KAYNAK : Haber Vitrini
Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç takma adıyla yazan Fehmi Koru, üç gündür AK Parti ile Doğan Grubu'nu karşı karşıya getiren Tayip Erdoğan’ın batık banka patronlarıyla görüşmesini manşete taşıyan Hürriyet Gazetesi’ne hak verdi: ''Tayyip Erdoğan'ın Bozuyük'te üç eski banka sahibiyle görüşmesini, Doğan Grubu'nun diğer gazeteleriyle birlikte Hürriyet'in de manşetine taşıyan Ertuğrul Özkök haklı; böyle bir buluşma, özellikle seçime gidilen günümüz ortamında, manşetlik haberdir... O dört kişinin biraraya gelmesinde mahzurlu bir yön var idiyse, onu düşünmesi gereken gazete yöneticisi değildir...''
KIVANÇ'IN YAZISI:
Hakkı teslim edeyim de...
En başta söyleyeyim: Ertuğrul Özkök'e hak veriyorum. BDDK tarafından el konulmuş üç bankanın eski sahipleriyle ülkenin iktidara en yakın partisinin lideri bir araya gelir de hangi gazeteci bu 'haberi' görmezden gelebilir? İlk ben duysaydım, hiç kuşkunuz olmasın, herkesten önce buluşmayı burada okurdunuz...
Doğru haberin yanlışı olmaz, haber olan olayın yanlışı olur...
Bu satırları okuyan sizlerin bir partiye eğiliminiz mutlaka vardır, benim de var... Tuttuğunuz/ oy verdiğiniz partiye zarar gelmesini istemeyeceğinizden de eminim. Siz okurlarla biz gazetecileri ayıran nokta da burası işte: Oy verdiğim partinin yanlışını gördüğüm zaman, zarar vereceğini bilsem de, yazmak zorundayım ben...
Geçen hafta, Başkent Kulisi programına konuk olarak kimi çıkaracağımızı konuşurken, İlnur Çevik, teklif ettiğim isme, "O aday" diye karşı çıktı; beraber kararlaştırdığımız bir ilkeyi hatırlatıyordu bana. Yakasına parti rozeti takmış biri, Başkent Kulisi gibi politikayı her türlü parti bağlantısından uzak tartıştıran bir programa katılamaz, katılmamalı...
Doğan Medya Grubu, epeydir, bu ilkeyi uyguluyor. Bir yazar aday olduğunda köşesini bırakacağını biliyor; parti yönetimine giren de "Ya parti, ya köşe?" tercihiyle karşı karşıya bırakılıyor. Tercihini "Parti" diye kullanan yarım düzine ismi ezberden sayabilirim; bir yazarın da "Gazete" tercihinde bulunduğunu biliyorum.
Medya etiği konusunda titiz Amerika'da, politika yazanların parti bağlantısı olmaması beklenir. "Brill's Content" adlı medya dergisi, yayın yönetmeninin son seçimde bir partiye bağış yaptığını daha ilk sayısında açıklamıştı. Düşünün, adam, partiye sadece 1000 (bin) dolar teberruda bulunmuş... Politika dışı yazan biri, politik konulara girdiğinde, -varsa- parti ilişkisini açıklamak zorunda hisseder kendini...
Geçen seçimlerden birinde, bir siyasi parti lideriyle birlikte çıktığımız yurt gezisi dönüşü, şimdi gazete yönetmeni olan bir meslektaş, oyumu o liderin partisine vereceğimi söylediğimde çok şaşırmıştı. "Daha önceki seçimde de ona vermiştim" dediğimde şaşkınlığı daha da büyüdü. Maceralı bir uçak yolculuğu sonunda Ankara'ya indiğimizde, yemedi içmedi, benim tercihimi o lidere de duyurdu... Liderin bana verdiği tepkiyi hiç unutamam: "Sen de bayağı derin takiye yapmışsın kardeşim..."
