Medya
  • 2.1.2003 12:40

FEHMİ KORU, NAZLI ILICAK'SIZ İLK GÜNÜ YAZDI...

NAZLI ILICAK'SIZ İLK GÜN Kendisinin bile aklından geçirdiğini sanmadığım bir soru, Nazlı Ilıcak'la her karşılaşmamızın onuncu dakikasında zihnime üşüşür: "Gazete patronu Kemal Ilıcak eşine yazma imkânı sağlamasaydı, Türkiye'nin yakın siyasi tarihi bugünkünden ne kadar farklı olurdu?" Bu soruda, "Siyasi hayatın Nazlı Ilıcak'sız mutlaka değişik olacağı" peşin kabulü yatıyor. Benim kanaatim, Nazlı Hanım'ın her zaman siyasetin en orta noktasında varolmasının olayların gidişini etkilediğidir. Sorum, onun varlığının, olayların gelişmesini ne kadar etkilediğiyle ilgili... 12 Eylül sonrasının siyasi yasaklı lideri Süleyman Demirel'in, Zincirbozan'daki sürgün günlerinde moralini yüksek tutmasında, Nazlı Ilıcak'tan aldığı mektupların da etkisi muhakkak vardı. Yıldızının bir türlü barışmadığı Turgut Özal'ı bir tarafa bırakırsak, Nazlı Ilıcak, sağda (hatta kimi zaman solda) politika yapan ve bir yerlere gelen (bazen gelemeyen) hemen herkes üzerinde etkili biri olabildi. 1990 öncesinde, yalısının kapılarını, 'istikbal vaat eden' genç politikacıları İstanbul'un kremasına takdim için ardına kadar açık tuttuğunu duyardım. Nicesi, o yalıda geçirdiği bir gecenin heyecanıyla kendisini 'başbakan' veya 'bakan' olarak görmüştür; pır pır atan yüreklerinin yakın tanığıyım. Son beş-altı yıldır da, Nazlı Ilıcak, Çengelköy'deki villasını politikanın merkezi haline getirdi. 28 Şubat'a gidilirken ve süreç içerisinde, o villa, teşbihte hata olmasın, 1789 Fransız İhtilâli Meclisi gibiydi. Demokrasi buluşmalarının başlarında, katılanların herbiri, mesleki açıdan zirve sayılabilecek durumdaydılar; 28 Şubat süreciyle birlikte 'villa konukları' üzerinde sam yeli esmeye başladı. Gazeteciler büyük gazetelerdeki sütunlarını kaybetmeye, siyasetçiler gözden düşmeye (Hasan Celal Güzel örneğinde yaşandığı gibi, cezaevlerine düşmeye) başladılar. Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller gibi siyasilerin çıkışlarını da inişlerini de Nazlı Ilıcak'ın villasında gözlemledik. Başlarda çok sayıda işadamı ilgi gösterirken, sonlara doğru işadamlarını bir tek Besim Tibuk temsil etmeye başladı... Nazlı Ilıcak kadar evi, işi, eşi ve ailesini sevdiklerinin dünyasının bir parçası haline dönüştürmeyi başarmış bir başka kişilik tanımıyorum. Hergün yeni bir şeyler öğrenmeye, yeni biriyle tanışmaya, yeni deneyimlere açılmaya çaba gösteren başka birini de bilmiyorum. Tercüman gazetesinin tepesinde yazan, "Dünya her sabah yeniden kurulur, hergün yeni bir başlangıçtır" sloganı, bence, Nazlı Ilıcak'ı tarif eder gibidir... Uzun yıllar evinin konuğu oldum. Bir çok politikacıyı politikadan en yalıtılmış halleriyle o evde gördüm. Bir çok politika dışı şahsiyeti de 'politikaya dönük' yüzleriyle o evde tanıdım. "Bunlar birbirlerini tanırlar mı, aynı masa etrafında biraraya gelirler mi?" hayretini vereceğiniz nice farklı kişiliği aynı dâvette buluşturmayı başamış bir evsahibesidir Nazlı Hanım... 28 Şubat onu her zamankinden daha fazla biledi. Sağın en merkezinde bulunduğu halde RP'ye destek vermesine, FP'den milletvekili seçilmesine yol açan o süreçtir. 27 Mayıs'ta babası Muammer Çavuşoğlu'nu Yassıada'ya sürükleyen ve 12 Eylül sonrası Süleyman Demirel'i Zincirbozan'a gönderen rüzgârın Necmettin Erbakan'ı siyasi yasaklı kıldığını ilk onun görmesine şaşmamak gerek. Lâik ve demokrat kimliğine rağmen, kendisi de, 'siyasi yasaklı' damgasını yiyebildi... Süreç sadece medya ve politikanın merkezinden çevreye savurmakla kalmadı onu, ailesini de darmadağın etti. Akşam'ın kapıları yüzüne kapandığında kendisi Yeni Şafak'ta yazabildi, FP'den milletvekili seçilebildi; ancak oğlu Mehmet Ali ile kızı Aslı için Türkiye'yi barınılamaz hale getirdi aynı süreç... "28 Şubat bitti" diyebilmesi için, Ilıcak Ailesi'nin yeniden İstanbul'da buluşması gerekiyor... Dün, Yeni Şafak okurlarına veda yazısını sizinle birlikte okuduğumda, bir yandan onunla aynı gazetede yazma bahtiyarlığını kaybettiğim için üzülürken, bir yandan da geleceğe daha umutla bakmamızı getirecek bir gelişme olarak gördüm bu yeni durumu. Mehmet Ali Ilıcak yeniden Türkiye'ye geliyor ve baba mesleğine dönerek yeni bir gazete projesini hayata geçiriyor. Kemal Ilıcak'tan naklettiği, "Tercüman'ın misyonunu oğlumuza sen geçireceksin" tavsiyesinin nihayet yerine gelecek olması, Nazlı Ilıcak için bir aile geleneğinin canlandırılması sayılabilir; bizim için ise Türkiye'de işlerin 'normalleşmeye' başlaması anlamını taşıyor... Kendini sürekli yenileyenlerin ilk sırasına konulacak isimdir Nazlı Ilıcak. Başkaları 'kırılma-eğilme' ekseninde sadece 'eğilmeye' kadar kendilerine izin verirken, o, kırılmayı göze alabilmiştir. Patronu olduğu gazetelerde yazarken de, Yeni Şafak'tayken de ufak çıkar hesaplarından kendini uzak tutabilmiştir... M. Ali Ilıcak'ın çıkaracağı yeni gazetenin omurgasını Nazlı Ilıcak'ın teşkil edecek olması bir şans... Onun ayrılması bu gazetenin ilk ciddi kaybı değil; Nazlı Ilıcak'tan önce de sevdiğimiz, gazeteye değer katan başka dostlarımız kendilerine özgü sebeplerle yollarını ayırdı. Her ayrılan gazeteyi ve okurlarını öksüzleştirir, mahzun hale getirir. Nazlı Ilıcak'ın boşluğunu her zaman hissedeceğiz, hissedeceksiniz... Ben eksildiğimi daha şimdiden hissetmeye başladım bile... (FEHMİ KORU/ YENİ ŞAFAK) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:03

İLGİLİ HABERLER