Sedat ERGİN
Şark usulü yolsuzlukla mücadele
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'nun önceki gün açıklanan raporunun tartışmalı içeriğinden yola çıkarak, AKP'nin yolsuzluklarla mücadele alanındaki çizgisi üzerinde şu gözlemleri yapabiliriz:
1) İNANDIRICILIK SORUNU
Raporda, geçmiş dönemde ekonomik kararlara imza atmış olan neredeyse bütün bakanların suçlanarak, hepsinin toplum karşısında zan altında bırakılması, komisyonun inandırıcılığına gölge düşürmüştür.
Örneğin, 78 yaşındaki Bülent Ecevit'in dahi Yüce Divan'a sanık olarak gidebileceği bir sürecin başlatılması, komisyonun adalet ve vicdan ölçüleri içinde davranmadığı konusunda şüphe yaratmaktadır.
Bu durumda, komisyonun AKP kanadının daha çok siyasi saiklerle hareket ettiği kanaati güçlenmektedir.
Konu bu şekilde bulanıklaştırılınca, bundan en çok istifade edenler, derinlemesine soruşturulmayı hak eden dosyalardaki şaibeli şahsiyetler olmaktadır.
2) ÇİFTE STANDART SORUNU
Komisyonun çifte standartlı yaklaşımı daha az düşündürücü değildir.
Örneğin, AKP kanadı, CHP'nin çekincesine rağmen ‘‘özelleştirme alacaklarında ödeme koşullarını değiştirdikleri için’’ Ecevit ve 13 bakan hakkında soruşturma açılmasını talep etmekte tereddüt göstermemiştir.
AKP'ye göre, bu tasarruf Yüce Divan'lık bir suçtur. Komisyondaki AKP'liler herhalde kendi hükümetlerinin, üstelik çok yakın bir tarihte aynı yöntemle özelleştirme ödemelerini ertelediğini bilmiyorlardı.
Özelleştirme Kurulu'nun 16 Nisan tarihindeki benzer bir erteleme kararının altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dört bakanının imzası yer alıyor.
Bu durumda, AKP'liler, haksızlık olmaması için acaba Başbakan Erdoğan hakkında da benzer bir suç duyurusunda bulunmayı düşünüyorlar mı?
3) YA MADDİ HATALAR?
Bir de gereken titizliğin gösterilmediğine işaret eden maddi hatalar söz konusu. Örneğin, ‘‘kara taşıtlarına antrepolardan kanuna aykırı olarak gümrüksüz akaryakıt verildığı’’ iddiasıyla gümrüklerden sorumlu eski Devlet Bakanları Mehmet Keçeciler ve Rifat Serdaroğlu'nun suçlanması bu çerçevede görülebilir.
Bu uygulamanın 1976 yılından beri süregeldiği, dahası mevcut Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen tarafından da yürütülmekte olduğu sonradan ortaya çıkmıştır.
Komisyon, bu durumda, AKP'li bakan Tüzmen hakkında da bir işlem yapacak mıdır?
4) YA DOKUNULMAZLIKLAR?
Asıl rahatsız edici nokta, raporda yolsuzluklarla mücadele konusunda pek çok isabetli öneriye yer verilirken, dokunulmazlıkların kaldırılmasının bu önerilere dahil edilmemesidir. Komisyonun CHP kanadı, bu eksiklik nedeniyle rapora çekince koymuştur.
Salt dokunulmazlıklar konusunda ayak diremesi bile, hükümetin yolsuzlukla mücadele konusundaki içtenliğini gölgelemeye yeterlidir.
Bu alandaki isteksizliğin gerisinde, bazı AKP'li kabine üyeleri hakkında savcılıklar tarafından hazırlanmış olan, ancak askıda durmakta olan fezlekelerin yattığı bir sır değil.
AKP'liler, her seferinde bu dosyalar hakkında ‘‘siyasi komplo’’ diyerek, kendilerini dokunulmazlık perdesi arkasında korumaya alıyorlar.
Kendilerinin ‘‘iftiraya uğradığını’’ söyleyenlerin başkalarına dönük suçlamalarda ‘‘iftiracı’’ durumuna düşmemek için daha vicdanlı davranmaları gerekmez mi?
5) AKP'NİN KENDİSİ TUTARLI MI?
Hükümetin bazı bakanlarının yolsuzluklar ya da etik ölçüler alanındaki tartışmalı durumları ise başlı başına bir döküm gerektiriyor.
Örneğin, denizcilik sektöründen de sorumlu olan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın oğlunun bu sektörde ticari faaliyette bulunmasının etik ölçüler açısından yarattığı sakıncalı durum bunlardan biridir.
Ya da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın orman arazisinde yer alan 50 dönümlük arsasının hálá tapusuz olması gibi...
Hükümetin kamu ihale yasasındaki değişikliklerle, 2 trilyonun altındaki ihalelerle, enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon ihalelerini bu yasanın kapsamı dışına çıkartmaya hazırlanması ayrıca hatırlatılabilir.
