17 Ağustos 1999 Gölcük, 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinde İstanbul'un da beşik gibi sallanmasıyla Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğunu ciddi anlamda hatırladık. Türkiye, bu tarihlerden önce de bir deprem ülkesiydi elbette. Ama bu doğal âfetin ciddiye alınması için İstanbul'un da sallanması beklendi adeta. Deprem uzmanları, bu durumu, sitemkâr bir dille, ''İstanbul depremi hissetmeden Türkiye depremi duymaz'' şeklinde ifade etmişlerdi. 17 Ağustos gecesi ve 12 Kasım günü İstanbulluları da yataklarından fırlatan ve sokağa döken depremin, İstanbul'un sinesindeki fayda da patlayacağı bir 'gerçeklik' halinde dillendirilince, ''Deprem gelmeden tedbirini alalım'' söylemi, aylarca gündemde kalmıştı. Ama hepsi o kadar... Sonra herkes yine işine-gücüne döndü. Araştırmalar yapıldı, sonuçları açıklandı, 17 Ağustos ve 12 Kasımların yıldönümleri oldu, biraz heyecanlanıp yeniden hatırlar gibi olduk ama yine çabuk unuttuk. Şenkaya, İzmir, Aydın, Balıkesir, Afyon, Orta, Pülümür, derken Bingöl de çok yakın geçmişte sallandı. Burada 100'ün üzerinde can kaybı oldu, çok sayıda insan yaralandı, binalar istisnasız hasar gördü. Depremi yeniden hatırladık, ama yine unutmak üzereyiz. Bilimadamları ise feryat ediyor. ''1766 İstanbul depreminin periyodu dolmak üzere. Deprem geliyor, ölüm, yıkım, gözyaşına az kaldı. Tedbir alınsın'' diye uyarıyorlar. Biz de uyarıyoruz: ''Orda kimse var mı?'' seslerini sıkça duymak istemiyorsanız, tebdir alın...
Tarih boyunca ortalama 300 yıl aralıklarla büyük depremler geçiren İstanbul, şimdi kalbinde bir kaç asırdır biriken enerjinin sancılarını yaşıyor. İstanbul'un yüzyüze geldiği büyük felâketi anlayabilmek için çaba harcayan bilimadamları, Sultanahmet Camii'nin miranesini yıkan 1766 depreminin benzerini beklediklerini söylüyorlar. 10 Eylül 1509 ve 22 Mayıs 1766... Bunlar, İstanbul'un sürekli tarihinde yıkım, ölüm, acı, gözyaşı ve sefaletin işaretlendiği deprem tarihleri. 'Küçük Kıyamet' de denilen 1509 depreminden 257 yıl sonra 1766'da yaşanan deprem ise İstanbul için bugünlerde özel bir anlam taşıyor. Çünkü bu depremin üzerinden geçen 237 yıl boyunca İstanbul merkezli bir deprem olmadı. Kandilli Rasathanesi'nin İstanbul'daki deprem riskine ilişkin hazırladığı raporda yer alan, ''İstanbul yaklaşık her 300 yılda bir şiddetli depremlere maruz kalmaktadır'' ifadesi, aradan geçen bu süreye özel bir anlam yüklüyor.
Deprem 20 yıl daha yakınlaştı Birçok bilimadamı, İstanbul depremi için ortak bir noktada birleşiyor: ''İstanbul'un önümüzdeki 30 yıl içinde bir deprem yaşama ihtimali yüzde 65.'' Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Oğuz Gündoğdu, 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin Marmara'ya yüklediği enerjiyle, depremin İstanbul'a en az 20 yıl daha yaklaştığını söylüyor. 17 Ağustos'un ardından Kuzey Anadolu Fayı'nın iyice gözlemlendiğine vurgu yapan Gündoğdu, İstanbul'da 1766'da meydana gelen depremin benzerinin beklendiğini belirterek, ''O depremin kaç büyüklükte olduğunu bilmiyoruz, ancak etkilerinden 7 büyüklüğünde bir deprem olduğunu tahmin edebiliyoruz'' diyor. Gündoğdu, İstanbul'un 30 yıl içinde 7'den küçük olmayan bir deprem yaşayacağını belirterek, bu felaketin on binlerce can ile 30-50 milyar dolarlık bir maddi kayba yol açacağını söyledi.
Gündoğdu ayrıca deprem tedbirleri konusunda 4 yılda hâlâ bir arpa boyu yol alınamamasının sorumlusu olarak, 57. hükümeti göstererek ''TMMOB kamu niteliğinde bir sivil toplum örgütü ve bütün mühendisler mimarlar buraya üye. Bizleri şehrin iskeletini çıkarmak için, hasar ihtimallerini ve güçlendirmeleri tesbit etmek için çoktan görevlendirmeleri gerekirdi''dedi. Gündoğdu, yeni hükümetin, olayın bu yönünü atlamaması gerektiğini kaydediyor.
