Gündem
  • 9.8.2019 00:20

FETÖ Kozmik odada aradığını buldu mu?

Cemaat, Kozmik Oda’da aradığını buldu mu?
Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı, Gülen Cemaatinin Kozmik Oda’da o güne kadar meydana gelmiş bütün olumsuz olayların belgelerini bulacağını zannettiğini, ancak hiçbir şey bulamadığını söyledi.

Avcı, “İyi ki zamanın askerleri, komutanları, orayı açtı. ‘Gelin bakın’ dediler. Öyle bir şey yok” dedi.

Avcı, “Kozmik Oda’ya girildikten sonra elde edilen bilgilere dayanılarak, Türkiye içinde ve dışında çalışan bazı devlet görevlilerinin suikasta uğradıklarına” dair iddianın gayri ciddi olduğunu belirtti.

***
Terörle mücadelede yapılan hatalar ve devlet kurumlarında hukukun hakim kılınması konularında dile getirdiği eleştirel düşünceleriyle tanınan Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı, TV5’e konuk oldu.

Hanefi Avcı, TV5’de Hamza Yardımcıoğlu’nun sunduğu “Gizli Dosya” programında, derin devlet, terörle mücadele, devlette tarikat ve cemaat yapılanmaları, Kozmik Oda, darbeler ve iç çatışma konularına dair soruları cevapladı.

Türkiye’de derin devlet var mıdır?” sorusunu cevaplayan Avcı, önce illegal
yapılanmaları ortaya çıkaran sebepleri; 1968’den sonra sol örgütlerin, daha sonra PKK’nın ardından da FETÖ’nün sebep olduğu sorunları değerlendirdi.

“Suçlu”, “düşman”a dönüşünce…
O yıllarda sol terörle mücadele etmesi gereken güvenlik güçlerinin ve MİT’in, her gün daha da büyüyen olayları durduramadığını; halkın ve hükümetin ise bir an önce sonuç alınmasını istediğini belirten Avcı, devletin, sol grupları “suç işleyen örgütler” olarak değil dış güçlerin desteklediği bir “düşman” olarak görmeye başladığını ifade etti.
Avcı, şu değerlendirmede bulundu:
Hukuk dışına çıkmanın gerekçesi
“Millî düşman gibi görmeye başlayınca, bununla mücadele ederken de kuralları esnetebiliyor. Diyor ki, ‘hukuk dışına çıkılabilir, her şey yapılabilir.’ Çünkü ‘düşman’la savaşıyorsanız, bütün güç ve imkânlarınızı kullanırsınız; ama ‘düşman’ değil de ülkenin içerisindeki bir suç grubuyla mücadele ediyorsanız, hukuka ve kanunlara bağlı olmanız lâzım. Onu yapmanız için işlemler belli; ama ‘düşman’la mücadele ediyorsanız, kuralsızlık vardır. İşte olup biten olayları bir ‘suç’, bir ‘örgüt faaliyeti’, buna karşı yapılması gerekenin de bir hukuk mücadelesi olarak kabul ettiğiniz zaman kolay; ama bu mücadeleyi hukuk yollarıyla halledemiyorsunuz. Hukuk yollarıyla
çözemiyorsunuz. Çözememeniz de aslında kendinizden kaynaklanıyor. Sadece dış gücün değil, sizin bu tür olaylarla mücadele etme yeteneğiniz ve basiretinizde bir sorun var. Bununla mücadelenin yol ve yönteminin şekillerini bilmiyorsunuz. Bunu bilmeyince ve bu gücü durduramayınca, bu defa deniyor ki, ‘Bu, düşmandır. Buna karşı her türlü yöntemi kullanalım.

Derin devlet düşüncesinin kaynakları
Medya yayınlarının etkisiyle, bu düşüncenin, geniş bir kesim tarafından da desteklendiğini belirten Avcı, o zaman bu uygulamaların, polisin, askerin, MİT’in içindeki ‘kuralların dışına taşalım, her şeyi yapalım, olayları önleyelim’ diye düşünen kişilere kaldığını dile getirdi. Avcı, “İşte bu anlayış, bu düşünce, ‘derin devlet’ denen (ben ona katılmıyorum) düşüncenin felsefesini oluşturuyor. Bunu yapan, bunu uygulayan da az sayıda görevli oluyor. Kimisi polis, kimisi asker, kimisi MİT görevlisi; ama buna göz yuman, buna müsaade eden, bu oluşumu, bu yapılanları görmüyor gibi davranan mevcut bir hukuk sistemi, mevcut bir devlet sistemi de var. Onlar, biliyorlar ama önlemeye çalışmıyorlar.” diye konuştu.