Bütün bu örnekler, yolsuzluklar konusunda bir önceki dönemin bakanlarına acımasızca yüklenen AKP iktidarı açısından ciddi bir tutarsızlık sorunu yaratmaktadır.
Ercan KUMCU
İmza atacak yürekli bulmak zorlaşıyor
CADI avı gibi hortumcu avı başladı. Herkes potansiyel hortumcu. Eski Bakanlar Kurulu neredeyse topyekun Yüce Divan'a verilmeye çalışılıyor.
Eski Müsteşarlar yasaların zorunlu kıldığı ödemelere onay verdikleri için suçlu sandalyesine oturtuluyorlar. Kendilerinden yaklaşık bir katrilyon lira kadar para talep ediliyor.
Bütün bunlar eski idarelerin vatandaşları nasıl soyduklarını göstermek için yapılıyor. Hortumcuların ortaya çıkarılmasını vatandaşlar istiyor sloganı altında sapla saman birbirine karıştırılıyor. Döviz alıp kriz çıkarttığı için bankalar suçlu sandalyesine oturtuluyor. Devri sabık dönemi yaşatılmaya çalışılıyor.
HEP YAPILIYOR
Geçmişte de bu çeşit yaklaşımlar yeni hükümetler için bir umut kapısıydı. İşleri nasıl düzelteceği konusunda çok fazla fikirleri olmayan hükümetler iktidara gelir gelmez eskilere çamur atarak işe başlarlar. Vatandaş memnun gibi görünür. Gündem yokluğunda suni gündemler yaratılır. Ama iddiaların çoğu boş çıkınca hükümet ortada kalır. Bu kez, iş başındaki hükümet hakkında dedikodular yayılmaya başlar.
1991 seçimleriyle iktidara gelen DYP-CHP Hükümeti'nin vatandaşın aklında en fazla kalan icraatı geçmiş hükümetlerin yolsuzluklarını ortaya çıkarmak için bir bakan atamasıydı. Yönetimden memnun olmayan çalışanlar ihbar üzerine ihbar gönderdiler. İhbarların ne kadar saçma olduğuna bakılmaksızın harekete geçildi. Dört bir tarafa müfettişler gönderildi. Dişe dokunur bir şey çıkmadı. Yolsuzluklarla mücadele bakanlığı da sessiz sedasız yok oldu.
Bir diğer DYP-CHP Hükümeti 1994 yılında ekonomiyi allak bullak ettikten sonra kriz çıkarıp döviz aldıkları için bankaları suçlamıştı. O dönemde de döviz alan bankaların listesi yayınlanmıştı.
Vatandaşları üç gün memnun etmek için sergilenen bu çeşit yaklaşımlar devletin çalışmasını kilitlemektedir. Yetkililer imza atmaktan korkmaktadırlar. En ufak bir konu dahi üst makamlara çıkarılarak sorumluluk paylaşımı genişletilmektedir. İşler yavaşlamaktadır. Devlet işleri paralize olmaktadır. Bütün bunları geçmişte çok yaşadık.
Yolsuzluk varsa, ortaya çıkarmak idarelerin en önemli görevlerinden biridir. Suçun varlığını tespit edip gerekli cezayı vermek yargının görevidir. Geçmişte görev yapanlar ve kurumlar yargısız infaz edildiğinde, yalnızca ‘‘onur cellatlığı’’ yapılmamakta, şimdi iş başında olan yetkililerin yetkilerini kullanmaktan kaçınmaları da sağlanmaktadır. Akıllı memur amirini çalıştırır. Her konu onay için Bakan'a gider. Bakan, anlamadığı işlerin altına imza ederek bir sonraki hükümetin malzemesi haline düşer. Böyle bir kısır döngüdür bu girilen yol.
TOPRAK VERİMLİ
Devletin denetim teşkilatları bu dönemlerde aslan kesilirler. Kimi zaman talimatlarla müfettiş raporları dahi düzenlenir. Çünkü, önemli olan, gerçekten suçu ya da suçluyu bulmak değil, ‘‘onur cellatlığı’’ yapmaktır. En iyi cellatların sonradan ödüllendirildikleri dahi görülmüştür.
Geçmişte bazı kamu bankalarında olduğu gibi, her yeni genel müdür kendinden bir önceki hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunur. Bir önceki hükümetin yandaşlarına kredi vermek suçtur, ama iş başındaki hükümetin yandaşlarına kredi vermek memlekete hizmettir. Bu bakış açısıyla devlet yönetilir, politikalar şekillendirilir.
Sonra da Türkiye'de neden güven oluşmuyor ya da Türkiye'ye neden hak ettiği yabancı sermaye gelmiyor diye sayfalarca bahaneler üretiriz. Bu ne verimli topraktır ki, yeni iktidarların gözünde herkes yolsuzluğa bulaşmıştır bu memlekette!
Bu yaklaşımın adı siyaset olmamalı. Siyaset buysa, yakında devlette imza atacak bürokrat zor bulunur. Çünkü, bu kafayla onların da suçlanmasının zamanı bir gün gelecektir.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:23