Yaşam
  • 20.2.2005 11:29

EVLİLİKLERDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN YILLAR

Çünkü aşk dediğimiz şey bir uyarıcıdan ibaret. Ve tabii ki etkisi de bir süre sonra geçiyor. Araştırmalara göre ideal eş bulunduğunda beyin cinsel çekim ve coşkuyu sağlayan pek çok madde salgılıyor. Ama üçüncü yıldan sonra salgılama giderek azalıyor. Bu yüzden ayrılma ve boşanmalar en yoğun üçüncü yılın sonunda oluyor. Çocuğun doğumu ise bu süreyi ancak 4 yıl daha uzatıyor 20/2/2005 İlk görüşte aşk... Bir yastıkta kocamak... Birbiri için yaratılmış olmak... Hepsi yalan! Bütün hikâye, biraz psikoloji, biraz kimya. Aşk dediğimiz duygu bir uyarıcıdan ibaret... Ve tabii ki etkisi bir süre sonra geçiyor. Nasıl mı? Psikolog Emre Konuk, ''''Araştırmalara göre ideal eş bulunduğunda beyin doğal amfetaminler de dahil olmak üzere pek çok madde salgılıyor ve üçüncü yıldan sonra salgılama giderek azalıyor'''' diyor. Yani beyin sizi eskisi kadar heyecanlandırmıyor. Bu yüzden ayrılmalar ve boşanmalar en çok üçüncü yılın sonunda oluyor. Bir bakıyorsunuz amfetamin eksik. Nerede o sevdiğiniz eş? Çözüm, hemen çocuk yapmak! Hadi bir dört yıl da böyle gidiyor. İşte bu noktada kopuş başlıyor. Çiftler ya boşanıyor ya da ''''Eyvallah, paşa paşa bu işi sürdürürüm'''' diyenler devam ediyor... Evliliği kendi haline bırakırsan yürümez * Bir evliliğin kötü gideceğini önceden görebilir miyiz? Bizim de yanıtını aradığımız bir soru bu. Çünkü herhangi bir sorun terapiste yansıdığı zaman bayağı zorlaşmış oluyor. Aşılamaz demiyeyim ama aşılması çok güç hale geliyor. Özellikle karı koca ilişkilerinde... Eşler uzun yıllar problemli bir halde yaşıyorlar. Zihinleri ona göre biçimleniyor. Bu yüzden evliliklerde ilişkiyi toparlamak diğer psikolojik sorunlarda başarılı olmak kadar kolay değil. Bu sorundan yola çıkarak birkaç sene önce bir pilot çalışma yaptık. Orada baktığımız şeyler şunlar. Birincisi ''''İyi giden evliliklerle kötü giden evlilikler arasında kişilik özellikleri açısından ne fark var?'''' İkincisi de evlenen insanın tarihi. Yani geçmişinde neler olduğu... Çünkü bunları olduğu gibi ilişkilerine yansıtıyor insanlar. Bunların içinde de en önemlisi geçmişinde travmatik olaylar var mı? * Travmatik olaylarda en belirleyici olan ne? İlk akla gelen taciz. Buna maruz kalmak veya şahit olmak. Sonra evde şiddet var mı? Böyle bir travma geçirildiyse izleri kalabiliyor. Veya daha soft bir travma ama yine de hasar doğurabiliyor; terk edilme. Mesela geçmiş yıllara baktığınız zaman, Almanya''ya çalışmak için giden ailelerin çocuklarını anneanne ya da babaanneye bırakmaları gibi... Eğer çocuk alması gereken ilgiyi, şefkati alıyorsa tabii ki problem çıkmıyor. Ama şartlar bazen o kadar kötü oluyor ki bu sevgi verilemiyor çocuğa. Ve bu durum travmatik sonuçlar doğurabiliyor. Kişi sonraki yıllar bunu ilişkisine yansıtabiliyor. Bir başka risk grubu da şu: Evlilik öyle birşey ki kendi haline bıraktığın vakit kötüye gider. Bir kere evlilik ortam açısından son derece riskli. Özellikle belli bir geçmiş ve belli alışkanlıklarla girdiğiniz zaman, ev bunları daha kötü hale getiren bir yer oluyor. Ev öyle lunapark gibi bir yer değil. Son derece özen gösterilmesi gereken bir yer. Lunaparka eğlenmek için gidersin. Ama bir saat eğlenirsin, iki saat eğlenirsin, 15 gün kalamazsın. Orası bile sıkıcı hale gelir. * Ama çoğu insan lunaparktaki gibi bir hayat kuracağını düşündüğü için evleniyor... Evet. Önemli hatalardan biri de bu. Gençler evlenecekleri zaman gereken kriterlere bakmıyorlar. Bir kontrol listesi var. ''Ben onu çok seviyorum, o beni çok seviyor, aşığım, tamam'' deniyor. Yeni yeni bu dil de değişiyor aslında. ''Elektriğimiz tuttu, bana pozitif enerji veriyor, hiç negatif enerji almıyorum'' deniyor. Oğlan kıza kavuşamaz aşk olur * Bu dönem