ESKİ HAKEMDEN ŞOK İTİRAFLAR: EN AZ ANLAŞMALI 50 MAÇ YÖNETTİM !..
KAYNAK : Haber Vitrini
İSTANBUL/ Bir zamanların "efsane hakemi" İhsan Türe, 22 yılı 1. Lig olmak üzere 27 yıllık hakemlik yaşamında başına gelen birbirinden ilginç olayları yazdı. Türe’nin anıları ve kendi deyimiyle "itirafları" arasında neler yok ki? Türk ve dünya futbolundan şike örnekleri, kadın pazarlayan yöneticiler, anlaşmalı maçlar, üç büyüklerin baskısı, futbolun seks cennetleri, rüşvetle hakem satın alan
kulüp başkanları, yükte hafif pahada ağır hediyeler, Galatasaray - Fenerbahçe maçında ofsayttan atılan gol, lisan bilmediği için skandallara yol açan, ligin kaderiyle oynayan hakemler... Türe’nin anlattıkları ve itiraflarıyla, yıllardır bilmediğimiz Türk futbolunun içinde dönen dolapları daha yakından tanıma fırsatı bulacağız. Hatta dünya futbolunun da...
Ben müsabakaya giden hakemlerin ev sahibi takım yöneticileriyle yemeğe tek taraflı oturmalarını her zaman sakıncalı bulmuşumdur. İlişkiler açısından insanların birbirlerini yakından tanımaları elbette iyi bir durum. Ancak yemeğini yiyip rakılarını içtikleri takımların tarafını, ertesi günkü müsabakada tutarak, takdirlerini ev sahibi lehine kullanarak aleni şike yapılıyordu. Kulüp yöneticilerinin müsabakayı hangi şart altında olursa olsun lehlerine çevirmek için yapmayacakları dümen yok. Zamanımızda geceledikleri otel faturalarını ev sahibi takım yöneticilerine ödeten hakemler de mevcuttu.
FIFA ve UEFA’da futbolu yönetenler, müsabakaları yöneten hakemlerine, "Hediye olarak kulüp ve federasyonlardan hiçbir şey kabul etmeyeceksiniz, sadece bayrak ve rozetleri karşılıklı birbirlerinize verin" direktiflerini istedikleri kadar yapsınlar, biz hakemler her gittiğimiz müsabakada bileklere takılan altın kol saatlerinden başlayan yükte hafif, pahada ağır hediyelerle donatılırdık. Akşam yemeğini sana yedirmiş, muhtemelen otel faturasını da ödemiş yönetici çok haklı olarak senden takımı lehine neticeye müessir birkaç güzel karar bekleyecek.
Hiç uğruna harcandılar
Şayet o şehre gelen hakem daha önce yönettiği müsabakalarda oturak alemini birkaç kez yaptı ise deplasmana gelen takımın en ufak bir şansı kalır mı acaba? Takımların birbirlerine verdiği "teşvik primleri" neredeyse yasallaştı. Anlaşarak sahaya çıkan takımlar öyle çok ki.. Sadece ben 50’nin üzerinde böyle maç yönettim. Tesisin yok, eğitmenin yok, para yok, zamanın o güzelim topçuları hiç uğruna harcanıp gitti. Futboldan anlamak da neyin nesi... Ülkede parası olan düdüğü çaldı bunca yıl.
TESADÜF ESERİ HAKEM OLDU
İhsan Türe, 1946 yılında Eskişehir’de dünyaya geldi. Hakemliğe 1966’da, bir tesadüf eseri, beden öğretmenliği için Hava Kuvvetleri tarafından gönderildiği Manisa Beden Eğitim ve Savaş Spor Okulu’nda başladı. Hakemliğin ilk yıllarında gösterdiği büyük performansla, üçüncü yıldan itibaren 1969 - 70 sezonunda 1. Türkiye Ligi’nde maç yönetti. Gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında yüzlerce maçta başhakemlik yaptı.
Meslekte 27 yıl
Avrupa’da yönettiği tüm maçlarda tam puan aldı. Yıllarca düşme ve şampiyonluk maçlarına imzasını atan Türe’nin hakemlik yaşamı, fırtınalı ve büyük mücadeleler içinde geçti. 1966 yılı Kasım ayında başlayan hakemlik serüveni, 1993’e kadar aralıksız 27 yıl devam etti. Bu zaman diliminde Türk futboluna gerek A kategori, gerekse FIFA hakemi olarak hizmet etti. 21 sezon 1. Türkiye Ligi’nde düdük çaldı. 14 Türkiye kupası finali yönetti.
Bello’ya Türk lokumu
Galatasaray’ın Romen takımı ile maçını yönetecek olan İtalyan Bello’ya ‘Türk lokumu’ ikram ettik. Bello minnettarlığını göstermek için çok uğraştı ama...
