Medya
  • 30.7.2005 02:12

GUANTANAMO ÜSSÜ'NDE HANGİ TÜRK YAZARIN KİTABI VAR

İhlas Haber Ajansı (İHA) Washington muhabiri Evrim Öcal Bunn, özel bir izinle girdiği ABD'nin Guantanamo Askeri Üssü'ne İHA kameramanı Cemalettin Gökpınar ile birlikte yaptığı ziyaretle ilgili izlenimlerini aktarmaya devam ediyor.
İşte, Evrim Öcal Bunn'un, "Guantanamo maceramızın en heyecanlı günü" diye nitelediği, dünyanın gözünün üzerinde olduğu Kamp Delta'ya ilişkin izlenimleri:
"Guantanamo'ya ayak bastığım andan itibaren girebilmek için uğraştığım ve görmeyi heyecanla beklediğim Kamp Delta nihayet karşımızda. Kampa girebilmek, Guantanamo'ya gelmekten neredeyse daha zorlu. İçeride üssün genelinde olduğundan çok daha ciddi bir hava ve deterjan kokusu var. Kamp, sanki biz ayak basmadan önce çamaşır suyuyla yıkanmış gibi. Amerikan askerlerinden izin aldığımız üzere ilk istikametimiz olan, orta halli (iyi hal ve davranış açısından) ve ten rengi üniformalı tutukluların tutulduğu Kamp 1'e giriyoruz. Etrafta tutuklu görebilmek mümkün değil. Kampın bu bölümü boş. Sadece Guantanamo'ya gelen basına örnek hücre olarak ve tutukluların içinde bulunduğu şartları gösterebilmek amacıyla kullanılıyor. Ancak tutukluları göremesek de, yeşil renk tentelerin arkasından siluetlerini seçebiliyor ve Arapça konuşmalarını duyabiliyoruz. Merakla, tutukluların basını fark edecekleri anı bekliyorum. Kamp 1, tutukluların birbirine bitişik tek kişilik hücrelerde kaldığı uzun koğuşlardan oluşuyor. Kamp 1'deki tutuklular, açık avluda her gün 45 dakika 10 kişilik gruplar halinde vakit geçirebiliyor. Her hücrede duvara asılı Kur'an-ı Kerim ve Kabe'yi işaret eden bir ok bulunuyor. Askerler her tutukluya seccade, tespih ve takke tedarik ettiklerini söylüyor. Herkesin birbirini tamamen görebileceği şekilde dizayn edilmiş hücrelerde lavabo ve alaturka tuvalet bulunuyor. Dolayısıyla, tuvalet ihtiyacını gören tutukluları herkes görebiliyor. Her koğuşta, gene dışardan gözetime izin verecek şekilde dizayn edilmiş 4 adet de duş bulunuyor. Koğuşlarda görevli bayan gardiyanların bu kısmı denetlemesi ise kesinlikle yasak. Duş ve ortak avluda dolaşırken, nihayet tutuklular bizi fark ediyor. Sesler yükseliyor, ağırlaşıyor. Arapça bilmediğim için üzülüyorum. Ne söylediklerini anlayamamanın çaresizliğiyle aradaki tenteye yaklaşırken, Amerikan askerinin sert uyarısıyla irkiliyor ve apar topar alandan uzaklaştırılıyoruz. Askerler, tutukluların heyecanlanmasından belli ki rahatsız oluyor. Bu durumun, görevli gardiyanları günün geri kalan kısmında zor duruma sokacağından yakınıyorlar. Hayal kırıklığıyla Kamp 1'den ayrılıyoruz.
