
"HUZUR ÖNCE ALLAH YOLUNDA SONRA ASEKSÜELLİKTE BULDUM"
Müzevazı olmayacağım televizyonda markalaştım
Sezen ÖZSAVRANGİL/AKŞAM
Magazin gazeteciliğinin duayeni Şenay Düdek, 30 yılın ardından ailesiyle daha fazla vakit geçirebilmek ve dinlenmek için İzmir’e yerleşti. Yeni projeler üzerinde çalışan ancak düzenini bozmaya hiç de niyetli görünmeyen Düdek’le Hac dönüşünü şova dönüştüren Yaşar Alptekin’i, televizyonculuğu, aseksüelliğini, magazin gazeteciliğini ve yeni projelerini konuştuk.
X X X
Yıllar önce İzmir’de başladığı gazetecilik yaşamını İstanbul’da zirveye taşıyan Şenay Düdek, her şeyi bir kenara bırakarak tekrar “memleketim” dediği İzmir’e döndü. Önce ailesi daha sonra İzmir’i çok özlediğini söyleyen duayen gazeteci ile İzmir’i ve magazin gündemini konuştuk. O da ‘dobra dobra’ yanıtladı.
İzmirlisiniz, gazeteciliğe burada başladınız ve 30 yıl sonra döndünüz. Şimdi köşeye mi çekileceksiniz, iş hayatına devam mı?
Bir süre köşeye çekileceğim. Çünkü ekonomik kriz medya ve özellikle televizyon sektörünü de çok etkiledi. Yaklaşık 1 sene olmuştu, Posta Gazetesi’nden istifa ettikten sonra gazetecilik yapmıyordum, televizyonculuk çok yoğundu. 30 yıldır aileme duyduğum özlem nedeniyle, bir de hamdolsun maddi bakımdan da birtakım şeyleri çözdüğüm için İzmir’e gelmeyi tercih ettim. Ama televizyonla ilgili birtakım projeler var tabii. Biri Nilgün Belgün ile yapacağım bir talk show. Türkiye belki de ilk defa bir kadın talk show’cuyu görecek. Programın adı ‘Nilgün Düdek-Şenay Belgün Ortaya Bir Karışık’. Bir de ‘Masa’ diye bir program var. Bu projeler olduğu takdirde İstanbul’a gidip geleceğim. Televizyondan kopmam mümkün değil. Mütevazı olmayacağım çünkü artık herkes benim televizyon konusunda markalaştığımı, star olduğumu biliyor. İlk kez saat 08.30’da Türk halkına magazini izlettirdim. ‘Dobra Dobra’ 4 sezon Kanal D’de, bir sezon Fox TV’de devam etti. Sabah programlarının can çekiştiğine inandığım için bıraktım. Aslan burcuyum; işimi mükemmel yaparım. 30 senelik meslek kariyerim var, artık biraz köşeye çekileyim, gençler yol alsın istedim. Dolayısıyla “hayatımın kenti” dediğim İzmir’e gelmeyi tercih ettim. Hiç belli olmaz, her an bir sürpriz yapabilirim; bir gazetede köşe yazılarıma devam edebilir, televizyonlara yorumcu kimliğimle çıkabilir, şov programları yapabilirim.
İZMİR KASABAYA DÖNMÜŞ
Yorucu olmaz mı bu gidip gelmeler?
Yok olmayacak. Haftalık program yapacağım; haftanın bir günü İstanbul’da olacağım. Hem bedensel hem de beyinsel olarak çok yorulduğuma inanıyorum. Biraz rahatlamam gerekir. Annemi, kardeşlerimi çok özledim. 30 yılda annem ve ailemle yaz tatillerinin dışında, 50-60 kez yemek yemişim. Bu bana çok acı geldi. En büyük yeğenim 28 yaşında, onun büyüdüğünü görmemişim! Artık bunların zamanı geldi. Allah inşallah daha uzun ömür verir ki ailemle, dostlarımla bir şeyleri paylaşma imkanı bulurum.
Peki, bu kadar aradan sonra İzmir’i nasıl buluyorsunuz?
