
İŞTE BAŞBAKAN'IN "SAYIN" VE "KELLE"Lİ O CÜMLESİ
Hüsran, yine hüsran, yine hüsran / FEHMİ KONU
İnanmıyorsanız açın bakın, arşiv bir adım ötenizde duruyor: Tayyip Erdoğan'ı Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanlığına taşıyan süreç, yıllar önce Siirt'te yaptığı şiirli bir konuşmayla ilgili cezaî tâkibat açılmasıyla başlamıştı; zor bir yoldan başbakanlığa geldi Tayyip Erdoğan, ama geldi…
Kendisi cumhurbaşkanı olmaya niyetli midir, henüz renk vermediği için bilmiyoruz; ancak birileri şimdi de sanki onu cumhurbaşkanı olmaya zorlamak üzere özel çaba gösteriyor... En son gelişmeyi duymuş olmalısınız: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, siyasî yasaklı günlerinde gittiği Avustralya'da bir radyoya verdiği mülâkatta sarf ettiği 'Sayın Öcalan' ve 'kelle' sözcükleri yüzünden, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında inceleme başlattı…
Tayyip Erdoğan'ın mülâkatta söylediği sakıncalı sözler şu: “Siz, köpeklerin çektiği kızakların üstünde hamile kadınların taşındığı bir Doğu'da, Güneydoğu'da o insanları inandıramazsınız... Kaldı ki, ben şunu da söyleyeyim, arkadaşımız, Suudi Arabistan'dan şurdan-burdan ifadeler kullanıyor. Benim 4.5 yıllık, 5 yıllık yönetimimi takip etmiş olsaydı böyle bir korkunun izlerinin bile olmadığını görürdü. Bir diğeri de Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, şu anda almış olduğu kellelerin hesabını veriyor. Bense düşüncemden dolayı 4 ay hapis yattım, aramızdaki fark çok büyük.”
Eğer kaset 'montaj' değilse, Avustralya'daki mülâkatta ne geçtiği çok belli: Mülâkatı yapan, kendisini sinirlendirecek bir soru yöneltmiş; Abdullah Öcalan'la Tayyip Erdoğan, PKK'nın yaptıklarıyla Erdoğan'ın başına gelenlerin sebebi arasında mukayesede bulunmuş. O sinirle ağızdan çıkan sözler bunlar...
İyi saatte olsunlar bir an bile boş durmuyorlar; kullanıma hazır, her an devreye sokabilecekleri malzemeleri hiç bitmiyor…
İnsanlar irticalî konuşurken daha fazla hata yaparlar; bu yüzden de, daha başka bir yerde söylendiğini işitmediğiniz, tek bir yerde ağızdan çıkmış falsolu cümlelerle karşılaştığınızda “Dili sürçmüş” der geçersiniz… Sözgelimi, dinleyicileri arasında benim de bulunduğum bir ortamda, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nde konuşurken, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, hem de birkaç kez, 'Ermeni soykırımı' sözcüklerini önüne 'sözde' sıfatını koymadan kullandı. Böyle kullanması, onun, 'soykırım' iddiasına destek verdiği anlamını taşır mı?
Elbette hayır.
2002 seçimi öncesinde, 'toplum mühendisliği' konusunda deneyimli tipler, yargı aracılığıyla sonucu etkileme denemesine girişmişlerdi. Aynı tiplerin şu yakın dönemlerde de yine yargıyı hareketlendirerek aydınları sindirme politikası başlattıkları biliniyor. Bu tür girişimler, her şeyden önce, değerini her zaman koruması gereken 'yargı' kurumuna gölge düşürme tehlikesini içinde barındırıyor. Gözü şalla örtülü bir genç kadınla temsil edilen adalet, terazisinin her zaman doğru tarttığı özelliğini asla yitirmemeli.
Politik gelişmeleri, halkın istediği kişinin başbakan olmasını engellemeye çalışıldı da ne oldu? 2002 seçiminde sandıktan çıkan sonuç, ardından Tayyip Erdoğan'ın 'siyasî yasaklılık getiren konuşmayı yaptığı' ilden milletvekili seçilerek başbakanlığı üstlenmesi, yapılanın yanlışlığını, herkese, bu arada toplum mühendisliğine kalkışanlara da, göstermiş olmalı. Ancak, işte görüyoruz, denenen ve başarılı olamayan bir daha bir daha denenebiliyor bizde; sonunda çabalar boşa çıkacak olsa bile…
Bu kadar nafile çabaya harcanan enerjiye yazık değil mi?