Bir sonraki durağımız Kamp 4. Burada en iyi halli tutuklular kalıyor. Televizyonlarda görmeye alışkın olduğumuz turuncu üniformalı 'kötü davranışlı' tutuklulardan özellikle uzak tutuluyoruz. Kamp 4'ün diğer kamplardan en büyük farkı, tutukluların 6-8 kişilik koğuşlarda kalıyor olmaları. Her koğuşta bir de tuvalet bulunuyor. Burada kalan 'şanslı' tutuklular, istedikleri kadar dış avluda birbirleriyle vakit geçirebiliyor. Tutukluların yattığı muşamba ve tek kat döşeklerin darlığı dikkatimi çekiyor. Bu yataklar bende tabut izlenimi uyandırıyor. Bir diğer rahatsız edici unsur ise sıcak. Koğuşlarda havalandırma yok. Askerler, havalandırmanın tutukluların isteği üzerine kapatıldığını söylüyor. Ortalıkta dolaşan tutuklu görmek için ısrarla etrafıma bakındığımda, üzülerek kimsenin olmadığını görüyorum. Bir an aklıma, tutukluların, aldıkları emir nedeniyle ortalıkta görünmemeye çalıştığı geliyor. Ancak sonradan anlıyorum ki, bu tutuklular basında görünmekten kendileri rahatsız oluyor. Ne de olsa beyaz üniformanın ne anlama geldiği biliniyor: İşbirlikçi. Tutuklular bana göre mimlenmekten korkuyor. Açıkçası, Amerikan askerlerinin basına görüntülemesi için Kamp 4'ü göstermek istemesinin altında da bu yatıyor olmalı diye düşünüyorum. Nasıl olsa tutuklular kendileri basını istemiyor. Öte yandan, sesimizi duyarak celallenen turunculu kesimle iletişim yasak. Kaybedecekleri hiçbir şey olmayan turuncu kesimi bıraksanız, kim bilir neler neler anlatmaya çalışırlar. Doğru ya da yanlış, tartışılır tabii ki. Yetkililer, turuncu üniformalı tutukluların, basının ve gardiyanların güvenliği nedeniyle görüntülenmesine izin vermediklerini belirtiyor.
Umutsuzca etrafıma bakınırken, koğuşlardan birinden utangaç ifadeli bir yüz beliriyor. Saçları kıpkısa, sakalları uzun bu tutuklu, başını uzatıp geri çekiliyor. Utangaç ifadesiyle bunu birkaç kez tekrarlıyor; ancak tutuklularının yüzlerini görüntüleme yasağı altında yarı bir gülümsemeyle karşılık verebiliyorum. Tutuklular hakkında nasıl hissedeceğimi bilemiyorum. Bir yandan adeta bir hayvanat bahçesine ziyarete gelmiş biri konumuna düşürülmekten utanç duyarken, bir yandan da bu 'kötünün kötüsü, kana susamış teröristler' olarak gösterilen tutuklularda insanlığa dair bir kanıt, bir ışık görmek istiyorum. Duygusallaşmamak elde değil. Yanımdaki üst düzey askere, insan olarak kafese konulmalarını görmenin ne olursa olsun beni üzdüğünü söylüyorum. Beni anladığını söylüyor. Tam o sırada, toplu halde oturup sohbet etmekte olan bir grup tutukluya rastlıyoruz. Bizi görünce sinirlenip koğuşlarına kaçmaya çalışıyorlar. Rahatsız olduklarını yüksek sesle dile getirirken bize eşlik etmekte olan üst düzey yetkili, kameraları kapatmamız gerektiğini söylüyor. Boyun eğiyoruz.
Guantanamo'da şahit olduğumuz bir başka işlem ise İdari Gözden Geçirme Kurulu'nun toplantısı. Geçtiğimiz seneden bu yana faaliyete geçmiş olan kurul, yılda bir defaya mahsus olmak üzere artık ABD ve müttefiklerine tehdit oluşturmama ihtimali olan tutukluların durumunu gözden geçiriyor. Bu gözden geçirme oturumuna tutuklular bizzat katılabiliyor; ancak herhangi bir yasal temsilci tahsis edilmiyor. Yaklaşık 180 tutukluyu gözden geçiren kurum, bu tutuklularla ilgili tavsiye kararını Washington'daki yetkililere bildirmiş. Son söz hakkına sahip olan Washington, 70 kişiden 41'inin tutukluluk süresinin devamına, 25'inin kendi ülkelerine transferine, 4'ünün ise serbest bırakılmasına karar vermiş. Diğer 110 dosya halen karara bağlanmayı bekliyor. Guantanamo'daki gözden geçirme duruşmasına, 3 yüksek rütbeli ordu ve donanma görevlisi katılıyor. Gözden geçirilen tutuklu, kendisiyle ilgili gizli olmayan bilgilerin tartışıldığı kısma katılıp isterse sözlü savunmasını yapıyor. Ancak gizli bilgilerin tartışıldığı kısma katılamıyor. Dolayısıyla, hakkındaki açıklanması yasak bilgiler ve suçlamalar karşısında kendisini savunamıyor. Tutuklular hakkında karar verilmesi 2-3 ayı bulabiliyor. ABD'li yetkililer, bu sürecin, tutuklunun kendi memleketinin yetkilileri işbirliği yaptığı müddetçe hızlanabileceğini belirtiyor.