Hanefi Avcı, 1968’de ve 70’li yıllarda görülen sol terör olayları içinde bir militan grubun, bu grubun beslendiği ve gerçekten demokratik hak talebinde bulunan genişbir kesimin ve provoke edilmiş, belki bir dış güce bağlı küçük bir grubun olduğunu kaydetti.

Devletin, geniş halk kesimini, şiddeti savunan küçük gruplardan ayıran bir duyarlılık göstermek yerine, grubun tamamına karşı çıkıp, haklı talepleri de görmezden geldiğine işaret eden Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Devlet, halkla teröristi ayrıştıramadı
 “Diyor ki, ‘Ben bu yöntemlerin hiçbirini kabul etmem. Ben, terörle pazarlık yapmam. Her şeye karşıyım ve zorla, şiddetle bastıracağım. Benim tabiî hakkımdır, devletin görevidir’ diye bakıyor. Halbuki dünya değişmiş, hayat değişiyor, şartlar değişiyor. Bu taleplerin bir kısmı, makul ve mantıklı… Öğrencilerin talepleri, işçilerin talepleri, farklı
kesimlerin taleplerinin birçoğu haklı… Evet bu talepleri, sol kesimin şiddet unsurunu savunan örgütler de savunuyor ama bu insanlar, aynı örgüt mensubu değiller; ama onlarla temasları var. Onlarla iç içeler. Beraber yaşıyorlar. Bir kısmının çocukları bu işin içine girmiş. Kendileri de biraz soldan etkilenmiş, geçmiş mazileri itibarıyla. Biz, alacağımız bazı siyasî ve sosyal tedbirlerle bu geniş kitleyi ayırıp, geniş kitleyi eylemlerden çekerek, karşımızdaki küçük grubu, güvenlik kuvvetleriyle halledebilirdik; ama devlet, bunu yapmadı. Tamamını karşısına aldı. Bu kadar geniş kitleyi karşınıza alırsanız, kitlelerin bir kısmının talepleri de haklıysa, bunu polisle, askerle bastıramazsınız. Hukukla da bunlarla mücadele edemezsiniz; çünkü yaptığınızın bir kısmı, zaten hukuka uymuyor. Bu insanlar, bir suç işlemiyor. Gösteri yürüyüşleri yapıyor. Fikir, düşünce özgürlüğü sayılabilecek hareketlere girişiyor veya demokratik
birtakım talepleri dillendiriyorlar.

Derin devlet varsa devlet yoktur
Bu defa siz, bunlarla mücadele ederken, tutuklayamıyorsunuz. Yakalıyorsunuz, işlem yapamıyorsunuz; ama hep gördüğünüz, altındaki o geniş kitleyi görüyorsunuz. Diğer grup, biraz daha saklı ve gizli… Gizli örgüt mensubu olanlar, kendilerini gizlemişler, saklamışlar. Halkın içine girmişler veya o grubun içine girmişler.
Sizin, bu grupların içerisindeki o örgüt mensuplarını ayıklayacak kadar istihbaratınız yok. Halkla bu kadar diyaloğunuz yok. Bu sosyal meseleler konusunda çok yetkinleşmiş değilsiniz.
Bu kitlelere hitap etmesini bilmiyorsunuz. Hepsini karşınıza almak suretiyle hatta bu kitleyi biraz daha militanlaştırıyorsunuz. Bu defa da ‘Bu kadar büyük grup varsa, benim bunu önlemem lâzım. Halktan böyle bir talep var. Türk halkının büyük bir kesimi, ‘olayları önleyelim’ diyor. Hükümet ‘önleyelim’ diyor, devlet ‘önleyelim’ diyor. O zaman önleyemiyorsak, bu işi beceremiyorsak, işte bu defa hukukun dışına çıkmayı düşünüyorsunuz veya sizi hukuk dışına çıkmaya, halkın talepleri, hükümetin talebi, birçok kesim, sizi böyle bir şeye itiyor ve siz, adım adım, önce küçükten başlayan, bir müddet sonra da hukuku çiğneyen uygulamalara başlıyorsunuz. İşte bu
hukuku çiğneyen bu yanlış uygulamalara Türkiye’de ‘Derin Devlet’ deniyor. Bence bu, derin devlet değil, devletin hiç olmamasıdır.

