Medya
  • 12.7.2002 23:29

ERTUĞRUL ÖZKÖK, İSMAİL CEM'İ İSTİFA ETMESİ İÇİN TEHDİT ETTİĞİ YAZISINI SABAHA KARŞI NASIL DEĞİŞTİRDİ ?

KAYNAK : Haber Vitrini ANKARA/Tarih : 8 temmuz Pazartesi.Başbakan Ecevit'le görüşen Hüsamettin Özkan, partisinden ve bakanlıktan istifasını açıkladı.Özkan'ın istifasıyla birlikte DSP organize bir şekilde çözülmeye başladı.İstifalar ardı ardına geldi.Ta ki 10 Temmuz gününe kadar.İstifa etmesi beklenen herkes istifa etti, bir kişi hariç.İstifasını vermeyen kişi Dışişleri Bakanı İsmail Cem'di.Cem'in istifa etmemesi hem Özkan'ı, hem istifacı DSP'lileri hem de bu istifaları destekleyen kesimi telaşlandırdı.İşte o günlerde Cem'in Başbakan Ecevit'ten haber beklediği duyulunca ortalık iyice karıştı.Bu karışıklık içerisinde, baştan beri DSP'deki istifaları destekleyen Aydın Doğan grubunun amiral gemisi Hürriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök, köşesinde bir yazı yazarak İsmail Cem'i istifa etmesi için tehdit etti.Özkök'ün yazısı saat 02.00'da gazetenin internet sitesine düştü.Ancak bu yazı sabaha karşı alel acele değiştirildi.Çünkü beklenen etki görülmüş İsmail Cem İstifa kararı vermişti. TARİH : 11 Temmuz. İsmail Cem henüz istifa etmemiş, ayrıca da Ecevit'ten haber bekliyor bir konumda.İstifacılarda bir hayal kırıklığı başlamış, Cem ile yapılan bütün görüşmelerde 'Biraz daha bekleyelim" cevabı alınıyor.İşte bu ortamda Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi'nde 'Daha ne bekliyorsunuz ? ' başlıklı bir yazı yazıyor. Bu yazı gece saat 02.00'da gazetenin internet sitesinde yayınlanıyor. Özkök yazısında istifa etmeyen Cem'i istifa etmesi için adeta tehdit ederek şunları yazıyor :Cem'le konuşan herkesin ortak izlenimi de şuydu:‘‘İsmail Cem tereddütlü...’’Sanki hálá Ecevitler'den bir mesaj bekliyor havası vardı.Oysa Ecevitler'i birazcık tanıyan biri, ailenin ‘‘tam biat’’ dışında bir davranış biçimi kabul etmeyeceğini bilir.Nitekim bu mesajı alan Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina Gürel, dünden itibaren Dışişleri Bakanı gibi konuşmaya başladı.Uzun süredir beklenen ‘‘işaretin’’ geldiği ve yeni ‘‘geçici veliahtın’’ o olduğu her halinden belliydi.Hüsamettin Özkan, liderlik beklentisi olmadığını açık açık ifade ediyor. O nedenle Kemal Derviş ve İsmail Cem'in bu büyük coşkuyu, liderlik tutkusu ile ertelemeye hakları yoktur.Her ikisinin de şunu çok iyi bilmesi gerekir: Türkiye'de artık Ecevit dönemi kapanmıştır.İsmail Cem'in işte bu nedenle tereddüdünü atması zamanı geldi. Atmazsa ne olur? Yaratacağı düş kırıklığı, ‘‘Bermuda Şeytan Üçgeni’’ne dönüşür ve onu da tarihin girdabına gömer." Bu yazılanlar o gece meyvasını verdi ve İsmail Cem'in istifa kararı aldığı haberi geldi.Bu haberin gelmesiyle birlikte de bu yazı sabaha karşı alel acele yayından kaldırıldı.'Daha ne bekliyorsunuz ' başlığı "İkinci adamlar kültürü" olarak değiştirildi.Yazının giriş kısmı aynen korunurken ikinci bölümde Cem'le ilgili tehdit kokan kısım çıkarıldı.Yerine İsmail Cem'i göklere çıkaran bölüm konuldu. ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN 11 TEMMUZ'DA HÜRRİYET'TE YAYINLANAN YAZISI (Birinci yazının yerine konan yazı) İkinci adamlar kültürü TÜRKİYE'de insanların hangi psikoloji içinde olduğunu anlatan en güzel sahne önceki akşam Çırağan Sarayı'nda yaşandı. Eski ABD Başkanı Clinton salona girerken, herkes ayağa kalkıp alkışlamaya başladı. İçeri giren insan Türkiye Cumhurbaşkanı değildi. ÖZVERİ TEMELİ ABD'nin şu anki cumhurbaşkanı da değildi. Eski bir cumhurbaşkanı. Ama salondaki Türkler onu ayakta alkışlıyordu. O insanları dikkatle izledim. Psikolojilerini okumaya çalıştım. Aslında alkışladıkları ‘‘şey’’, siyasi bir profildi. Türkiye'nin başında görmek istedikleri bir siyasetçinin profili. Yani bir özlem alkışıydı bunlar. Hatta şu şaka yapıldı: ‘‘Bu adam boşta. Futbolda nasıl Jupe Derwall'le modern Türk futbolunun temelini attıysak, Clinton'ı da getirip, modern Türk siyasetinin temelini atalım.’’ Önceki akşam Çırağan Sarayı'ndan işte bu duygularla ayrıldık. Herkes Türkiye'nin önünün açılmasını, yepyeni alternatiflerin ortaya çıkmasını bekliyordu. Alternatif dün çıktı. İsmail Cem, Kemal Derviş, Hüsamettin Özkan üçlüsü, 1980'lerin başında Özal'ın ortaya çıkışını andırır bir sürprizle bir araya geldiklerini açıkladılar. Bu yeni oluşumda beni en çok etkileyen taraf nedir sorusunun cevabını eminim en az benim kadar siz de paylaşıyorsunuzdur. Bu oluşumda beni en mutlu eden taraf, ‘‘Özveri’’ oldu. Hem de büyük harflerle yazılmış bir özveri. Düşünün, artık bütün dünyanın tanıdığı bir devlet adamı olan Kemal Derviş, kendi arzusuyla ‘‘Ben ikinci adam olurum’’ diyebiliyor. İktidar duygusunu bu kadar içine sindirmiş, bu kadar mütevazı olabilen bir siyasetçi. ÜÇ TEMEL TAŞ Hüsamettin Özkan, yaptığı çok önemli işe rağmen perde arkasında kalmayı başarabilmiş, siyasette özverinin de çok etkili bir araç olduğunu ispatlamış bir kişilik. Yeni parti, Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş bir ‘‘Siyasi özveri’’ duygusu üzerine inşa ediliyor. Siyasette özveri ender rastlanan bir özelliktir. Öyleyse neden bu özveri? Cevabı basit ve çok inandırıcı: Türkiye'nin önünü açmak için... Yani bu parti, demokratik kültürünü, daha kurulurken yerleştiriyor. SOL DAR GELİR Kurulacak partinin bir başka çok önemli özelliği daha var. Tarihte ilk defa bir parti daha kurulurken, üç temel fonksiyona yüzde yüz uyacak bir liderlik kadrosu ile doğuyor. Genel Başkanı İsmail Cem, dışişleri ve genel siyaset konularında uzman. Kemal Derviş, ekonomi konusunda kendini bütün dünyaya kabul ettirmiş bir uzman. Ve Hüsamettin Özkan, parti teşkilatı, devlet yapısı ve bürokrasi üzerinde uzman bir siyasetçi. Hem sivil kesimle, hem askerlerle çok iyi ilişkisi var. Bu parti daha kurulurken, iktidara geldiği takdirde Türkiye'yi hangi kadro ile yöneteceğini ilan ediyor. Böyle geniş bir perspektife, böyle güçlü bir vizyona sadece ‘‘Sol’’ kelimesi dar gelir. O nedenle ben diyorum ki, bu vizyonu daha geniş bir toplumsal tabana yaymak gerekir. Bu parti, bütün Türkiye'nin partisi olmalı. Bu tamamen benim kişisel görüşüm. Mehmet Ali Bayar, İlhan Kesici, Erkan Mumcu, Ertuğrul Günay, hatta Mehmet Ağar gibi isimler de bu oluşum içinde yer almalı. Bu partinin oluşumu Türkiye'nin siyasi ufkunu alabildiğine açıyor ve merşu alternatifleri çoğaltıyor. Tayyip Erdoğan'ın AKP'sinde çok olumlu gelişmeler var. Erdoğan, geçmişte Necmettin Erbakan'ın yaptığı hataları asla tekrarlamayacağını gösteren somut adımlar atıyor. Daha şu andan itibaren Türkiye'nin en ciddi ve yapıcı alternatiflerinden biri olmaya adaydır. Devlet Bahçeli, seçim atağı ile, kararlı ve ilkeli bir siyasetçi olduğunu bir kere daha göstermiştir. DYP ve ANAP, merkezde ciddi birer alternatif olmaya devam etmektedir. Kısaca Türkiye, hiç beklemediği bir anda, halkını rahatlatacak bir siyasi yelpazeyi oluşturmayı başarmıştır. DEMİREL KLASİĞİ Kim ne derse desin, ben bu durumda Demirel'in siyaset klasiği haline gelen o sözünü hatırlıyorum. Demokrasilerde çareler tükenmez... O nedenle diyorum ki, Türk siyaseti, kendi küllerinden yeniden doğuyor. YAZININ KAYNAĞI: http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,sid~9@nvid~148769,00.asp VE 11 TEMMUZ'DA İSMAİL CEM'İ TEHDİT EDEN ANCAK SABAHA KARŞI KALDIRILAN YAZI (Sabaha karşı yayından kaldırılan tehdit yazısı) Hálá ne bekliyorsunuz TÜRKİYE'de insanların hangi psikoloji içinde olduğunu anlatan en güzel sahne önceki akşam Çırağan Sarayı'nda yaşandı. Eski ABD