Ancak duruşmasına bizzat katıldığım 28 yaşındaki Yemenli tutukludan anladığım kadarıyla, birçok tutuklu bu sürecin geçerliliğine inanmıyor. Duruşması sırasında 'tutuklu' ifadesini sürekli reddederek 'tutuklu değilim, kaçırılarak buraya getirildim' diyen genç adam, kendisine serbest kalırsa ne yapmayı planladığı sorulduğunda, 'Ülkeme geri dönüp evlenmek istiyorum; ama bunları konuşmak yersiz, çünkü buradan çıkış yok' diyor.
Yemenli tutuklu, yaklaşık 3 yıldır Guantanamo'da bulunuyor. Ten rengi üniformasından anlaşıldığı kadarıyla, ABD'li yetkililere herhangi bir zorluk çıkarmak için özel çaba sarf etmiyor. Yemen'den Avrupa'da herhangi bir ülkeye çalışmak için gitmenin yollarını arayan genç adamın hakkındaki suçlamalar arasında, Yemen'deki Pakistan Büyükelçiliği'nde bir görevliye rüşvet vererek Pakistan vizesi almak, bin 500 dolar ile Yemen'den Pakistan'a gitmek, burada İslam'ı dünyaya yayma iddiasıyla dünyanın çeşitli yerlerine seyahatler yapmakla tanınan Cemaat-i Tebliği'nin merkez binasında kalmak bulunuyor. Daha sonra İran'a geçen Yemen asıllı genç adam, buradan Türkiye, Türkiye'den ise Avrupa'ya geçme hayalleri kurarken, 11 Eylül saldırıları sonrasında İranlı yetkililer tarafından apar topar Afganistan'daki Amerikan hapishanesine gönderiliyor. Afganistan'da 3 ayrı hapishaneye gönderilen Yemenli, en son kendisini Guantanamo'da buluyor.
Duruşması sırasında alaycı ifadesiyle dikkat çeken tutuklu, Amerika'da kendisini sorgulamayan tek bir kişinin kalmadığını söylüyor. Ülkesine dönme ümidini yitirmiş gözüken Yemenli tutuklu, sürekli kendisine aynı soruların sorulduğunu, ABD'lilerin sinekten yağ çıkarmaya çalıştığını ve sürekli kendisine teşekkür eden yetkililere bir anlam veremediğini belirtiyor. Elleri kelepçeli, belinde ve ayaklarında zincirler bulunan tutuklu, el Kaide üyesi olmadığını defalarca tekrarlıyor.
Şüphesiz Guantanamo'daki tutuklular arasında azılı teröristler de bulunuyor; ancak birçok Amerikalı yetkilinin de kabul ettiği üzere, burada 'yanlış zamanda yanlış yerde olma talihsizliğini yaşayan' sayısız tutuklunun olduğunu düşünmemek elde değil. Bundan sonraki günlerin tutuklulara adil bir yargılama süreci getirmesi ümidiyle kamptan ayrılıyoruz."
Bu arada, Amerikan Askeri Üssü Guantanamo'daki esir kampında tutuklu bulunan Türk asıllı mahkumların nazik ve iyi davranışlı olduğu belirtildi. IHA ekibi Kamp Delta'ya girerek mahkumlar için oluşturulmuş kütüphaneyi görüntüledi. Kısıtlı kaynaklara sahip olduğu gözlenen kütüphanede her dilde Kur'an-ı Kerim bulundurulduğu gözlendi. Kütüphanenin Türkçe kitaplar bölümünde ise Türkçe Kur'an-ı Kerim'in yanı sıra 'da Vinci Şifresi', Newton ve Picasso hakkında kitaplar olduğu dikkat çekti. Türkçe kitaplar arasında gazeteci Can Dündar'ın 'Yıldızlar' adlı kitabının bulunduğu da gözlendi.
Öte yandan, kitapların büyük çoğunluğunun mahkumların talepleri üzerine tedarik edildiğini belirten yetkililer, kaynak sıkıntısı çektiklerini ifade etti. Kütüphaneden sorumlu olan ve isminin açıklanmasını istemeyen görevli Çavuş, Türk mahkumlarla ilgili İHA'nın sorularını yanıtladı. Türk mahkumların iyi halli ve nazik olduklarını vurgulayan asker, 'Eğitim düzeyleri oldukça yüksek. Bazıları İngilizce ve Fransızca biliyor. Dolayısıyla sadece Türkçe değil, İngilizce ve başka dillerde de kitap istiyorlar' diye konuştu. Asker, tutuklulara her hafta bir kitap verdiklerini ve Türk mahkumların düzenli olarak okumaya devam ettiklerini ifade etti.
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:41

İLGİLİ HABERLER