Dünya
  • 30.10.2002 11:21

İŞTE DÜNYAYA KORKU SALAN BİYOLOJİK VE NÜKLEER SİLAHLAR...

KAYNAK : Haber Vitrini SELAHADDİN KOYUNCU İSTANBUL - Rusya'nın başşehri Moskova'daki bir tiyatro binasında, 50 kişilik Çeçen grubun rehin alma eyleminden sonra düzenlenen operasyonda kullanılan ve yüzden fazla kişinin ölümüne yol açan gazın niteliği hakkında tartışmalar sürerken, bütün dünya, NBC diye adlandırılan biyolojik, nükleer ve kimyasal silahların büyük tehdidi altında. Çin, Amerika, Rusya, Hindistan ve bazı Avrupa ülkelerinin sahip olduğu bu silahların küçük bir miktarı bile, büyük kitleleri yok edebiliyor. Nükleer, biyolojik ve kimyasal silah çeşidi, toplu imha etme özelliğinden dolayı diğer konvensiyonel (alışılagelmiş) tip silahlardan ayrılıyor ve yine ortak özelliklerinden dolayı birlikte değerlendiriliyor. Biyolojik savaşın bilinen en eski örneklerini ise düşmanların içme suyu elde etmek için kullandıkları kuyu ve rezervuarların insan ve hayvan ölüleri ile 'kirletilmesi' teşkil ediyor. İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, biyolojik savaş, 'İnsan, evcil hayvan ve faydalanılan bitkilerde ölüm, hastalık veya zarar meydana getirmek üzere bilerek kullanılan mikroorganizmalar veya bunların toksinleriyle yapılan savaş' olarak tarif ediliyor. Biyolojik silahlar, insanlara, hayvanlara ve bitkilere karşı olmak üzere üçe ayrılıyor. Vebadan ölmüş insan cesetlerinin düşman su kuyularına veya yerleşim merkezlerine atılması, biyolojik savaşa örnek gösteriliyor. 14. yüzyılda, şimdiki Ukrayna sınırları içinde kalan Kaffa'yı kuşatan Tatarlar, vebadan ölmüş insan cesetlerini mancınıkla şehrin surlarından içeri atarak salgın oluşturmaya çalışmıştı. 18. yüzyılda Kuzey Amerika'daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı Sir Jeffrey Amherst, çiçek virüsü ile kontamine olmuş battaniyeleri Kızılderililere vererek çiçek salgınına sebep olmuştu. KÜÇÜK TÜPTE MİLYONLARCA TOKSİN Biyolojik silahlar, vücuda solunum ve sindirim sistemleri, deri yolu, tenasül organları ile göz konviktivaları yoluyla giriyor ve tahribata başlıyor. Biyolojik savaş maddeleri füzeler, roketler, uçaklar, toplar, bombalar, mayınlar, balonlar ve püskürtme toplarıyla hedeflerine ulaşıyor. Bu tür silahların temin edilmesi ve kullanımı kolay olduğu için, özellikle terörist gruplar tarafından tercih ediliyor. Az miktardaki biyolojik silahlar, büyük insan topluluklarında hastalık meydana getirebiliyor. Küçük bir tüp içinde milyonlarca mikroorganizma veya toksin taşınabiliyor. BİYOLOJİK SİLAHLARIN ÇEŞİTLERİ Uzmanlar, biyolojik saldırılarda ilk belirtilerin basit bir gribal enfeksiyona benzediğini, 1-2 günlük iyilik halinin ardından ciddi hastalık tablosunun ortaya çıktığını ve hastalarda yüksek ateş, nefes almada zorluk, şok ve koma tablosu şeklinde geliştiğini bildiriyor. Uzmanlara göre, biyolojik silahların çeşitleri şunlar: ANTHRAX Genellikle toprakta bulunan "Bacillus Anthracis" adlı bakteri kullanılıyor. Bu bakteriler, canlıların bedenine, genellikle derideki yara ve sıyrıklardan alınıyor. Ancak solunum ve sindirim yoluyla da bedene girebiliyor. Ölümcül etkisinin sebebi, bakterilerinin oluşturduğu zehir. Solunum yoluyla alındığında kuluçka süresi 1-6 gün. Belirtileri: Ateş, kırıklık, bitkinlik, öksürük ve göğüs ağrısı. 