“Nerede yaşarsın” diye sorsalar bana “İzmir, İzmir, İzmir ardından Antalya ve Konya” derim. Antalya ve Konya’nın belediye başkanlarının çalışmalarını çok beğeniyorum. AKP’li olmaları da avantaj tabii; onlara para akıyor. Aziz Kocaoğlu çok efendi biri olabilir, iyi bir insan olabilir ama ne efendilik ne iyilik, belediye başkanlığında kıstas değil. İzmir bir dünya şehri olabilir. Ama maalesef her gidip geldiğimde İzmir’i biraz daha kasabaya dönüşmüş görüyorum. Dilerim ki inşallah seçimlerde İzmir hak ettiği belediye başkanına kavuşur. Bu Aziz Bey de olabilir; hiçbir zaman karşıyım demedim. Siyaset yapmak istemiyorum ama İzmir’in vizyonunu açacak bir belediye başkanına bu kentin şiddetle ihtiyacı var.
Siyaset yapmanız için size de gelen teklifler var mı?
Evet, ama siyaset için henüz pişmediğime inanıyorum. Ama danışmanlık yapabilirim.
Şu anda danışmanlık için bir teklif gelse yapar mısınız?
Yaparım. Çünkü şehirciliği biliyorum, medyayı iyi tanıyorum. Dünyanın bütün kentlerini dolaştım. Oradaki gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Olabilir, niye olmasın?
MESLEĞİM HOBİM OLACAK
Siz gazeteciliğe nasıl başladınız?
İzmir Kız Lisesi’nde okuduğum sırada duvar gazetesi çıkarıyordum. O zamanlar İzmir Fuarı vardı. Oraya gelen bütün sanatçılarla röportaj yapardım. Fakat milli atlettim, mezun olduğum dönem Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü kazandım. Orada olmadı. Sonra Yakın Doğu Gazetecilik Yüksekokulu’na devam ettim. Demokrat İzmir’e ardından Ticaret Gazetesi ve Ekspres gazetelerine yazılar yazmaya başladım. Sonra Ekspres, Erol Simavi tarafından satın alındı. Erol Bey benim önümü açtı. İstanbul’a gidip gelmeye başladım. Daha sonra burada Kelebek ve Hafta Sonu’nun temsilciliğini aldım. 1980 yılında Simavi ve rahmetli Çetin Emeç “Sen İzmir’e fazla gelmeye başladın, senin yolun İstanbul olsun” dediler. Bu arada babam rahmetli oldu. Dedim ki “İzmir’de her şey bitmiştir benim için” İstanbul’a gittim. Gidiş o gidiş.
Meslek hayatınızı doya doya yaşayabildiniz mi?
Pek çok insanın bilmediği Türkiye’nin ilk kadın magazin programcısıyım. Polis-adliye, ekonomi, spor muhabirliği yaptım. 21 yaşında yazıişleri müdürü, 26 yaşında genel yayın yönetmeni oldum. Meslekte her kademede çalıştım, yazarlık yaptım. Dolayısıyla doyuma ulaştım. Şu anda hiç hırsım yok. Mesleğe büyük saygım var. Bundan sonra mesleğim hobim olarak devam edecek. Keyif alarak yapacağım ki daha fazla faydalı olacağıma inanıyorum.
Sizin için meslek hayatınızdaki en özel şey?
‘Dobra Dobra’ benim için çok özel. Zorluklarla kabul ettirdik. Kanal D yöneticisi İrfan Şahin bana “Sizin için fazla bir şey yapamam ancak 4 program devam eder, sonra kendinizi kapı önünde bulabilirsiniz” dedi. Biz azmettik ve 5 yıl süren bir marka yarattık.
Eski ortağınız Müge Anlı, şimdi tek başına cinayetleri çözüyor. Onu nasıl buluyorsunuz?
Çok başarılı buluyorum. Müge tuttuğunu koparan bir insan. Başarılı, çok dürüst, namuslu. Mesleğinde taviz vermeyen bir isim. Yolu her zaman açık olsun.
Unutamadıklarınız?