Oysa yaptığım 'takiye' filân değil, bir yazarın 'partizan' damgası yemesini engelleyen o hassas çizgiye sadakat... Sandık konduğunda gider oyumu kullanırım; ama sütunumu bir partinin emrine asla vermem... "Efendim, bu bir mücadele, herkes safını belirlemeli" türü lâflara karnım tok... Bir gün politikaya atılmaya karar verirsem mücadelemi yakamda parti rozetiyle yaparım; benim uğraş alanım farklı. Sorumluluğum bir partiye değil, doğrudan okuyuculara...
Son seçimde, Cavit Çağlar Fazilet Partisi'nden aday olmak istemiş, Necmettin Erbakan'la görüşerek gereken sözü almıştı. Ben olaydan son aşamasında haberdar oldum ve buraya taşıdım... İlk önce bir şaşkınlık, bir inanmazlık hâkim oldu FP çevrelerine; kısa süre sonra listeler açıklandığında, "Yazdığın doğru değilmiş" diyen okurlar çıktı... O aralar görüştüğüm Cavit Bey, "İyi ki yazdın da aday olmadım" diyecekti bana; meğer annesi bile FP adaylığına karşı çıkmış... Bir başka teşekkürü de, pazarlıktan haberdar olan ve partisinin imajının bu 'transfer' ile zedeleneceği endişesini taşıyan bir FP önderinden almıştım...
Tayyip Erdoğan'ın Bozuyük'te üç eski banka sahibiyle görüşmesini, Doğan Grubu'nun diğer gazeteleriyle birlikte Hürriyet'in de manşetine taşıyan Ertuğrul Özkök haklı; böyle bir buluşma, özellikle seçime gidilen günümüz ortamında, manşetlik haberdir... O dört kişinin biraraya gelmesinde mahzurlu bir yön var idiyse, onu düşünmesi gereken gazete yöneticisi değildir...
Ben size samimi bir hissimi yansıtayım mı? Doğan Grubu gazeteleri başka şartlarda konunun üzerine gitmeyebilirlerdi. Gitmelerinin sebebi, o üç kişiden ikisiyle Aydın Doğan arasında müthiş bir mücadelenin varlığı... Aydın Bey, Mehmet Emin Karamehmet ile kanlı bıçaklı; kendisiyle yapılan röportajlarda "Onun işi bitti" diyecek kadar... Halis Toprak ise, başına gelenlerden suçladığı Aydın Doğan'ı neredeyse 'yazar' yapacak... Akşam gazetesinin Halis Toprak'la mülâkatına, Aydın Bey, rakip Karamehmet Grubu'nun yayın organı olmasına bakmadan, yine aynı gazetede cevap verdi...
Kavga sadece geçmişe dönük de değil. Aydın Doğan, Özelleştirme İdaresi'nden İş Bankası' ile ortaklaşa satın aldığı Petrol Ofisi AŞ'yi (POAŞ) Doğan Holding bünyesine katmak istiyor. Gerçekleşirse Türkiye'nin en büyük şirket evliliği olacak bu. Ancak, birleşmenin, taraflardan birisi aşırı borçlu olduğu için, çok ortaklı diğer tarafın aleyhine olacağına dair yayınlar yapılıyor... Nerede mi? Akşam'da tabii...
Hürriyet de 'banka hortumlama' konusunda ancak şimdilerde duyarlı hale geldi. Burada dile getirdiğimiz itirazlara cevabı Hürriyet'ten alıyorduk bir zamanlar; her gözaltına alınan banka patronuna "Hortumcu" denmesine karşı çıkanlar arasında Ertuğrul Özkök'ün de bulunduğunu hatırlar gibiyim... Belki de, 'yayın ilkeleri' yeniden devreye sokulduktan sonra tavır değiştirmiştir...
Neyse. Gazetesinin manşetine sahip çıkan Ertuğrul Özkök bu defa haklı.
(Yeni Şafak)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:20