24-36 saat sonra ölüm gerçekleşiyor. Hastalık, besi hayvanlarını etkiliyor. Uzun zamandır biyolojik silah araştırması yapanların ve bu tür silahları geliştirenlerin gözdeleri arasında yer alıyor. Bunun sebebi, diğer mikroplara oranla daha dayanıklı bir yapıda olması ve bu sayede savaş alanına veya bir şehre havadan spreylenebiliyor olması. Pek çok tekstil kuruluşu, koyun yününden de bulaşan bu mikroba karşı çalışanlarını aşılatıyor. Anthrax, toz olarak kullanıldığında daha etkili oluyor ve nefes yoluyla vücuda giriyor. Hastalık ilk safhasında nezle semptomları ve yoğun göğüs ağrısıyla kendini belli ediyor. Mikrop daha sonra bir süre kuluçkada kalıyor. İkinci safhaya geçildiğinde, vücutta toksin üreten organizmalar türüyor. Bu aşama neredeyse her zaman ölümle sonuçlanıyor. Anthrax mikropları, bir kez yayıldıktan sonra toprağa gömülen cesetlerin ve leşlerin içerisinde yıllarca yaşayabiliyor. BOTULİNUM ZEHİRİ "Clostridium Botulinium" adlı bakterinin ürettiği nörotoksinler kullanılıyor. Genellikle konserve besinlerde oluşuyor ve sindirim yoluyla yok ediliyor. Bakterilerin oluşturduğu zehrin önceden toplanarak, saldırı amaçlı olarak püskürtülebileceği düşünülüyor. Zehir solunum yoluyla alındığında ölümcül etki yapıyor. Belirtileri 12-36 saat sonra başlıyor ve güçsüzlük, göz kapaklarının kapanması, baş dönmesi, ağız kuruluğu, bulanık görüş belirtileri şeklinde seyrediyor. Bunu felç ve solunum yetersizliği izliyor. BRUCELLA Brucella cinsinden 'Coccobacilli'nin 4 türünden birinin sebep olduğu bir enfeksiyon. Bakterilerin insanlarca alınması, pastörize edilmemiş süt ve peynirin sindirimi sırasında gerçekleşiyor. Bu bakterilerin saldırı amaçlı kullanımının sprey yoluyla veya besinlerin kirletilmesi binilere vererek çiçek salgını biçiminde olacağı düşünülüyor. Belirtileri, düzensiz ateş, baş ağrısı, bitkinlik, zayıflık, depresyon ve zihinsel durum değişiklikleri. VEBA "Yersinia Pestis" adlı bakterinin yol açtığı ölümcül bir hastalık. Normalde veba, enfeksiyonlu fareler üzerinde yaşayan pirelerin ısırığından bulaşıyor. Veba, sprey yoluyla da bulaşabiliyor. Bu durumda zatürree benzeri bir biçimde gelişiyor ve gereken iyileştirme uygulanmazsa 3 gün içinde ölümle sonuçlanıyor. Saldırı amaçlı kullanımının sprey yoluyla olacağı düşünülüyor. Hastalık yüksek ateş, titreme, baş ağrısı ve kan kusma gibi belirtilerle başlıyor. Solunum güçlüğü ve oksijensizlik ortaya çıkıyor. TULAREMİ Normalde "Francisella Tularensis" bakterisinin yol açtığı enfeksiyondan kaynaklanıyor. Bazı böceklerin ısırığından ve kemirgen hayvanlardan geçiyor. Bu bakterilerin saldırı amaçlı kullanımının da sprey yoluyla olacağı düşünülüyor. Normalde hastalıktan ölüm oranı yüzde beşi geçmiyor; ancak saldırı sonucu havadan alındığı zaman ölümlerin daha çok olacağı belirtiliyor. Hastalığın kuluçka dönemi 3-5 gün olarak bilinse de hava saldırısında kullanımının bu süreyi azaltacağı bildiriliyor. RİCİN Doğal olarak bulunan zehirli maddeler içerisinde en güçlülerinden biri. Bir bitkinin tohumlarından elde edilen 'Ricin', geçmişte demirperde ülkeleri