10 sene mesleğe ara vermiştim. Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rifat Ababay, yeniden mesleğe dönüşümü sağladı. İzmir’de gazetecilik yaptığım dönemlerde haberimi çöpe atıp kullanmayan ya da haberime başkasının imzasını atan ağabeylerim de oldu. Çok büyük işler yaptık, ödüller aldık. 1996 yılında Türkiye’yi sarsan bir iş yapmıştım; Türkiye’de kokain operasyonu. Sevda Demirel, Leyla Adalı, sosyeteden pek çok ismi Emniyet Müdürü gözaltına aldı. Bu olaydan sonra evimi kurşunladılar, arabamı paramparça ettiler, önümü kestiler, ölümlerden döndüm. O zaman İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’di. Onların büyük desteklerini gördüm. 6 ay ölümle mücadele ettim. Ben Allah’a, kadere çok inanırım. 6 ay sonra bana verilen korumaları istemedim. “Başıma bir şey gelecekse gelir zaten” dedim. İzmir’de de bir genelev operasyonu oldu. Yaşı küçük kızları tuzağa düşüren bir mama vardı. O zaman da böyle hadisenin içine girdim, dövdüler beni Büyük Efes Oteli’nin meyhanesinde, dudağımı patlattılar.
Ama geri adım atmadınız…
Hiçbir zaman atmam. Allah’ın verdiği canı Allah alır. Bu benim için kuraldır.
ARTIK MAGAZİN YAPMAM
Türkiye’de yapılan magazin gazeteciliğini nasıl buluyorsunuz?
Bizde magazin denildiğinde “ne zaman evleneceksiniz, ne zaman estetik oldunuz” gibi sorular öne çıkıyor. Şu an belediye başkanlığı seçimi var, Ajda Pekkan’a “estetik mi oldunuz” diyeceğine, “oturduğunuz yerin belediye başkanını başarılı buluyor musunuz” diye sor. Magazin sadece evlenmeler, boşanmalar, basılmalar, ayrılmalar değil. Magazin etrafımızda olan her şey. Defalardır söylüyorum, magazin Başbakan’ın taktığı kravat, Emine Hanım’ın başörtüsü, onların bir seyahat sırasında yedikleri yemeğim mönüsü... Benim de magazinden soğumamın en büyük nedeni budur. 5 senedir artık magazin yapmıyorum, trilyonlar verseler yine de yapmam, bunu açık ve net olarak söylüyorum. Magazinin biraz kabuk değiştirmesi lazım. Şu an yapılan magazini tutarlı, başarılı bulmuyorum.
Bu kalitenin düşmesi nereden kaynaklanıyor sizce?
Ben kimseyi mektepli, alaylı diye ayırmıyorum, ille mektepli olacak diye bir kural yok. Şimdi maalesef sokaktan geçen adamın eline bir makine veriyorlar, özellikle bu magazinde var, gece işine gönderiyorlar. Magazine malzeme olan kadınların, erkeklerin birçoğu cahil. Kenar mahalleden gelen insanlar. Çoğunun ilkokul, ortaokul diploması ancak var. Ne oluyor, onlara bu sokaktan geçen adam nasılsa 2 tane soruyu sorar, kurtarır diyorlar. Öyle değil ama. Hepimizin elbirliğiyle bu işe çözüm bulması lazım. Ben magazin yaparken günde 7-8 gazete, bunların içinden de 16 tane yazar okuyordum. Bugünün gençleri ne gazete okuyor, ne yazarlara bakıyor. Zaten okumayan bir milletiz, böyle bir millete okumayan magazinci! Aşmıyorlar kendilerini. Muhabirlere verilen ücretler de çok komik. Ondan dolayı, onlar hancı bizler yolcu şeklinde devam ediyor bu iş ama yanlış tabii.
YAŞAR DİNİ MAGAZİNE SOKTU
Bir süredir dindar kimliğinizle öne çıkmaya başladınız. Geçtiğimiz günlerde beyaz kıyafetiyle Hac dönüşü görüntülenen Yaşar Alptekin’i samimi buldunuz mu?