Galatasaray’ın Avrupa kupalarında bir Romen takımı ile maçı vardı. Başkan Alp Yalman bana, "Sayın Türe müsabakayı yönetmeye gelen İtalyan hakem Le Bello sanıyorum sizin tanıdığınız biri, yarın akşam The Marmara Oteli’nde onlara verilecek akşam yemeğine katılır mısınız? Yemekte biz olmayacağız sadece Fransızca bilen Erkan Özerman’la ikiniz olacaksınız" dediği zaman, sayın Yalman’a, "Bunlar sportif memleket meseleleri, memnuniyetle Başkan" dedim. Bello, benim daha birkaç ay evvel İsviçre’deki UEFA seminerinde tanıdığım ve iyi arkadaşlık yaptığım hakemdi.
Saati çok beğenmişti
The Marmara Oteli’ndeki karşılaşmamızda iki kardeş gibi sarmaş dolaş olduk. Otelin en üst katında Boğaz’ı tepeden gören muhteşem manzaraya bakarak mum ışığı altında ve romantik müzik eşliğinde yemek başladı. Bello, sol cebinden muhteşem bir saat çıkartarak bana gösteriyor, "Türe Galatasaray kulübü belli ki çok zengin, yardımcılarımın odasına da bu saatlerden birer tane konmuş. Şahsen ben çok memnun oldum" diyor. Saati eliyle okşayarak yine cebine atıyor. Ben de, "Galatarasay’ın hakemlere bu hediyesi ile yaptığı ağırlama, İtalyan takımlarının yaptıklarının yanında son derece sönük kalır" dediğimde, karşılıklı göz kırparak gülüşüyoruz.
Sen kızları hazır bil
Bu arada Bello’yu Galatasaray adına boyuna dolduruyorum. Galatasaray’da 8 milli oyuncunun oynadığını, yabancı oyuncularının da milli oyuncular olduğunu, işinin zor olmadığını ve Galatasaray’ın rahatça turu geçeceğini söylüyorum. Bello, içtiği şaraptan ve Boğaz manzarasından fazlasıyla etkilenmiş olacak ki, "Bu akşam bir Türk dilberiyle mutlaka yatmalıyım arkadaş" diye tutturmaz mı... Bana da takılarak, "İtalya’ya maç yönetmeye geldiğinde senin koynuna genç kızları atacağım" diye konuşurken, ben Özerman’ı göstererek, "Virtüöz o" diyorum. Bello ile Özerman hemen konuşmaya başlıyorlar.
İki oyuncu attı ama...
10 gün sonra dedikodu gazetelerinin yazdığına göre bayan sanatçılardan biri o gece hakem Bello’ya Türkçe öğretmenliği yapmış! Ertesi gün Ali Sami Yen Stadı’nın hakem soyunma odasındayız. Bello beraber olduğu afet için Türkçe bir kelime öğrenmiş. Damağını şaklatarak ikide bir, "Lokum lokum" diye tekrarlıyordu. Sonra müsabaka başladı ve Romen takımı birinci dakikada gol atmadı mı? Bello’yu izlemeye başladım. Tüm kararları Galatasaray lehine, rakip takımdan bir oyuncu attı, daha sonra kaleciyi de atarak, rakibi 9 kişi bıraktı. Ne var ki Romen takımı yine de Galatasaray’ı kupa dışı bıraktı. Müsabakadan sonra Bello’yu Romenlerden kaçırdık.
Futbolu siyasiler bu hale getirdi
Ülke politikacıları, oy uğruna yapmadıklarını bırakmadılar futbolumuza. Ülke futbolu o günlerde ilerleyemediyse, berbat ve yeteneksiz siyasilerin futbolumuzu kullanmalarındandır. Uyanık kulüp yöneticileri ve politikacılar, MHK’ye yerleştirdikleri adamlarını istedikleri gibi kullandılar sezonlar boyunca. Tabii bağıracaktı taraftarlar tribünlerden "satılmışlar" diye bize, hemen her müsabakada olay çıkarıp dövdüler hakemleri bolca. Anadolu’nun bir kentinde müsabaka sonunda dövülen hakemin yüzüne işemişlerdi. Gazetede olay arkadan görüntülenmiş. Asıl yüzüne işenerek, dövülecek kişiler bizleri bu şekilde yönetenlerdi. Bizi el altından satmadıkları ne malumdu...
Şike mikrobunu Yugo’lar yaydı
Yugoslavya’nın kalitesiz futbolcularının o tarihlerde bolca Türkiye’ye gelmesi futbolumuzun en önemli düşüş nedenlerinden biri... Futbolumuza 1980’li yılların hemen başında gelerek şike illetini ülke çapında yayanların da başındaydılar. Şike illetiyle teşvik primi Yugo’lar gelmeden önce yok muydu? Elbette vardı, ancak onların gelmesiyle tavan yaptı. 400’ün üzerinde Yugoslav futbolcu, Güney Amerika’dan başlayarak Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok takımda oynuyordu. En pahalı ve kalitelileri Batı Avrupa’da, en kalitesiz yaşlı ve sakatlar da Türkiye’de top koşturuyordu.
(Milliyet)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 15:50