gizli servisleri tarafından kullanılmıştı. Bulgar gizli servisi, 1978 yılında rejim muhalifi Georgi Markow'u Londra'da 'Ricin' kullanarak öldürmüştü. Bu zehirli madde, otobüs bekleyen Markow'a bir şemsiyenin ucuna takılı iğnenin batırılmasıyla verilmişti. Zehrin bir damlası bile öldürücü olmaya yetiyor. BOTULİSM "Anthrax" gibi, "Botulism" bakterisi de toprak üzerinde ve altında uzun süre hayatta kalabiliyor. Bakteri, günlük hayatta genelde kötü şartlarda yapılmış yiyecek ve balık konservelerinden bulaşıyor. Bakteri aşırı derecede ölümcül "Toksik Botulinum" maddesini üretiyor. Bu madde, görme bozukluğu, ağız kuruluğu, yutkunmada ve konuşmada zorlanma ve halsizlik gibi semptomlarla kendini gösteriyor. Bakterinin yaydığı zehrin antikoru bulunuyor, ancak ilk semptomlar görüldükten sonra pek bir işe yaramıyor. CLOSTRİDİUM PERFRİNGENS Yiyecek zehirlenmesinin yaygın görünen bir çeşidi. Bakteri, oda sıcaklığı ve üzeri sıcaklıkta bırakılmış et üzerinde ortaya çıkıyor. 'Anthrax' gibi sporlar üreterek toprakta yaşayabiliyor. Et üzerinde etkisi çok yoğun olmasa da, savaş alanlarında kullanıldığında açık yaralar üzerine yerleşerek hızla kangren oluşumuna yol açıyor. Meydana gelen kangren, müdahale edilmediği takdirde, önceleri sancı ve kabarıklıklara, daha sonra ise şok, sarılık ve ölüme yol açıyor. Bakteri, 'Anthrax' kullanılarak iyileştirilebiliyor. Ancak laboratuar şartlarında antibiyotiğe dayanıklı versiyonlarını üretmek mümkün. Bunu sağlamak için insanlara yapılan aşı benzeri bir sistem kullanılıyor ve bakteriye, az miktarda antibiyotik enjekte edilerek bağışıklık kazanması sağlanıyor. CAMELPOX Irak tarafından geliştirme sürecinde olduğu tahmin edilen virüsün insanlara yayılması konusunda az miktarda bilgi bulunuyor. Kullanımı ve ithalatı batı ülkelerinde yasak olan bu hayvani madde, laboratuvar şartlarında ölümcül kimyasal silaha dönüşebiliyor. KİMYASAL SİLAHLAR Uzmanlar, kimyasal silahları da, 'Özellikleri dolayısıyla öldürücü, yaralayıcı veya tahriş edici tesir gösteren veya geçici olarak felç, körlük, sağırlık yapan, göz yaşartan veya şuur kaybına sebep olan, sis, iz ve yangın husule getiren, katı, sıvı veya gaz halindeki kimyevi maddeler kullanılarak yapılan silahlar' olarak tarif ediyor. İlk olarak Almanların Birinci Dünya Savaşı'nda, önce Rus ve Polonyalılara, sonra da İngiliz ve Fransızlara karşı kullanıp, başarılar kazandıkları kimyevi silahlar, 'İtilaf Devletleri'nce de yapılıp kullanılmaya başlandı. Bu savaşta kullanılan hardal (iperit) gazı, bir milyon üç yüz bin kişiye tesir etti ve bunlardan 91 bin kişi hayatını kaybetti. ALMANLARDAN SİNİR GAZI İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından, bugünkü kimyevi silahların çekirdeğini teşkil eden sinir gazları geliştirildi. Bu korkunç silahlar, milletlerarası antlaşmalarla yasaklanmasına rağmen, son yıllarda cereyan eden Afganistan, Kamboçya, Tayland, Eritre ve Irak-İran savaşlarında kullanıldı. Bugün ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, İsrail vb. devletlerin elinde, birinci ve ikinci dünya savaşlarında kullanılan gazlardan binlerce defa daha zehirli ve öldürücü özellikte kimyevi silahlar mevcut. Kimyevi