ne kadar sürüyor? Yani aşkın ömrü üç yıldır deniyor doğru mu? Bu enerji faslı çabuk bitiyor. Bu kadarıyla evliliğe gittiğiniz zaman çok kısa... Aşk extacy almış gibi bir süreç çünkü. Ertesi günü yok, bunun gibi birşey. Normal ve doğal bir süreç değil. Hormonların aktivitasyonu vs. Böyle bir durum 30 sene yaşanamaz. Aşık olan kişilerin davranışlarım listelediğiniz zaman normal bir hal olmadığını görürsünüz. Telefon etti mi, etmedi mi? Aklınızda hep o. Günde iki kere arıyorsunuz. ''''Nasılsın sevgilim?'''' diyorsunuz. Sonra yine arıyorsunuz. * Aşıkken insan çok konuşmak istiyor. Doğal değil mi? Tabii ki... İnsanlar aşık oluyor sonra da evleniyor. Bu doğal bir süreç. Aşık olduğum adamla evlenmeliyim, böyle düşünülüyor. * Çünkü sürekli arama isteğinin yıllarca süreceği düşünülüyor... Aynen öyle. Böyle bir niyetle evliliğe gidiyorsunuz. Ama işte o noktada sadece aşk, sevgi, cazibe ve pozitif enerji, bütün bunlara bakıldığı zaman evlilikte ciddi problemler yaşanıyor. Çünkü ev böyle değil. Eve girdiğin zaman bu rüya büyük ölçüde bitiyor. * Nasıl bitiyor? Bunu en güzel Aşık Veysel söylemiş. Aşk nedir demişler. ''''Oğlan kıza kavuşamaz aşk olur'''' demiş. O kadar! Kavuşunca duyguların şekli, anlamı değişiyor çünkü. Demek istediğim gençler evlenme projesini gündeme getirdiklerinde başka kriterleri mutlaka gündeme getirmeliler. ''Birbirimizi çok seviyoruz, o yüzden evleniyoruz'' derlerse bu evlilik ciddi risk altında demektir. Aşk iyi bir evliliği maalesef garanti etmiyor. 25 senedir terapiyle uğraşıyorum. Ne büyük aşkların birinci ayında eşlerin birbirinin gırtlağına sarıldığını gördüm. Dolayısıyla insanlar biz bir aile oluşturacağız dedikleri zaman, bakmaları gereken kriterlerin belirlenmesi gerekiyor. Hiç şakası yok. Beraber yaşayacağınız insanın tarihini, nasıl bir aileden geldiğini iyi görmeniz gerekiyor. Evlenmeden önce 36 kere düşünün * Diyelim ki gördüm... O zaman da 36 kere düşünmeniz gerekiyor. Veya o ilişkinin başında o sorunları aşmak için adım atmak gerekiyor. Çünkü bunlar ilişkiye yansıyor. Mesela, karşındaki insanın çok sinirli olduğunu görüyorsun. Veya kriz anlarında kendini kaybettiğini... Diyelim ki bir yönetici işe adam alacak. Neye bakar? İş adabına bakar. Ama önce baktığı şey insanın geçmişinde bu işi yapabildiğine dair işaret var mı? Yani geçmiş performansına bakar. Geçmiş performansında bu işi iyi yapmış mı? Bir insanın gelecekte ne yapacağını görmek için geçmişte ne yaptığına bakmak gerekiyor. Koca alırken de aynı mantık hiç değişmiyor. En sağlıklısı görücü usulüyle evlilik! * Evlilik sadece aşka, sevgiye dayanmamalı diyorsunuz... Üç sene sonra boşanırım diye evlenmiyor kimse... 30 yıllık, 40 yıllık bir proje bu. Sevgi var mı, saygı var mı, cinsellik var mı? Beraber olmaya karar verdiğiniz kişiyi çekici buluyor musunuz, ona aşık olmak dışında karakteriyle ilgili değer verdiğiniz en az birkaç özelliği var mı? Mesela, çok dürüst, çok anlayışlı, çok iyi gibi... Ama gençler bunlara bakmıyor. * Eskiden bakılıyor muydu? Görücü usulüyle yapılan evliliklerde anne-babalar çok iyi piyasa araştırması yapıyor. Çünkü bin senelik imbikten geçmiş bir tecrübeyle nereye bakacaklarını iyi biliyorlar. Son baktıkları yer de hamam. Güzelce yıkanılır o arada kıza bakılır. Akarı kokarı var mı? Oğula da rapor verilir. Ama oraya gelene kadar ailesi bakılanlar çok başkadır. Nasıl bir aile? İtibarı var mı, çocuklarını nasıl yetiştirdiler, evde şiddet var mı, parasal durumları iyi mi, bakkal çakkal haklarında ne düşünüyor? Yani evliliğe hazırlık süreci çok önemli. Ama bizde evliliğe hazırlık sürecinden anlaşılan şey düğün hazırlığı. Yani gelinlik, kuaför, ne takı takacağım, düğünü nerede yapalım, kaç kişi çağıralım... radikal Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:08

İLGİLİ HABERLER