Devlet, her talebi suç gibi gördü
Gerçek mânâda bir devlet olsa, devlet önce kendi vatandaşının kendine gelen
taleplerinin doğruluğuna, yanlışına bakar, o gelen taleplerin makul ve mantıklı olanını ayıklar. Büyük bir kitleyi karşısına almaz. Önce o kitleyi ayıklamasını bilir. Marjinal gruplarla da en son çareyse, en son yöntemse mahkemeler, yargılamalar sürer. Yoksa sadece ‘alalım, içeri tıkalım’ mantığıyla bu iş olmaz. Biz, siyasî talepleri, ideolojik talepleri, sosyal taleplerin hepsini bir suç örgütü gibi görüp, mahkemelerde tutuklayarak, içeri tıkarak veya baskı tedbirleriyle, askerlerle, polislerle bunu önlemeyi düşünüyoruz. Bu, işin tabiatına aykırı… İdeolojik grupları, şiddetle, zorla bastıramazsınız. Onların siyaseten soğuması lâzım... Siyaseten bu yaptıkları işlerle bir yere varamayacaklarını anlaması lâzım ve halktan destek görmemesi lâzım.Halktan destek gördüğü müddetçe, o marjinal militanları, radikal militanları
durduramazsınız. Bizim devletimiz, güvenlik kuvvetlerimiz, bizim güvenlik sistemimiz, bir bütün hâlinde o olaylara böyle bakamadığı için; önceden bu olayları böyle görüp daha gelirken… ‘Bu terör geliyor, böyle bir dalga geliyor. Ben, önce ne yapayım? Bu haklı talepleri önce karşılamak suretiyle o gruplarla geniş kitle arasındaki bağı koparayım. Onlara nasıl yaklaşırım, nasıl bağlantı kurarım?’ Bunu çok iyi bilmiyoruz. O radikal grupların bile birçoğuyla diyalog kurulabilir, birçoğu yumuşatılabilir. Bunları da bilmiyoruz. Bir tek yöntem biliyoruz: ‘Zor ve şiddetle bastıralım’.” Türkiye’nin, karşılaştığı bütün sorunları içinden çıkılmaz hâle getirdiğini ifade eden Avcı, “Eğer Dünya’daki sol terör, Marksizm yıkılmasaydı, (Türkiye’de sol terör) hâlâ devam edecekti. Güneydoğu sorunu, hâlâ çözülemiyor. Aynı şekilde, radikal bazı akımlar çözülemiyor.” dedi.

Batılı devletler, illegal örgütlenmeye müsait değildir
Bir soru üzerine, yabancı devletlerde de bir ‘derin devlet’ olduğu iddiasının
abartıldığını ileri süren Avcı, “Modern ülkelerde, Batı dünyasındaki devletler, sivil kurumlar tarafından denetlenir, yargı tarafından denetlenir. Yapılan kanunsuz hareketler, soruşturulur ve ortaya çıkarılır. Devlet arşivleri, belli süre sonra açılır. 50 sene sonra, 20 sene sonra… Hiçbir şey, gizli kalmaz. O açıdan, çok da öyle illegal örgütlenmeye müsait değildir. Batı dünyası için diyorum. Geri kalmış dünyada ise zaten çok kaba saba yapılıyor bu işler. Geri kalmış bazı ülkeler, Ortadoğu ülkeleri, Uzak Asya ülkeleri… Onlar, çok kaba şekilde bütün güvenlik kuvvetlerine, kanunsuz biçimde ‘Gidin, muhalefeti vurun. Asın, kesin, öldürün, biçin, doğrayın’ gibi çok kabaca yapıyorlar. Bence bu gizli (derin) devlet değil resmen diktatörlük. Resmen baskıya dayanan, şiddete dayanan, devletin bozulmuş hâli demek lâzım.” Diye konuştu.

Güncellenme Tarihi : 9.8.2019 00:35

İLGİLİ HABERLER