FEHMİ KORU''NUN YENİ ŞAFAK''TAKİ YAZISI:
Neden konuştu?
Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök önceki gün Harp Akademileri''nde bir yılın genel muhasebesine ayırdığı kapsamlı bir konuşma yaptı. Hayli uzun bir konuşmaydı bu. Türkiye''nin dış ilişkilerinden terörle mücadeleye, bürokrasideki ''irticai'' yapılanmadan bedelli askerliğe kadar bir dizi konuya değindi Org. Özkök. Üzerinden koca bir 24 saat geçtikten sonra yazılan bu yazıda rahatlıkla şu soruyu sorabiliriz: ''''Neden?''''
Askerlerin her konuyla ilgilendiği ülkelerden değil Türkiye; daha doğrusu o halde olmaktan hızla uzaklaşmaya çalışıyor. Bu çabada en büyük paylardan biri de, göreve başladığı ilk günden itibaren başında olduğu kurumu siyasetten uzak tutmaya çalıştığı görülen Org. Özkök''e ait. Türkiye''de son üç yıl içerisinde gerçekleştirilen ''demokratikleşme'' amaçlı yasal düzenlemeler ile ''asker-sivil ilişkileri'' yeni bir düzleme oturtulurken, Genelkurmay Başkanlığı sürece açıkça itirazda bulunmadı.
Soru bu sebeple de önemli: ''''Neden?''''
Türkiye''nin Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile ilişkileri çok boyutlu; ancak bu boyutların hemen hepsi askerlerin görüş açıklamasını gerektirmiyor. ''Avrupa ordusu'' kurulması ve Türk Silâhlı Kuvvetleri''nin (TSK) o ordu içinde yer alması konusunda Org. Özkök''ün başında bulunduğu kurumun ne düşündüğü elbette önemlidir. İncirlik üssünün komşularımıza askerî müdahale söz konusu olduğunda ABD tarafından ikili anlaşmalar dışı kullanıma açık tutulması da, yine askerî görüş almayı gerektiren bir sorundur. Hükümetin, ilgili bürokrasinin, o konulardaki çalışmalarını Genelkurmay Başkanlığı görevlileriyle eşgüdüm halinde sürdürdükleri kuşkusuz. Olgunlaştıkça, varolan kanallardan, konuların hükümetin bilgisi dahiline girdiği de düşünülebilir. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) esasen bu amaca hizmet eden bir devlet organı.
Ülke yönetimini demokratik yollardan emanet alan siyasî iktidar, Org. Hilmi Özkök''ün konuşmasından sonra, AB ve ABD ile olan ilişkilerde frene mi basmak zorunda? AB''ye dönüp, ''''Madem sizin içinizde hakkımızda iyi düşünmeyenler var, biz de yokuz'''' dendiği veya Washington''a, ''''Bizi ''ılımlı İslâm ülkesi'' gören gözler kör olsun'''' üslubuyla yaklaşıldığı zaman, bunun kime ne faydası dokunacak? TSK''nın bütün öncelikleri ve ileriye dönük planları Türkiye''nin AB üyeliği perspektifine ve ABD ile ittifak ilişkisi içinde bulunacağı varsayımına göre yapılmadı mı yoksa?
Şu ''irtica'' kavramından da hepimize gına geldi. Papa 2. John Paul''ün cenaze töreni, yeni papanın seçim sürecinde dünya medyasının yaptığı yayınlar, eğer hükmümüz oralara da geçseydi, acaba ''irtica'' kınaması için vesile yapılacak mıydı? Ölen ve yerine seçilen papanın her ikisi de, seçimde oy kullanan kardinaller de birer din adamı; sürecin bütününe egemen olan hava da ''mânevî'' idi, hepimizin fark ettiği gibi... Dünyanın hiçbir yerinde kimse çıkıp ''''Bugünün dünyasında böyle inançlara ve törenlere yer yok'''' diyebildi, meydanları dolduran dindarların kılık kıyafetiyle alay edebildi mi? Oysa, ''irtica'' diye bir kavramın varlığına inananların bunu yapması gerekirdi. Yoksa, sorun, bazılarının iddia ettiği gibi yalnızca İslâm ile mi irtibatlı?
Konuşmanın hangi unsurunu ele alırsak alalım, böyle bir çıkışı hak edecek bir durum, ''''Neden?'''' sorusuna cevap teşkil edecek bir özellik bulmakta zorlanıyoruz. Hiç sanmıyoruz ama, AB ve ABD ile ilişkilerde zor günler yaşayan siyasî iktidarın elini güçlendirme amacıyla yapılmış taktik bir çıkışsa, o başka... Öyle bile olsa, saygınlığını her zaman ve her durumda koruması gereken bir kurum adına yapılan çıkışların daha önemli bir sebebi bulunması beklenir...
Her konuşmanın neden yapıldığını tahmin etmek güç değildir; Org. Özkök, keşke, bu son durum muhasebesini neden yapma ihtiyacı duyduğunu da konuşmasında açıklasaydı.
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:56