
İŞTE BASKIN ORAN'IN ÖLÜM TEHDİDİNE YOL AÇAN KONUŞMASI!..
İSTANBUL - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Baskın Oran ölüm tehditleri almasına sebep olan “Kürtler Azınlıktır” adlı konuşmasını 12 Mart 2006 tarihinde Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Kürt Konferansı’nda yapmıştı. Oran daha önce yayınlanmayan ve kendi el yazısı müsvettelerinden derlediği notları paylaştı:
“Azınlığın tanımı ve azınlık statüsünün ayrıştırılması gerekli. Eğer bir ülkede sayıca az, çoğunluktan farklı, başat olmayan, farklı kimliğinin bilincinde ve vatandaş olan insanlar varsa o zaman azınlık var demektir. Ve bu azınlığın varlığı devlete sorulmaz. Uluslararası standartlara göre o ülkede azınlık olduğuna kanaat getirilir.
İkinci olarak azınlık statüsü. Bu hukuksal tanımdır. Türkiye’nin Lozan Antlaşması tarafınan hazırlanan azınlık tanımı, gayrimüslimlerdir.
Birinci tanıma göre Kürtler azınlıktır. Çünkü sayıca azdırlar, vatandaşlardır, başat değillerdir, farklıdırlar ve bu farklılığın bilincindedirler. Fakat statü açısından azınlık değillerdir. Varlık bakımından nasıl ‘sizde azınlık var mı?’ diye devlete sorulmazsa, burada da tam tersi bir durum söz konusudur. Devlet bu sosyolojik azınlığa hukuki azınlık statüsü ister verir, ister vermez. Bu devletin bileceği iştir. Birincisi, devletin bileceği iş değildir ama hukuki statü vermek devletin bileceği iştir. Ortada acayip bir durum var.
Varlık olarak, Kürtler azınlık, fakat statü olarak değil.
Kürtler azınlık olduklarını reddediyorlar. Fakat bir yandan Kürtler bu reddi ileri süreken, diğer yandan da azınlık hakları talep ediyorlar. Çünkü azınlık hakları artı haklardır. Yani çoğunluğun sahip olmadığı haklardır.
Mesela Türkiye’de çoğunluk müslümandır. Bunların kendi anadillerini okutma hakkı yoktur, Çerkezinin ya da Lazının. Ama Kürtler kendi anadillerini okutmak istiyorlar. Bu bir pozitif haktır. Dolayısıyla azınlık hakkıdır. Kürtler bir yandan azınlık olmayı redderken bir yandan da azınlık olmayı istemektedirler.
Azınlık olmayı reddederken Kürtler, iki şeyi öne sürüyorlar: ‘biz kurucu unsuruz,’ ve ‘biz asli unsuruz.’ Ama bu tatsız bir durum. ‘Biz kurucu unsuruz’ dediği anda Türklerden ve Kürtlerden başka kurucu unsur yok demektir. Ama o zaman, Çerkezler ne olacak? Onlar da bir çok şehit verdi?
Asli ve kurucu unsurluk 2 unsurda ileri sürülebilir: İşin ta başında, Osmanlı İmparatorluğu’nda, (ki biz Türkiye’den bahsediyoruz), ikincisi de yeniden kurulurken. Yani Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini alacak biçimde 1923’te kurulurken. Artık kuruluştan 85 yıl geçtikten sonra asli ve kurucu unsur iddiası ileri sürülemez. Kürtler bir aydın tabakaları olmadığı için 1923’te Cumhuriyet kurulurken bunu ileri sürmemişlerdir. 85 yıl sonra ben asli ve kurucu unsurum diye ortaya çıkılmaz.
Peki nereden geliyor bu yanlış bilinç? Kurucu ve asli unsur olma iddiası?
Doğrudan doğruya millet sisteminden geliyor. Millet sistemi 1454’te kuruldu, 1839’da Tanzimat’la hukuken sona erdi. Bu millet sisteminin özü şuydu: osmanlı toplumu ikiye ayrılıyordu, millet-i hakime (hüküm veren, yani Müslümanlar) ve millet-i mahkume (hüküm verilenler, yani gayrimüslimler.) Kürtler bu 1839’da sona ermiş olan bu millet sisteminin kalıntılarını hala taşıyorlar. Müslüman oldukları için asli ve kurucu unsur olduklarını, millet-i hakime olduklarını savunuyorlar. İşte bu bir yanlış bilinç. Kürtler ezilmişliklikten kurtulmak isterken, başkalarını ezmek anlamına gelen millet-i hakime ideolojisini ileri süremezler. Bu Türkiye’ye de Kürtler’e zarar verir. Bir kere Kürtler’i hedef gösterir. Diğerlerini Kürtler’e karşı yabancılaştırır. Türkleri korkutur ve ‘Sevr Paranoyası’nı azdırır. Son olarak da millet-i hakimeyim demek Kürtler’i aşağılar.
Bu yüzden de Türk dahil bütün kimliklerin alt kimlik olması gerektiğini söyledik. Bunların üzerindeki kimliği toprağa dayandırdık, etnik isme değil, ve ‘Türkiyelilik’ dedik. Kürt ve Türk ve Çerkez ve Rum, bunların hepsi alt kimliklerdir, bunları birleştirecek olan da Türkiyeli üst kimliğidir.”
NTVMSNBC