Her şeyin Allah ile kul arasında olması lazım. 5 vakit namazımı kılıyorum, üç aylarda orucumu da tutuyorum. Üç aylar ve perşembe günleri dışında içkimi de içiyorum. Bunun hesabını bir tek Allah’a veririm. 2 sefer Umre’ye de gittim. Son gittiğimde Hakan Altun da vardı. Onun havaalanına gelişini, gidişini gördüm. Dedim ki “helal olsun çocuğa, sessiz sakin geldi gitti”. Yaşar Alptekin’i çok eskiden beri tanıyorum. Hiç kusura bakmasın; yaptığı kocaman bir yanlış. Bir kere ehramı çıkararak geliyoruz havaalanına. O ehramlarla inip, gazetecilere de haber verip ki vermedim diyor ama kendisi olmasa da yakınları vermiştir, bu işi reklam aracı olarak kullanması, bu kadar abartması, dini magazinleştirmesi bence yanlıştır. Hiç tasvip etmedim. Yıldız Tilbe’nin Umre’ye gittiğini biliyor musunuz? Yıldız Tilbe’nin kim ehramlı fotoğrafını gördü? Cem Yılmaz her yıl Umre’ye gidiyor, kim Cem Yılmaz’ı ehramlı gördü? Biricik Suden, Mazhar Alanson, Sibel Can da var, hangimizin ehramlı fotoğrafını gördü halk? Yaşar tamamen bu işin reklamını yaptı. Atilla Taş, Küçük Ceylan ve Yaşar Alptekin’in yaptıkları hoş değil.
ANAD’A BENİM CEVABIM DA “SANA NE LAN”
Fatih Ürek’in filmini izlediniz mi?
İzledim filmi. Fatih Ürek çok güzel oynamış ama film olarak iyi midir dersen maalesef başarılı bir film değildi.
Çiğdem Anad’ın programda Fatih Ürek’e “kadınlara mı âşık oluyorsunuz, erkeklere mi” sorusunu Oray Eğin “ben olsam sana ne lan derdim” diye cevap verdi. Siz ne derdiniz?
Çiğdem Anad, Müjde Ar, Aysun Kayacı’nın yaptıkları program çok keyifle izlediğim bir program. Fatih’e Çiğdem’in öyle bir soru sorması bence hoş değildi. Zaten reyting getiren bir kanalda çalışmıyorsun, herkesin kendi özeli kendini ilgilendirir. Kimi üç, beş tane koca alır, kimisi lezbiyendir, gaydir, herkesin özeli kendinedir, herkes yapacağı işe bakacak. Ben o yüzden polemiklerden nefret etmişimdir. Öyle bir soruyu asla sormazdım. Bana sorulsa da Oray ile aynı şeyi söylerdim, benim uçkurumdan kime ne, sana ne yani? Ben bunun hesabını ancak aileme, Allah’a veririm. Bu özeldir.
Bir dönem sizin de özelinize girmeye çalıştılar…
Girdiler, girdiler… Ben de “sana ne lan” dedim. Girenler boylarının ölçüsünü aldı, bazı meslektaşlarım var şu anda mahkemeliğim. Sonuna kadar bu işi kovalayacağız. Bundan sonra kim hakkımda olumsuz bir şey yazarsa mahkeme kapısında kendisini görecek. Herkesin özeli kendisine aittir.
HUZURU ASEKSÜELLİKTE BULDUM
Ayşe Arman da röportajında cinsel kimliğinizi öne çıkarmıştı...
Aseksüelim dedim. Gerçekten 7-8 yıldır öyleyim. Evlenmediğim için tabii ki pişmanım. En son Ali Kılıç aldı bir işadamıyla çok büyük bir aşk yaşadım. Ondan çocuğum olmasını tabii ki isterdim ama olmadı. Kadere inanırım. Onun için bir şeyleri fazla istemeyeceksin, nasibinde evlilik, çocuk varsa zaten Allah sana verir. O yüzden ben şu anki halimden çok mutluyum. Aseksüel yaşamaktan da çok mutluyum. Hiç kimseye verilecek hesabım yok. O yüzden bana sorulan sorular karşısında “sana ne lan” diyorum.
Aşk biraz hesapsız, kitapsız bir şey değil midir, belki yine olur?
En son yaşadığım aşk Ali Kılıç’laydı. O beni çok sevdi, ben de onu ama olmadı. Kısmet değilmiş. Bizim yaşımız belli. Benim aşkım İzmir, yeğenlerim, kız kardeşlerim, annem, birkaç güzel dostum. İnsanın güzel dostları olduğu zaman aşka da ihtiyaç duymuyor. Huzuru önce Allah yolunda buldum, bir de aseksüel olmakta. Şu an çok mutluyum. İstediğim gibi yaşıyorum. Bir de kendime aşığım. Kendimi çok beğeniyorum, egolarım var, narsistliğim var. Kendime baktığım zaman kendimden hoşlanıyorum, beynimden, bedenimden hoşlanıyorum. Kim ne derse dersin narsist ve aseksüel olmaktan gurur duyuyorum.