Medya
  • 11.3.2003 12:09

FEHMİ KORU'YU AK PARTİ'LİLER Mİ, YOKSA CHP'LİLER Mİ TAKİP EDİYOR?

SORUMLUYU TAKDİMİMDİR ''ABD hükümet tezkeresinin TBMM'de takılmasının sorumlusunu buldu'' diyor gazete. Günlerdir ben de 'sorumlu' aradığım için meraktan ölüyordum; bu girişi okuyunca, ''Nihayet'' diye bağırmışım. Küçük puntoları zor seçen gözlerim, gazetenin, 'sorumlu' olarak beni ilân ettiğini görünce dehşetten faltaşı gibi açıldı. Evet, dünyayı uğraştıran iki haftanın sorumlusu benmişim. Hürriyet böyle diyor... Geçen akşam, bir televizyon programında yan yana oturduğumuz bir meslektaş, reklâm arasında, ''İskele/Sancak programında, 'Bu iş bir hafta daha geciksin, savaş çıkmaz' demiştiniz, ne oldu?'' diye çıkıştı. Belli ki, gelişmelerden o da beni sorumlu biliyor. Gülerek, ''Yoksa haberim olmadan savaş çıktı mı?'' diye sorusuna mukabele ettim... TBMM tezkereye ''Hayır'' cevabını verdikten sonra Washington'daki 'savaş lobisi'nin işi çok zorlaştı. BM Güvenlik Konseyi'nden karar çıkartmak zorundalar; ancak Türkiye'den cesaret alan üye ülkeler, ABD adına yürütülen ikna çalışmalarına, kendilerine değişik rüşvetler teklif edilmesine rağmen, olumsuz tavırla mukabele ediyorlar. Bugüne kadar 'veto' hakkını hiç kullanmamış üç ülke ilk defa ellerindeki veto kartını Washington'un suratına tuttular. Fransa dışişleri bakanı, sözünün geçeceği Güvenlik Konseyi üyesi ülkeleri tek tek ziyaret etmekte... Washington, TBMM'nin reddi yüzünden, BM'deki oylamada da tersyüz edileceğini anladığı için, yeniden Ankara üzerinde yoğunlaşıyor. Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlenecek olmasını 'tezkere' için bir çıkış yolu imiş gibi göstermeye çalışıyor Amerikan basını... Güvenlik Konseyi üyeleri üzerinde, ''Görüyorsunuz, Türkiye bizimle; siz onay vermeseniz de biz bu savaşı Türkiye ile birlikte yürüteceğiz'' baskısı uygulanıyor. Oradan bir ''Evet'' kararı çıkarsa, bu defa Türkiye'ye ''Haydi artık'' diyecek 'savaş lobisi'... İşi orada da zor, burada da... Bütün bu gelişmelerde benim rolüm minnacık... Satışı henüz bu hafta 100 binin üzerine çıkan bir gazetede yazıyor, haftada bir 'Başkent Kulisi' programına çıkıyorum. Şu sıralarda ekranlarda fazlaca görünmem benim tercihim değil; ancak her iki dâvetten birine icabet ediyorum... Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'a ulaşamayanlar, ''Sizin arkadaşlarınız, şu görüşlerimizi iletiverin'' diye 'savaş karşıtı' mesajlar göndermiyorlar mı, müthiş hoşuma gidiyor. Okuyunca, mesaj sahiplerinin, beni, devletin en tepe noktasındakilerle her gün al takke ver külâh zannettiklerini anlıyorum. Baksanıza, Hürriyet bile o görüşte... Hürriyet'te ve diğer gazetelerde yönetici konumundaki arkadaşları anlamıyor değilim. Tansu Çiller'in henüz ekonomiden sorumlu devlet bakanı olduğu dönemde, yani 1993 öncesi, hazırladığı tv programına çıktığım bir meslektaşın tavrını hatırlıyorum sözgelimi... Program sonrası, hem de ilk adıyla hitap ederek, Tansu Çiller'in başbakanı Süleyman Demirel ile samimileşmesini tavsiye etmişti. ''Turgut Bey de öyle yapmıştı, sonucu görüyorsun, bugün cumhurbaşkanı'' diyerek... Herhalde, benim de, kendileriyle bir araya geldiğimde, tanıdığım siyasetçilere benzer akıllar verdiğimi sanıyorlar. Savaş lobisinin çılgınlığını engellemek için kalem sallıyorum, çağrıldığımda görüşlerimi ekrandan ifade ediyorum ya, benzer görüşlerimi arkadaşım siyasetçilerin kulaklarına da üflediğimi düşünüyorlar... Yeni Şafak yazarları olarak kendilerini ziyaret ettiğimizde aykırı görüşlerimin sonucu sorular yönelttim Tayyip ve Abdullah beylere, ama o kadar... Yararlandıkları saygıdeğer danışmanları var, bilgilendirmek onlara düşer... Merak edenler için görüşlerim kolayca uzanılabilecek mesafede. Okuyup, izleyip etkileniyorlarsa, o kendi bilecekleri iş... Her gün yüzlerce 'savaş yanlısı' fikre muhatap olan Ankara'daki siyasi kadronun, bir-iki yazı, birkaç tv programıyla akıllarının karışacağını düşünmek konuyu biraz hafife almak değil mi sizce de? Önceki gün, İstanbul'dan Ankara'ya dönmek üzere bindiğim uçağın en önünde oturan CHP'den önemli bir siyasetçi, ''Savaş konusundaki bütün fikirlerine katılıyorum'' dedi bana. Ona mukabelem, ''Biliyorum'' oldu. ''Acaba Ak Partili milletvekilleri mi yoksa CHP'liler mi yazıp söylediklerimi dikkatle not ediyorlar?'' diye sorarsanız, benden, ''CHP'liler'' cevabını alırsınız... Sağ olsunlar, yazılarım şu sıralar onlar arasında bayağı popüler... Hürriyet'in yazdığını doğru kabul edecek olursak, Türkiye'deki 'savaş karşıtı' gelişmelerden beni sorumlu tutacaklarına, Amerikalılar, medya ve siyasilerle ilgili politikalarını gözden geçirsinler... Yandaş medya üzerinden manşet baskısı ve diplomatların adam adama siyasetçi markajı muhatapları üzerinde ters etki yapıyor. Medya yoluyla ipotek altına almaya çalıştıkları iradeler, ikna için yolunu kestikleri siyasiler, bakıyorsunuz, daha kolay aleyhte tavır takınıyorlar... ''Programa neden Amerikalı diplomat çağırmadınız?'' sorusunu yönelttiğim bir meslektaş, ''Çağırdım, gelmiyorlar'' cevabını verdiğinde şaşırdım. Nasıl olur? Dilimizi mükemmel kullanan, adam adama markaj ustası diplomatlar ekranı da faaliyet sahası olarak görmeliler. Ne güzel olurdu! Amerikalılar tezkerenin reddinden beni 'sorumlu' tutuyorlarmış ya, belki onları da etkilerim de anlamsız baskılardan vazgeçerler... (Fehmi Koru/ Yeni Şafak) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:32

İLGİLİ HABERLER