İLKER SARIER
Hem savcı hem hakim hem gazeteci
Bizim mesleğin ''pratik inceliklerini'' bilenler, hangi yazar ve editörlerin ''satır aralarında'', tıpkı nakış işler gibi usul usul hangi çıkarları işlediğini görmekte güçlük çekmezler.
Hele o kişiler, her nasılsa, kamuoyunu etkileme gücüne sahip büyük gazetelerde icra-i sanat eylemekte iseler, bu örtülü toplumsal tehlike daha da ağırlaşır.
İnsanlığın baskı ve tehdit fırtınaları ile sarsıldığı dönemlerde, McCharthy Amerikası'ndan tutun, Stalin Rusyası'na, Hitler Almanyası'ndan, Mao Çini'ne kadar birçok ülkede, ''gazetecilik'' kisvesi takınmış çok sayıda ''klinik vaka'', bu terör ve şiddet sahasını tepe tepe kullanmıştır.
Bir ''tür'' olarak bu klinik vakaların, ortak tek özelliği vardır
İktidarlara veya güce yakın olmak!..
Ancak böyle bir büyük gücün desteği sayesinde bir münbit ortam doğacaktır ki,
kompleksler rahatça dışa vurulsun, hasta ruhtan yansıyan intikam ve infaz duyguları, suçlu veya suçsuz ayrımı gözetilmeksizin başka insanlar üzerinde tatmin yoluna gidilsin...
Herhangi bir psikiyatra, Hürriyet yazarı Fatih Altaylı'nın dünkü yazısını gösterip de, ''ruhsal çözümleme'' yapmasını isteseydim, herhalde şu cevabı alırdım
''Bu tür saldırılar, bazı insanlar için ilaç mahiyetindedir!''
Agresif bir ruhsal yapı açısından, ''saldırmak'', ''yargılamak'', ''infaz etmek'' ciddi bir ''bağımlılık'' halidir.
Bir madde bağımlısı, nasıl o maddeyi almadan teskin olmazsa, bir agresif ruh da saldırmadan duramaz!.. Maneviyattaki ruhsal boşluk başka türlü dolmayacaktır, çünkü...
Bu bakımdan, meslektaşımızı ''mazur görmüyorum'' desem vallahi yalan olur.
Onu ''mazur görüyorum'' da, mazur görülemez başka şeyler var
Yüzde yüz tedaviye muhtaç bir ''tablo''nun, büyük bir gazete tarafından ''yazar olarak'' lanse edilmesi ile...
Bu tür saldırı motifli yazılarla ''ulaşılmak istenen'' sektörel çıkarlar... İşte, asla mazur görülmeyecek iki husus burada yatıyor. Ciddi bir edebiyat öğretmeninden 10 üzerinden 2 alamayacak seviyedeki metinleri, cümle cümle alıp, sahibini insan içine çıkamaz hale getirmenin asla bir yararı olmayacağını biliyorum.
Yukarıda tanımlamaya çalıştığım derecedeki bir ''agresif tablo''nun, yazı yazarken kendini hem savcı, hem hakim, hem de infazcı yerine koymasında da ''şaşılacak'' bir durum görmüyorum.
Fatih Altaylı'ya kalmış olsaydı, tabii ki kendisinin Hürriyet'te yazı yazmaya devam etmesi koşuluyla, ne bir hakime, ne bir savcıya, ne bir bürokrata ne de bir cellata ihtiyaç duyulurdu. Bütün işleri o hallederdi.
Ama Altaylı da nihayet bir fani... Güzel hatırı için de olsa böyle bir milli riski göze alamazdık. Fatih Altaylı'nın buram buram ''kahramanlık'' kokan yazılarında, mesela niye hiç bazı banka birleştirmeleri yoluyla Hazine'yi 250 milyon dolar zarara uğrattığı iddia edilen Zekeriya Temizel'den söz edilmez?
Mesela, patronu Aydın Doğan'ın, İş-Doğan ile POAŞ'ın birleştirilmesinde kullandığı yöntem, bu yöntem hakkında SPK'nın suç duyuruları ve dahi POAŞ'ın sırtına yüklenen 1 milyar 200 milyon dolarlık borç ile Hazine'nin 5 yılda uğrayacağı vergi kaybından hiç söz edilmez.
Yetimin hakkını ve devletin parasını koruduğundan kuşkulanmamamız gereken Altaylı'nın POAŞ birleştirilmesinde küçük yatırımcının uğradığı zararı ıskalaması, basit bir tesadüf veya unutkanlık mıdır?
Bilinir ki, Fatih Altaylı bir Ferrari tutkunudur. Ferrari'nin Türkiye mümessilliğini yürüten Zeytinoğlular'ın, hala haklarında hiçbir işlem yapılmamış Esbank'ı hakkında ne zaman iki satır kaleme almıştır acaba?..
Anlatmak istediğim şu
Böyle bir ''ruhsal tablo'', istediğine saldırmakta kendisini özgür görebilir. Böylece ''müheyya'' hissedebilir kendisini...
Ama ''kötü bir edebiyatla'' da olsa, nakış gibi bir ''cinlikle'' işlediği yazılarında ''neleri hedeflediği'' dikkatli gözlerden kaçmıyor!..
Şair Nazım Hikmet, Adnan Menderes için, ''Bu memleketin en talihsiz gecesi, Menderes'in ana rahmine düştüğü gecedir'' diye yazmıştı...
Biz de şimdi kalkıp, ''Türk basınının en talihsiz gecesini'' mi tartışacağız?
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:13