Başkanı Clinton salona girerken, herkes ayağa kalkıp alkışlamaya başladı. İçeri giren insan Türkiye Cumhurbaşkanı değildi. AYAKTA ALKIŞ ABD'nin şu anki cumhurbaşkanı da değildi. Eski bir cumhurbaşkanı. Ama salondaki Türkler onu ayakta alkışlıyordu. O insanları dikkatle izledim. Psikolojilerini okumaya çalıştım. Aslında alkışladıkları ‘‘şey’’, siyasi bir profildi. Türkiye'nin başında görmek istedikleri bir siyasetçinin profili. Yani bir özlem alkışıydı bunlar. Hatta şu şaka yapıldı: ‘‘Bu adam boşta. Futbolda nasıl Jupe Derwall'le modern Türk futbolunun temelini attıysak, Clinton'ı da getirip, modern Türk siyasetinin temelini atalım.’’ Büyük yemekten hemen önce 30 kadar konuk, ‘‘Bellini’’ salonunda küçük bir kokteyle davet edilmişti. Davetliler arasında en dikkati çeken kesim, bütün dinlerin Türkiye'deki temsilcileriydi. Diyanet İşleri Başkanı, Türkiye'deki Hıristiyan cemaatlerin ruhani liderleri ve Vatikan'ın İstanbul temsilcisi oradaydı. Clinton'dan hemen önce Dışişleri Bakanı İsmail Cem salona girince bütün dikkatler onun üzerine çevrildi. Bir süre dikkatle onu izledim. Konuştuğu hemen herkes ona aynı şeyi soruyordu: ‘‘Hálá ne bekliyorsunuz?’’ CEM TEREDDÜTLÜ Cem'le konuşan herkesin ortak izlenimi de şuydu: ‘‘İsmail Cem tereddütlü...’’ Sanki hálá Ecevitler'den bir mesaj bekliyor havası vardı. Oysa Ecevitler'i birazcık tanıyan biri, ailenin ‘‘tam biat’’ dışında bir davranış biçimi kabul etmeyeceğini bilir. Nitekim bu mesajı alan Başbakan Yardımcısı Şükrü Sina Gürel, dünden itibaren Dışişleri Bakanı gibi konuşmaya başladı. Uzun süredir beklenen ‘‘işaretin’’ geldiği ve yeni ‘‘geçici veliahtın’’ o olduğu her halinden belliydi. Türkiye'de geçen pazartesi gününden beri bir ‘‘umut heyecanı’’ rüzgárı esiyor. Dünyanın en önemli iki reyting kuruluşu, Türkiye'nin notunu düşürüyor, ama piyasa bundan çok etkilenmiyor. SOL DAR GELİR Bunu sadece ‘‘Derviş'in hükümette kalışına’’ bağlamak, halk psikolojisini hiç okumamak anlamına gelir. Piyasaların rahatlamasının tek nedeni, Türkiye'de uzun süreden beri beklenen ‘‘alternatifin doğmakta olduğu’’ umududur. Bu umudun kimlik hanesinde ise üç isim yazılıdır. Kemal Derviş, Hüsamettin Özkan ve İsmail Cem. Bu üç isim etrafında oluşacak harekete, Mehmet Ali Bayar, Erkan Mumcu gibi yeni ve parlak isimlerin de katılması gerekir. Bu hareketi, sadece sol coğrafyayla sınırlı tutmaya çalışmak çok büyük hata olur. Çünkü halktaki coşkunun hudutları, solla sınırlı değil. Türkiye'nin muhafazakár kesimlerinde bile böyle bir harekete karşı sıcak bir bekleyiş vardır. Bu üçlünün bir de büyük şansı var. Hüsamettin Özkan, liderlik beklentisi olmadığını açık açık ifade ediyor. O nedenle Kemal Derviş ve İsmail Cem'in bu büyük coşkuyu, liderlik tutkusu ile ertelemeye hakları yoktur. Bu üçlünün, artık halkta yeni bir düş kırıklığı yaratmaya da hiç hakkı yoktur. Şu andan itibaren kendilerine şunu söylemek istiyorum. Tereddütleri, birçok insanda soru işareti yaratmaya başlamıştır. Bu küçük ‘‘acabalar’’ yarın ‘‘canım bunlar da aynı şeymiş’’ sağanağına dönüşür. Her ikisinin de şunu çok iyi bilmesi gerekir: Türkiye'de artık Ecevit dönemi kapanmıştır. Ecevit çekilse bile, Rahşan Hanım o partinin başından asla ayrılmayacağı için, yeni zihniyetlere ve Türkiye'nin beklediği geniş ufuklu siyasetçilere o partide yer yoktur. O DÖNEM KAPANDI İsmail Cem'in işte bu nedenle tereddüdünü atması zamanı geldi. Atmazsa ne olur? Yaratacağı düş kırıklığı, ‘‘Bermuda Şeytan Üçgeni’’ne dönüşür ve onu da tarihin girdabına gömer. YAZININ KAYNAĞI: http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,sid~9@tarih~2002-07-11-t@nvid~148755,00.asp YAZILARIN KAYNAĞI : dördüncükuvvetmedya Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:25

İLGİLİ HABERLER