Nazlı Ilıcak'ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak'la yeni bir gazete çıkarma hazırlığına giriştiğini duyurmuştuk. Ilıcak bu nedenden dolayı Yenişafak'tan ayrıldı. Ilıcak Şubat ayında çıkması beklenen kendi gazetesinde yazılmarına devam edecek. İşte Nazlı Ilıcak'ın bugün Yenişafak'ta çıkan son 'Veda yazısı'...
NAZLI ILICAK
Bir veda yazısı
Yıllar su gibi akıp gidiyor. Dönüp ardıma baktığımda, sizlerle beraber olduğum günlerden hep güzel şeyler hatırlıyorum. Zor günlerde el ele vermenin sıcak temasını, kalbimin derinliklerinde hissediyorum.
Evet zor günlerdi.. Geldi geçti.. deldi geçti.
Şimdi taze umutlarla yeni bir başlangıca doğru yol alıyorum.
Basın hayatında, okurlarıma, gözyaşlarımı satırlara akıtarak veda ettiğim dönemler oldu. Ama bu defa öyle bir burukluk yaşamıyorum. Çünkü, oğlum Mehmet Ali için, yeni bir hayatı inşa etmenin heyecanı var yüreğimde.
28 Şubat sürecinde her birimiz sonbahar yaprakları gibi dört bir yana savrulmuştuk. Ben, Yeni Şafak'ın çatısı altında sakin bir liman buldum. Mehmet Ali, etrafımızı saran husumet çemberinden, başka diyarlara göç ederek kurtuldu. Dik durmanın bedelini çok acı bir şekilde ödedik.
Ama, artık, hasret sona eriyor.
Özal faktörü
Aslında benim kader çizgim, Özal iktidarı ile değişti. Yasaklı Demirel'i desteklememi Özal hiç af etmedi. Nazlı Ilıcak'ı Babıali'den tasfiye etmeğe uğraştı. Ve bir dönem için de başarılı oldu.
O günlerde, gazeteden ayrılırken kaleme aldığım veda mektubu buram buram umutsuzluk kokuyordu:
"....İnsan hayatı, acısıyla tatlısıyla geçip gidiyor. Göz açıp kapayıncaya kadar. Kâh büyük bir sevincin yarattığı mutluluk rüzgârları dalgalandırıyor yüreğinizi... Kâh gönlünüzde kopan fırtınalar sarsıyor bütün benliğinizi. Aslında her şeyin temelinde sevgi yatıyor. Sevdiğiniz için üzülüyor, sevdiğiniz için seviniyorsunuz. Her acı tecrübede, insafsız bir kamçının sırtınıza her inişinde, bütün bunların, sevginin bedeli olduğunu düşünürseniz, rahatlayıp hafiflersiniz. Öyle ya, ananızı, babanızı, evlâdınızı, memleketinizi, mesleğinizi sevmeseniz, hayat sizin için hiçbir şey ifade etmese, ne başarısızlıktan, ne hastalıktan, ne ölümden, ne isdibdattan, ne de zulümden korkardınız. Ama ot gibi yaşardınız... Bütün çekilenler sevginin bedeli! Bütün mücadele, sevdiğiniz insanlar, bağlandığınız idealler uğruna veriliyor.
...Şu anda ne yapacağımı bilememenin çaresizliğini yaşıyorum. Mesleğimi sevmesem, yazarlık haysiyetini her türlü 'devlet bahşişinin' üzerinde tutmasam ve elimdeki kalemi eğip bükmeyi hazmedebilsem bugün bu noktada olmazdım...
Bir veda mektubu her zaman hüzün doludur. Hele yeniden buluşma tarihi belli değilse. Sonsuzluğa açılan dar bir geçitte, pencerelerden hemen hemen hiçbir ışık sızmıyorsa.
Bir veda mektubunda daima bir kaç damla gözyaşı, kırık dökük cümlelerin üzerine düşmüştür.
Ama insanlar, nemelâzımcılıktan sıyrıldıkları, doğru bildikleri değerler uğruna mücadele etme azmini kaybetmedikleri takdirde, akan gözyaşlarının suladığı topraklardan, yeni, yepyeni umutlar filizlenir, dallar tekrar tomurcuklanır. Neticede tünelin sonundaki ışık görünür ve kapalı bütün pencereler yavaş yavaş aralanır."
Kemal Ilıcak'ın vefatı
1988'de yazdığım bu satırlardan sonra da hayat pek yüzümüze gülmedi. Tercüman gemisi, Kemal Ilıcak ile birlikte battı. Kemal'in gazetesini yaşatmak uğruna verdiği mücadele maalesef başarıyla sonuçlanmadı.
