Medya
  • 1.12.2005 10:35

İCLAL AYDIN-TUNA KİREMİTÇİ AŞKINA MEDYADAN İLK ELEŞTİRİ...

ORAY EĞİN''İN AKŞAM''DAKİ YAZISI: Bu aşk neyin kısaltması? Ta ne kadar zaman önce bir arkadaşımızın doğum günü partisi vardı. İstanbul’da hip kim varsa davetliydi. Gece 11 civarlarında atladık gittik Karaköy’deki Safran’a, arka odadaki partiye geçeceğiz ki ne görelim. O zamanlar taşrada ders veren bir profesör, belli ki çapkınlık turunda, İstanbul’a geldiği gecelerin birinde, yanında genç bir kadınla baş başa yemek yiyor. Belli ki şöyle düşünmüş: Bu kadar büyük yerde, hem de haftaiçi kimse beni yakalayamaz, rahat rahat çapkınlığımı yaparım. Maalesef plan yanlış işledi, doğum gününe İstanbul’un en ünlü gazetecileri konuk olmuştu, arka odaya da tam Hoca’nın masasının yanından geçiliyordu. Millet durumu anlamış olacak ki, yeni yeni ünlenen profesörü rahat bırakıyor. Ben arsızım ya. İnadına sohbet; “Nasılsınız hocam”lar falan. Adam da kibarlığından “Birazdan içeri geliyorum, görüşürüz” yapıyor. Tabii ki davetli değil. İstanbul’da herkes davetli ama o değil. O çaktırmamak, durumu idare etmek için o gece ne danslar yaptı, ne figürler attırdı anlatamam. Hepimizden çok eğlendi. Ertesi gün kendi aramızda konuşuyoruz ve herkes birbirine gazetelere yazı yazarak medyada yeni yeni ünlenen Hoca’nın orada ne aradığını soruyor, tabii kimse anlamamış. O sırada bir öngörü attırıverildi: Bu Hoca altı ay içinde İstanbul’a taşınacak, karısından boşanacak ve son olarak da saç ektirecek. Söylememe gerek var mı, bütün bu öngörülerimiz doğru çıktı. Ey Türkiye’de sonradan şöhretlenenlerin predictable’lığı; önceden kestirilebilme konusunda üzerlerine yok açıkçası. Şimdi benzer bir süreçten Tuna Kiremitçi de geçiyor işte. Biz buna Türkçe’de şöhretten gözü dönmüşlük diyoruz. Ki ben bunu gerçekleştirmeyi vaat ettiğim entel-lasyonumda söylemiştim: İnsan ünlendikçe kendi vücuduyla oynar, küpe takar, kirli sakal bırakır, diş yaptırır mı. Hiç değilse sahneye ilk çıkmadan önce bunları bitir de gel. Boşanacaksan da bir zahmet ünlü olmadan boşan, karına aşkını ilan ettikten üç ay sonra değil. Bir de tabii âşık olacaksan, eminim ki ortada İclal Aydın’dan daha iyi birisi de vardır. Mesela âşık olduğunda ikinizin bir arada bir A.Ş. kurmadığını ele güne gösterecek, bu aşkın buram buram ‘predictable’ olmadığını kanıtlayacak. Alın işte aralık sayısını Picus’un: Müthiş ikili birlikte poz vermişler. Biri ekrana çıkamayan bir televizyoncu, diğeri roman yazamayan bir yazar. İkisi de gamzeleri olduğu için aşk yaşamaya karar vermiş; basına öyle açıkladılar. Belli ki derginin basıldığı kasım ayında da bu aşkı afişe etmeye karar vermişler. Hani ikisinin de hazine ormanlarından artan kağıtlarla bol keseden basılan kitapları elde kaldı ya, belki bir hareket getirirler sekreterlerin edebiyat dünyasına. Ancak bu anlaşmada yine kaybeden taraf Tuna Kiremitçi oldu. Demez mi bir genç kız “Bu kadar gündeme gelmek istiyorsan bari git eşcinsel ol ya da bir mankenle aşk yaşa ilgi toplayacaksan, kalkıp da İclal Aydın’ın gamzelerine takılmaktansa” diyebilir. Diğeri ise kendisinin yazar olduğunu tescillemek için uğraşıp duruyor ya. İki arada bir derede “Benim arkadaşlarım Cezmi Ersöz, Sunay Akın, Metin Uca” attırıp kendisini edebiyat sofralarının ‘cehennem kraliçesi’ ilan etmek için uğraşıp duruyor ve her defasında elinde patlıyor ya - e üçü için de nasıl denir, yani yazar pek denmez de... Bir türlü olmuyor ya... Ne dersiniz, Tuna Kiremitçi tescilleyecek mi bu hanımkızın yazarlığını, beraber gülümseyecekler mi kitaplarına bakıp, hatta düet misali, girişecekler mi Epsilon’a tabii “Sekreterler ve emekli askerler için hafifleştirilmiş aşk romanı” ortak kitabına... Ben İclal Aydın olsam tabii Murat Birsel’le aşk yaşamayı tercih edebilirdim. Adamda bir ‘golden touch’ olduğu belli; bir eşi bakan, bir eşi star oluyor. Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:32

İLGİLİ HABERLER