''6-7 arasında olacağını biliyoruz''
İÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Alptekin de, tarihsel depremlere ilişkin bilgilerden bugünü anlamak için gerektiği kadar faydalanıldığına dikkat çekerek ''Bazı model çalışmalar ve fikirlerimiz var. Şu depremden sonra şu bölgelerde gerilme birikimi artmıştır diyoruz ama bu gerilmenin oradaki fayları kayma düzeyine getirip getiremeyeceği konusunda henüz kesin bilgiler yok. Fakat, 6'dan daha büyük 7'ye yakın bir depremin Marmara Denizi'nde olma olasılığını var'' dedi. MTA Marmara Bölge Müdür Yardımcısı Erdal Herece ise Kuzeydoğu'da Karlıova'dan başlayan ve Güneybatı'da Antakya'ya kadar uzanan Doğu Anadolu Fayı'nda her an büyük ve yıkıcı depremler olabileceğini bildirdi.
600 BİN AİLE EVSİZ KALACAK
Kandilli Rasathanesi'nin araştırmasına göre İstanbul'da 35 bin ila 45 bin arasında bina hasar görecek. Can kayıplarının çoğunluğunun, 'yassı kadayıf' haline gelecek bu 45 bin binada olacağı da aynı raporun sonuç bölümünde dile getiriliyor. Yaklaşık 70 bin binanın ağır, 200 bin binanın da orta hasar göreceği belirtilen raporda 11 milyar dolarlık zararın sadece binaların hasarından kaynaklanacağı kaydediliyor. Bina hasarlarının ağırlıklı olarak şehrin Güney Batı bölümünde yer alan Eminönü, Fatih, Zeytinburnu, Bakırköy, Bahçelievler, Küçükçekmece'nin güneyi ve Avcılar ilçelerinde, daha az olarak da Kadıköy, Kartal, Maltepe ilçelerinde yoğunlaşma ihtimalinin fazla olduğu vurgulanıyor. Mevcut faydan uzakta olmalarına rağmen, bina yoğunluğu sebebiyle Beyoğlu, Eyüp ve Bayrampaşa bölgelerinin de yüksek oranda hasar görmesinin beklendiği ifade ediliyor. Can kaybının ise yaklaşık 50 bin dolayında olacağına yer veriliyor. Şiddet bazlı senaryo depremine göre, İstanbul'da 600 bin ailenin evsiz kalacağı da tahmin ediliyor.
Hastane ve okulları kimse umursamıyor
Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, hastanelerle ilgili çok çarpıcı bilgiler veriyor. İstanbul'daki 26 hastanenin güçlendirilmesi gereken 279 bloku bulunduğunu dile getiren Işıkara, ''Bir an önce buna el atılmalı'' diyor. Işıkara, 17 Ağustos'tan sonra 4 konuda önlem alınmasını istediklerini, bunlardan sadece viyadüklerle ilgili küçük de olsa çalışmaların başladığını söylüyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe ise okulların durumunun çok daha vahim olduğunu dile getiriyor. İstanbul'daki 1600 civarındaki okuldan yalnızca 150'ye yakınının güçlendirildiğini vurgulayan Gökçe, şöyle devam ediyor: ''Asıl yapılması gereken, deprem öncesi çalışmalardır. Binaların yüzde 70'inin kaçak olduğu bu kentte yapıların ya yıkılması ya da güçlendirilmesi gerekiyor. Okullar, hastaneler, diğer kamu binaları ve çok sayıda insanın çalıştığı büyük işyerlerinin güçlendirmeleri yapılmadı.''
Boğaz köprülerinin mukavemeti iyi
KTÜ eski Rektörü ve AK Parti Trabzon Milletvekili Prof. Dr. Aydın Dumanoğlu, Boğaz köprülerinin yapısının deprem gibi olaylara karşı dayanıklı olduğunu söyledi. Asma köprülerin oluşacak yer hareketlerindeki davranışları sebebiyle her zaman tavsiye edilen köprüler olduğunun altını çizen Dumanoğlu, ''Önemli olan deprem esnasında çevrenin topografik yapısının ne olacağıdır. Eğer önlem alınacaksa, köprünün yapısına ilişkin değil, köprülerin oturduğu yerlerin etrafındaki zeminin bozulmaması için önlem alınmalıdır'' diyor. Dumanoğlu, köprülerin kontrolden geçirilme zamanının geldiğini de ifade ederek, bu kontrollerin 30 bin dolar gibi düşük bir maliyetle yapılabileceğini vurguluyor.
TARİHİ YARIMADA TEHDİT ALTINDA
Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırmaları Enstitüsü Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erdik özellikle tarihî yapıların muhtemel bir depreme karşı büyük risk altında olduklarını vurguluyor. 17 Ağustos'ta İstanbul'un da etkilendiğini ve bazı tarihi binaların hasar gördüğünü hatırlatan Erdik, ''Mihrimah Sultan Camii, Fatih Camii, Millet Kütüphanesi ciddi zarar gördü. Topkapı ve Dolmabahçe sarayları, İslâm Eserleri Müzesi gibi yapılarda da çatlaklar meydana geldi. Bu çatlakların ve hasarların olası İstanbul depreminde büyüme ihtimali çok kuvvetli'' diye uyarıyor.
(Yeni Şafak)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:03