Ve bir gün, o, kuş gibi aramızdan ayrıldı. Bir gün vardı; ertesi gün yok oldu. Bana söylediklerini hep hatırlıyorum: "Nazlı sen Babıali'de iyi yetiştin... Tercüman'ı, onun fikriyatını ayakta tutmak ve bu emaneti günü gelince Mehmet Ali'ye teslim etmek senin görevin"
Mehmet Ali Akşam'ı çıkarınca, babasının vasiyetini yerine getirebileceğim umuduna kapıldım. Ama Tercüman'ın hazırlıklarını yaparken, önce Babıali baronlarının darbesini yedik; sonra 28 Şubat fırtınasına tutulduk.
Akşam gazetesi el değiştirdi. 5-6 ay sonra da, yeni patron Mehmet Emin Karamehmet işimize son verdi.
Akşam okurlarına veda
20 Mart 1998'de Akşam'da, okurlarımla vedalaştım:
"Sevgili Okuyucularım,
Karanlığın en koyulaştığı an, aydınlığa en yaklaştığımız zamandır. Türkiye'nin derdini dert edinen bizim gibi insanların, bu karanlıktan pay almasını da çok tabii karşılamak gerekir. Kolay olan, gelene ağam gidene paşam demekti. El etek öpmekti. Yanlışları düzeltmeye çabalamak yerine, hataları tartışılmayan doğrular olarak takdim etmekti. Ama, mesleğinin itibarını düşünen, inancından fedakârlık etmeyi en büyük zul ad'eden bizim gibi birisi, eğilip bükülmektense, elbette kırılmayı tercih eder. 'Küçük işleri bile görmek gücünde olmayan kişiler, devlet hizmetinde, iş âleminde veya basında, büyük işler görmek hevesine kapılırsa, kendi harikalarını yaratırlar, ama bedelini de başkalarına ödetirler' diyor rahmetli Kazım Taşkent. Kötüden kurtulmak isteyen en kötüden korkmadığını göstermeli. Demokrasi, faziletli insanlar rejimidir. Ancak cesur ve faziletli insanlar, kötüyle mücadele edecek gücü kendilerinde bulabilir. Para, ahlâk ile birikirse göl, ahlâksızlıkla birikirse bataklık olur. Politika, ehil insanın elinde uygarlık ateşi, cahil ve kurnazların elinde yangın alevidir. Biz, bu alevlerin arasından çok geçtik. Bir çok defalar, kalemimizi elimizden aldılar; kendilerini düzelteceklerine bizim yazdıklarımıza çeki düzen vermeye kalkıştılar. İnsanlar kör olmadan da karanlıklara gömülür. Kendi kısır menfaatinin saçtığı cılız ışığı, gerçek aydınlık sananlar daima çıkar. Bilmezler ki güneş doğduğunda, diğer ışıkların tümü gölgelenecektir. Mumun alevinde ısınmaya çalışanlara acımak mümkün mü? Evet, sevgili okuyucularım, bu bir veda yazısı. Artık, Akşam'dan ayrılıyorum. Türkiye'deki yaralı demokrasi benim savunduğum doğruları taşıyamadı. Yeni baştan böyle bir durumla karşılaşsam ne yapardım dersiniz? Kırılıp bükülüp el etek mi öperdim? Hayır. Ben başı dik, vicdanı hür bir yazarım. Gün ola harman ola! Her gece iki gündüz arasındadır!"
Karanlıkların efendisi
Mehmet Ali Ilıcak, ertesi gün Akşam gazetesinde, 'Karanlıkların Efendisi'ne' kafa tutan ve haksız tavrı eleştiren bir yazı kaleme aldı. Zaten ardından da hemen onun işine son verildi.
İşte Mehmet Ali'nin bana veda mektubu:
"Karanlıkların efendisine yenilmiş olmanın hüznünü yaşıyorum. Bir yazarı susturmak, işine son verdirmek kimi nereye götürür? Biz kimleri gördük! Kimler geçti iktidar koltuklarından. Bugün isimlerini bile hatırlamıyoruz. Ama her türlü badireye rağmen, bugün ayakta olan bizleriz. Anap iktidarının batırdığı bir Tercüman'ın ardından Akşam doğmuştu. Düne kadar Akşam bu misyonun bayrağını taşıyordu. Ama yarın kimbilir ne olacak?
