi.
İşte Özkök'ün yazısı:
Bu intikam duygusu felakete götürür
BİR siyasetçinin en tehlikeli anı, intikam duygularının aklın yerini aldığı andır. Başbakan Bülent Ecevit şimdi işte bu tehlikeli psikolojinin girdabında dönüp duruyor.
İşte size bu psikolojinin iki örneği.
HATIR İMZASI
Dün Maliye Bakanı Sümer Oral, ‘‘mali miladın’’ ertelenmesi konusunu Bakanlar Kurulu'na getirdi.
Seçimler 3 Kasım'da yapılacak.
Dolayısıyla yeni Meclis'in önünde bunu ertelemek için yeterince zaman olmayacak.
Oysa bu kanunun şu kriz ortamında yürürlüğe girmesi Türkiye'den ciddi ölçüde para kaçmasına yol açabilir.
O nedenle İtalya gibi ülkelerde bile bunun tam aksi uygulamalar yapılıyor.
Yani, bugün mantıklı bir insanın bunun aksini düşünmesi mümkün değil.
Hükümet geçmişte bunu üç defa ertelemişti.
Ancak dün DSP'nin tavrında ani bir değişiklik oldu.
DSP adına konuşan Nami Çağan, mali miladın yeniden ertelenmesine karşı çıktı.
Oysa daha önceki erteleme kararlarının altında bakan olarak onun imzası da vardı.
Bakan arkadaşları bunu sorduğunda şu cevabı vermiş:
‘‘Ben geçmişte de karşıydım ama o zaman hatır için imzalamıştım.’’
Geçmişte böyle bir endişe vardıysa, bugün bu neden ortadan kalktı?
Aslında bu endişe bugün yüz kat daha fazla var.
Ama o ‘‘duygu’’, yani başta anlattığım ‘‘intikam psikolojisi’’ Başbakan Ecevit'in bütün ruhunu sarmış vaziyette.
ONLAR BİZİ PARÇALADI
Yani, ‘‘İşadamları bizim partimizi parçaladı, öyleyse bunun bedelini ödesinler’’ duygusu.
Bu cümleyi öyle kafamdan uydurmadım.
Söyleyen DSP'nin önde gelen bakanlarından biri.
Bakanlar Kurulu'nda yemek arası verildiği zaman, bir grup bakana bunları söylüyor.
Söyler misiniz, bu psikoloji ile bir ülkeyi sağlıklı yönetmek mümkün müdür?
İşadamları benim partimi parçaladı diye, ülkeyi yeniden derin bir krize sokacak bu tavır niye...
Seçim ortamı tehlikeli bir popülizmin kapılarını da açıyor.
Bugün yeniden gündeme getirilmek istenen ‘‘İş Güvenliği Yasası’’ işte bu popülizmin ürünü.
Türkiye'de bugün şirketlerin içinde bulunduğu durumun azıcık farkında olanlar, bu kanunun iş güvenliği değil, tam aksine işsizlik getireceğini çok iyi biliyor.
İsteyen gidip DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e sorsun.
Çiller geçen ay Berlin'de Almanya'nın eski Başbakanı Kohl'le görüştü.
Kohl o görüşmede Çiller'e, ‘‘Aman bu iş güvenliği yasasını çıkarmayın. Biz çıkardık, rekabet gücümüzü çok negatif etkiliyor’’ demiş.
Türkiye'de şirketler, ekonomik krizin yaralarını henüz saramadılar.
Şirketlerin bir bölümünün ilk altı aylık bilançoları iyi çıktı.
ŞİRKETLER BATAR
Ama temmuz ayında yeniden iniş başladı.
Böyle bir kriz içinde bu şirketlere bir de altından kalkamayacakları ‘‘iş güvenliği’’ kanunları yüklerseniz, bunlar batar.
Evet, açık açık uyarıyorum.
Bu şirketlerin hepsi batar...
Bu kanunların mutlaka ve mutlaka işverenle işçi temsilcilerinin diyaloğu içinde çözülmesi gerekir.
Geçen yıl işte bu duyguyla üç büyük işçi konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ile masaya oturdu.
Masanın bir tarafında da Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan vardı.
21 Haziran 2001 günü çok güzel bir protokol imzaladılar.
Dokuz profesörden oluşan bir grup oluşturuldu. Bunlar bir kanun taslağı hazırladılar.
ARTIK KAPANSIN
Sonra seçim kararı alınınca bu diyaloğ birden unutuldu. Dokuz profesörün hazırladığı taslak bir yerlere atıldı ve tek taraflı olarak sendikaların etkisiyle hazırlanan kanun Meclis'e getirildi.
Bunun arkasında ne var?
Yoksa yine o ‘‘İşadamları bizi parçaladı, bedelini ödesinler’’ duygusu mu...
Ama size bir şey söyleyeyim. Bu intikam duygusu ile hazırlanan kanunun bedelini sadece işverenler ödemez. Çalışanlar daha fazla öder. Bütün ülke öder.
İşte o nedenle diyorum ki, artık bu Meclis'i kapatın ve bu kötü intikam duygusunun ülkenin geleceğini karartmasına mani olun.
(Hürriyet)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:38