silahları fizyolojik etkilerine göre altı kısma ayırmak mümkün: a) Boğucu maddeler: Bu gruptaki maddeler, buhar halinde solunum yolu ile girerek akciğerlere zarar verirler. Zarar gören akciğer, solunum görevini yapamaz duruma gelmekle ölümlere sebep olur. Klor, klorpikrin, fosgen ve difosgen bu gruptandır. Maske yoksa, bu gazlar 24-48 saat içinde ölüme sebep olabilir. b) Kan zehirleyici maddeler: Bu gibi maddeler, kandaki hemoglobinin oksijen almasını, hemoglobindeki oksijenin kan dokularına gitmesini engeller. Asitli, siyanürlü, hidrojenli, klorlu, florlu bileşikler kullanılır. Damar açıcı, solunum ve kalbi kuvvetlendirici ilaçlar verilir. Koruyucu maskeler bu gazlara karşı korunma sağlarlar. c) Sinir yıpratıcı ve bozucu maddeler: Bu gruptaki maddeler, vücuda girdiklerinde, sinirler üzerine yaptıkları etki ile insanları çıldırtır ve felç eder. Zehirleme dereceleri çok yüksektir. Tabun, sarin ve soman bu gruptandır. Sinir dengesi bozuklukları ölüme yol açabilir. Kırk saniye içinde etki gösteren bu kimyevi bileşiklere karşı ilk yardım yapılamayacağından, etki altında kalan kimseye atropin ampul yapılmalıdır. Eğer sinir gazı kullanıldığı biliniyorsa, koruyucu olarak pridostigmin, ilaca maruz kaldıktan sonra ise atropin, pam ve diazepam kullanılır. Eğer hardal gazı kullanılmışsa, göz ve cilt, seyreltilmiş NaHCO3 (sodyum bikarbonat) ve ayrıca bol su ve sabunla yıkanır. d) Yakıcı maddeler: Bu gruptaki maddeler, cildi yakarak insan ve havanlara zarar verirler. İperit, levizit, diklorarsin ve fosgen bu gruptandır. Etkisi geçtir. Buhar halinde ise, akciğerlere ve gözlere zarar verirler. Deride kabarcıklar yapar. Maske, koruyucu elbise ve M 5 merhemi yakıcı maddelere karşı iyi korunma sağlar. e) Kusturucu maddeler: İnsanların sindirim ve sinir sistemlerini etkileyen kusturucu bileşiklerdir. Difenil klorarsin, difenil siyonarsin ve adamzit bu gruptandır. Tesirleri geçicidir, maske ile korunma sağlar. f) İnsanların gözlerinden yaş getiren maddeler: Klorasetofenon ve ortoklorobenzol malononitril bu gruptandır. Öldürücü tesiri yoktur. Geçici olarak gözyaşı getirir. Koruyucu maske ile tam bir korunma sağlanır. EN ÇOK KULLANILAN KİMYASAL MADDELER SARİN Renksiz ve kokusuz bir sinir gazıdır. Bu gaz, Mart 1995'te, Japonya'daki "Aum Shinrikyo" adlı tarikatın, Tokyo Metrosu'na düzenlediği saldırıda kullanılmış ve 12 kişinin ölümüne, 5 bin 500 kişinin de rahatsızlanmasına sebep olmuştu. ABD, Rusya (Sovyetler Birliği) ve Irak tarafından üretilmiş olan 'Sarin', pek çok modern böcek ilacı gibi, kimyasal organofosfat ailesinin bir üyesidir. Bu maddeyi düzgün ve güvenli şekilde karıştırmak zordur. SOMAN Kabarmalara sebep olan ve 'Lewisite' diye bilinen bir diğer kimyasal silahla birlikte Soman'ın, eski Sovyetler Birliği'nin kimyasal silah deposunun büyük kısmını oluşturduğu söyleniyor. Soman, solunum yoluyla etki eden uçucu bir madde olarak biliniyor. VX Kahverengimsi sıvı bir madde olan VX'in buharı da kokusuz. ABD, VX üretmeye 1961'in Nisan ayında başladı, fakat bu maddenin içeriği bir yüzyıl boyunca öğrenilemedi. VX bileşenleri, bilinen en zehirli maddeler arasında yer alıyor. En küçük damlaları bile öldürücü. Uzun