Bugün için 'Karanlıkların efendisine' yenildik gibi görünüyorsa da, Nazlı Ilıcak'ın da söylediği gibi 'Her gece iki gündüz arasındadır' Bugün için şer gibi görünen gelişmenin yarın hayra dönüşmeyeceği ne malûm? 'Her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır' Yarınlara ümitsiz bakmıyorum. Tünelin sonunda ışık var. Allah'a inanmayan, başlangıcı ve sonu yalnız bu dünya olarak görenlere acıyorum. İhtirasın, kudret tutkusunun körelttiği gözlerine baktıkça şeytanın onları fethettiğini görüyorum.
Allah, yaradandır, her şeye mutlak hâkim olandır. Bismillahirrahmanirrahim; rahman ve rahim olan Allah'ın adı anlamına gelir. Ben ve benim gibi düşünenler işte bu söze sığınır. Mücadelemizi sonuna kadar yapar, ancak hedeflerimize ulaşmak için Allah'ın tanıdığı sınırları aşmayız. Çünkü bizler için, hayat sadece bir imtihandır. Bizler, Yüce Rabbimiz'in huzuruna çıkacağımız gün ve ondan sonrası için yaşarız. Tabiî şeytana biad edenler bu duyguyu anlamazlar.
Gün gelecek bizler yine zirvede bugünleri düşündükçe gülüyor olacağız. 'Karanlıkların efendisi' ise mazinin zifiri karanlığına gömülecek."
* * *
Günler geldi, günler geçti. Dün zirvede olanlar bugün neredeler? Kimi servetini kaybetti, ismi hortumcuya çıktı, kimi siyaset gündeminden düştü; paramparça....
Milletvekilliğine veda
1999 yılında seçilip parlamenter oldum. Belki de en kısa sürede, "görevine son verilen" milletvekili sıfatını kazandım Ama, "Bâki kalan gök kubbede hoş bir seda imiş"
24 Ekim 2001'de milletvekili arkadaşlarıma veda ettim. Konuşmamı şöyle tamamladım: "Değerli arkadaşlarım, parlamenterlik hayatımda güç odakları karşısında boyun eğmemeye gayret ettim; ateşten bir gömlek giydiğimi bilerek böyle davrandım. Bir bedel ödeme ihtimali hiçbir zaman gözümü korkutmadı. Çünkü, düşündüm ki, 'Ben yanmasam, sen yanmasan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?' Sen de kimsin diye aklınızan geçirebilirsiniz. Ben, denizde bir katreyim, çölde bir kum parçası bile değil. Ama, gagasında su damlası taşıyan güvercin, büyük ateşi söndüremese bile, iyi niyetli bir gayreti temsil eder. Kâbe'ye doğru yönelen kaplumbağanın hedefe ulaşması mümkün değildir; fakat, hiç değilse istikameti doğrudur. Ben de hep inandığım doğruları savundum. Yassıada Mahkemesi'nde Samet Ağaoğlu, 1950 ile 1954 arasında çıkarılan kanunların hesabını kendisinden soran Hâkim Başol'a 'O kanunları bizimle birlikte imzalayan Fethi Çelikbaş niçin aramızda değil' diye sorduğunda, tarihî bir cevap almıştı: 'Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor'...
'Siyasî bir kararı hukukî bir temele oturtmak istiyoruz; yani kılıf arıyoruz' diye konuşan Anayasa Mahkemesi üyesi Haşim Kılıç, Başol'dan tam kırk yıl sonra fazla bir şey değişmediğini, maalesef, ortaya koydu. Değerli arkadaşlar, hiç arzu etmemiş olmama rağmen, aranızdan bazı kişileri rencide etmiş, kırmış, öfkelendirmiş olabilirim. Bu yüzden, hepinizle helâlleşmek istiyorum. Hakkınızı helâl edin. Ben de hakkımı, hem size, hem de Anayasa Mahkemesi üyelerine helâl ediyorum.. Ama, maalesef, Anayasa Mahkemesi üyelerine, 'adaletinizle bin yaşayın' diyemeyeceğim."
* * *
Bu defaki veda mektubu, yeni bir hayatın kapısını aralıyor. Hasret sona eriyor. Emanet yerini buluyor. Bu yüzden gözlerimde yaşlar değil, umut ışıkları var. Biliyorum ki, bir gün, bir başka yerde mutlaka buluşacağız.
Geride kalan bütün arkadaşlarıma ve okurlarıma, beni, 4.5 yıl boyunca yalnız bırakmadıkları için teşekkür ediyorum.
Ve de Albayraklara, hiçbir zaman yazılarıma sansür uygulamadıkları, bu uğurda bedel ödemeyi göze aldıkları için şükranlarımı sunuyorum. Yeni Şafak en zor dönemde, düzene ters düşen aydınların sığınağı oldu.
Başka bir mekânda bile olsak, elele yolumuza devam edeceğiz.
Hoşçakalın!!!
süperpoligon
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:02