Medya
  • 19.12.2004 02:35

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN KAFASINDA YER EDEN FİLM SAHNESİ...

Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'teki yazısı:

BİR gün bana kafanızda kalmış en etkileyici on sahne nedir diye sorsalar, ilk beşe mutlaka onu yerleştiririm.

Çünkü o filmin son sahnesi hep gözümün önünde.

Kafamda en fazla yer etmiş film sahnelerinden biri, Bruce Willis’in ‘Die Hard’ filminin son sahnesidir.

* * *

Bir havaalanı.

Noel’e yakın bir gün.

Her yer kar kaplı.

Ama inanılmaz olaylar oluyor.

Kan gövdeyi götürüyor.

Sonra her şey yatışıyor.

Kötüler cezalandırılıyor, iyiler ise kurtulmanın mutluluğunu yaşıyor.

Uçaklardaki yolcuları kurtaran, kötü adamları cezalandıran Bruce Willis, karısını yanına alıp havaalanından çıkıyor.

Trafik karmakarışık.

Bruce Willis’in suratı darmadağın, her yanı yara bere içinde.

Ama yüzünde mutlu bir ifade var.

Havaalanının o kaotik sesleri yavaş yavaş azalırken, fonda yumuşacık bir şarkı yükselmeye başlıyor.

Bir ‘Christmas song’.

Noel şarkısı.
..

* * *

Hıristiyan dünyasının işte bu iklimini çok seviyorum.

Noel sırasında bu ülkelere yayılan hava bana müsekkin gibi geliyor.

Evlerin ışıklandırılması, kapıların önündeki ağaçların ışıl ışıl yanması, caddelerin ve mağazaların süslenmesi içimde çok güzel duygular yaratıyor.

O nedenle yılbaşında değil; ama Noel öncesi bu kasaba ve köylerden birinde olmayı çok seviyorum.

* * *

Sadece bir imrenme hissi. Niye bizim böyle janjanlı günlerimiz yok diye hayıflanıyorum.

Müslüman yanımın bu duygulara hiç itirazı yok.

O insani iklimi, Hıristiyanlarla paylaşıyor.

Üç hafta kadar önce Londra’daydım.

Bir şey dikkatimi çekti.

Bizim Akmerkez, kesinlikle ünlü Harrods mağazasından daha iyi ışıklandırılmıştı.

İçerideki atmosfer de, Harrods’tan hiç aşağı kalır değildi.

Bu yıl ilk defa evimizi ışıklandırdık.

Öyle göz çıkartacak kadar janjanlı değil.

Sessiz, sade bir ışık çizgisi evimizin her tarafını dolaşıyor.

Akşamları eve girerken, o sade ışıklar bana nedense ‘E.T’ filminde bisikletleriyle ayın önünden geçerek gökyüzüne doğru pedal çeviren çocukları hatırlatıyor.

Bazen düşünüyorum.

Bir Batı özentisi mi?

Ama geldiğim bu yaşta, artık ne kimseden çekinecek bir yanım, ne de saklayacak bir yalanım var.

Olsa söylerim; ama Batı özentisi değil.

Bir insanlık özentisi deyin.

Bir teneffüse çıkma, ne bileyim, gerilmiş duygulara, patlayacak hale gelmiş hançerelere küçük bir paydos gibi bir şey.

Bir ihtiyaç molası...

* * *

Benim yılbaşılarım hep, Noel ağaçlarına dışarıdan bakarak geçti.

Küçüklüğümün İzmir’inde, o çok kısa günlerde Levanten evlerin içine kurulmuş rengárenk ağaçları seyrede seyrede eve dönerdim.

Noel mevsiminde evlerin perdeleri hep açık dururdu.

O zamanlar hep düşünürdüm.

Acaba Noel ağaçları içeriye mi, yoksa dışarıya mı bakar?

Evlerin içindeki o ağaçlar aslında herkesin malı mıdır?

* * *

Bu yıl ilk defa evimizi ışıklandırdık.

Ama o ışıklar sadece yılbaşında değil, Cumhuriyet Bayramı’nda da, Şeker Bayramı’nda da, öteki bayramlarda da yanacak.

Bakarsınız, bazen hiç nedeni yokken de yakarız.

Sırf içimizdeki, sadece bize ait o mahrem bayramları kutlamak için.

Kimsenin bilmediği tek kişilik, iki kişilik mahrem bayramları kutlarız.

* * *

Yarım asrı geçen hayat bize bazı şeyler getirdi, başka bazılarını götürdü.

Artık, şu öyle dermiş, bu şöyle düşünürmüş diye endişelerimiz yok.

Şu özentiymiş, bu özentiymiş diyen, durmadan oramızı buramızı çekiştiren görünmez münekkitleri süpürüp faraşlara doldurduk.

Artık bu evde yalnızız ve daha çok ışığa ihtiyacımız var.

Her yerde ışığa.

Evimizin içinde, dışında, orada burada...


Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:29

İLGİLİ HABERLER