
İŞTE ARTAN AŞK CİNAYETLERİNİN NEDENİ!..
Aşk kalbin içinde midir? Kalbin içine yuvalanmış, orada saklanmış mıdır? Ve uyarıldığında ortaya çıkar, kalbe yaşatmadığı çarpıntıları ve dalgaları mı yaşatır? Yoksa, kalp mi aşkın içinde saklıdır? Aşk, ölüme meydan okumaktır. Kalp, ölümün düşmanıdır. Kalp, yaşamaktır. Aşklar kalpsiz olamaz. Kalp de aşksız... Peki ya karşılıksızsa bu aşk? Konuyu Psikiyatri Doçenti Dr. Kültekin Ögel aktardı.
“Her insanın yaşamında bağlılıklar vardır. Psikososyal gelişim evrelerinin ilk dönemlerinde gelişen bağlanma biçimleri ve sorunları, insan yaşamında belirleyici olabilmektedir. Bağlılıkların tutkuyla bulaşması ve benlik sınırlarının kaybı, farklı bir boyut kazanmasına yol açmakta ve bağımlılığı yaratmaktadır. Bağımlılık bir hastalıktır" diyor Doç. Dr. Kültekin Ögel.
TUTKU KARŞILIKSIZSA...
İnsanlar nelere tutkuyla bağlanabilir? diyoruz, yanıtlıyor Ögel "İnternete, işe, sigaraya, alkole ya da diğer psikoaktif maddelere, yakınlarına, karşı cinse, kısaca herşeye... Her insan yaşamının bir döneminde tutkulu bir bağlılık yaşayabilir. Tutkulu bağlılıkların temelde örtüşen bazı özellikleri vardır. Bunlar arasında takıntılar, kimi zaman mazohizm, özdeşleşme, idealleştirme sayılabilir. Bütün insan ilişkileri bitmeye yazgılıdır. Kaybetme, terk edilme ve ölüm tehdidi aşk ne kadar derinse o kadar büyüktür. Bunun ayrımında olmak da aşkı derinleştirir."
ÇARESİZLİK=ÖFKE
Bağımlı yaşanan ilişkilerde, bağlı hissetmenin yarattığı engellerden dolayı oluşan çaresizlik, zaman içinde öfkeye dönüşür. Günün yeknesaklığı, geliştirici özelliklerin olmayışı, tatminsizlik, yılgınlık, sıkıntı sıktır. Yaşamlarını bağımlı geçiren kişilerde sokağa çıkmama, fobiler, panik ataklar sık görülür. Hele bu bağımlılık karşılığı olmayan bir aşka yönelmişse, içinden çıkılmaz bir hal alır, kötü sonuçlar doğurabilir."
SALDIRGAN AŞIK
Saldırganlık ne zaman başlar? Yanıtlıyor Doç. Dr. Ögel:
"İlk önce aşık olunan kişinin bedeni sonra kişiliği idealleştirilir. Sonra aşık olunan kişinin etik, kültürel ve estetik değerleri idealleştirilir. Artık sevgi doğmuştur. Sevgi duyabilmek, aşk ve saldırganlığı bütünleştirme kapasitesinin bir göstergesidir. Aşkın çelişkili bir doğası vardır. Kişi hem aşık olduğu ile bütünleşir, hem de onun elde edilemez bilincinin farkına varır. Aşk karşıdaki kişinin özgürlüğünü ortaya koyar. Aşık olunan kişinin elde edilemezliği ondan korkulmasına ve hatta nefret duygusunun yaşanmasına yol açar. Aşk bebeklik ve çocukluk ideallerimizin yansıtılmasıysa, bir süre sonra o döneme ait ilksel saldırganlık duygularının da yaşanmaya başlanması kaçınılmaz olacaktır."
AYRILIK ÖLÜM DEMEK
"Tutku, benliğin sınırlarını geçmeyi ifade eder" diyor Ögel, tutkuda benliğin zamana ait sınırlarının aşılıp, yeni yaratılmış bir dünyaya geçildiğini ve kişinin kendi benliğini aşarak karşındakinin benliği ile tutkulu birlik oluşturduğunu açıklıyor. Kendi benliğinin başkasıyla özdeşleşmesi ve kendi benlik sınırlarının kaybolmasından da korku duymuyor kişi. Yaşanılanın aşık olunanla bir olma duygusu olduğunu altını çizen Ögel, "aksine her iki benliğin birlikteliği, bireysel varoluşa ve hatta ölüme meydan okumaktır. İdeal ötekiyle birleşen iki benlik ölümün karşısında dimdik durur. Ama işte tam bu nedenledir ki, ayrılık ölümdür. Ayrılık kişiye ölümü yaşatır" açıklamasını yapıyor.
KARŞILIK BULAMAMAK AŞKI GÜÇLENDİRİR
Ögel, bu tür kişiliğe sahip olanların elde edemediği ve hayal kırıklığı yaratması aşikar olanlara aşık olduğunu vurguluyor. "Bu kişilerde gerçek dışı, çocuksu idealleştirmeler çok belirgindir. Aşkın karşılıksız olduğu dönemde aşkın şiddetlenmesi ise çok sıktır. Bu tür ilişkiler ilk çocukluk dönemin anne ya da babaya duyulan ulaşılmazlığı belirgin olan ilişki yapısını barındırır" diyor.
Doç. Dr. Ögel. Ümitsiz aşkın aşırı idealleştirmeden kaynaklandığını belirten Ögel, aşırılığın engellenmeyi getirdiğini, engellenmenin de mazoşist duyguların tatmini olduğunu vurguluyor. Karşıdakine duyulan saldırganlık kadar, kendine karşı yaşanan saldırgan duygular da aşkın ambivalan (Aynı kişi yada aynı nesne için hem sevgi hemde nefret duyma) doğasını dürttüğünü, uyardığını ve aşkı azdırdığını söylüyor ve ekliyor: "Karşılıksız aşk, aşkı azaltmaz güçlendirir."