zaman boyunca, nesneler veya nüfuz ettiği bölge üzerinde kalabiliyor. Maddenin alınması temel olarak deri yoluyla oluyor ama gaz veya duman halinin solunması da etki edebiliyor. TABUN 1930'ların ortalarında Gerhard Schrader adlı bir Alman kimyacının bulduğu Tabun, sıvı olarak renksiz veya kahverengimsi, buhar olarak ise kokusuz. Schrader, Birkenau Toplama Kampı'ndaki esirleri çalıştıran bir firma olan IG Farben için çalışıyordu. Farben'in icatlarından bir diğeri de, Zyklon-B idi. Bu madde, Naziler tarafından 2. Dünya Savaşı sırasındaki toplama kamplarındaki esirleri zehirlemek için de kullanılmış bir hidrojen siyanürdü. Pek çok böcek ilacı gibi bir organofosfat olan 'Tabun', sanayileşmemiş ülkelerde bile üretilmesi en kolay sinir gazlarından biri olarak biliniyor. HİDROJEN SİYANÜR Bu madde, dünyanın pek çok yerinde plastik ve organik kimyasal ürünlerde kullanılıyor ve ticari olarak üretiliyor. Kokusu bademe benzeyen hidrojen siyanür, normal hava sıcaklığında renksiz buhar halinde bulunuyor. Bu maddenin kimyasal savaşlarda kullanıldığına dair doğrulanmış hiçbir bilgi yok. Yine de, hidrojen siyanürün Irak tarafından İran'a ve Kuzey Irak'taki Kürtlere karşı 1980'lerde kullanıldığı sanılıyor. Çok zehirli bir madde olan hidrojen siyanür, yeterli oranlarda kullanıldığında ani ölümlere sebep oluyor. HARDAL BİLEŞENLERİ İlk olarak 1. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru kullanılmaya başlanan hardal bileşenleri, en çok üretilen kimyasal silahlardan biri. Üretilmesi çok kolay olan hardal bileşenleri, adını hardal ve çürümüş soğan gibi kokmasından alıyor. Göz ve akciğerlere zarar veren hardal gazı, yanık ve kabarmalara sebep oluyor. ABD, Almanya, Irak ve Rusya'nın 20. yüzyıl boyunca hardal bileşenleri ürettiği belirtiliyor. Saddam Hüseyin'in, Irak-İran savaşında Kürtlere karşı siyanürle birlikte hardal gazı da kullandığı biliniyor. YASAĞIN SADECE ADI VAR Kimyasal ve biyolojik zehirli gazların kullanılması, 1899 Hagne ve 1925 Cenova protokolları ile yasaklanmışken, bilhassa Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar ve Amerikalılar, 1936 senesinde Etiyopya'da İtalyanlar ve 1937 ila 1943 senelerinde Çin'de Japonlar, bu gazları bol miktarda kullanmışlardır. 1971 senesinde Cenova Silahsızlanma Konferansı ile zehirli gazların kullanımı tamamen yasaklanmış ve 1972 senesinde ABD'deki zehirli gaz stokları imha edilmiştir. Halbuki aynı konferansta teklif ve imzası bulunan Sovyet Rusya, 1979-1986 seneleri arasında Afganistan'da tonlarca zehirli gaz kullanmıştır. 1980-1986 seneleri arasında da İran ve Irak birbirlerine karşı zaman zaman zehirli gaz kullanmışlardır. NÜKLEER SİLAHLAR NBC silahlarının üçüncüsünü ve sonuncusunu ise nükleer silahlar oluşturuyor. Nükleer silahlar, atom çekirdeğinin parçalanması (fisyon) veya küçük atomların birleşmesi (füzyon) neticesinde meydana gelen büyük miktardaki enerjiden faydalanılarak yapılan atom ve hidrojen bombası gibi silahlardır. Bu silahların yakıcı, yıkıcı, ışık ve radyasyon gibi dört türlü tesiri vardır. En önemlisi radyasyondur. Patlama noktasından bir kilometre mesafede öldürmeye, bunun dışındaki mesafelerde ise çeşitli hastalıklara sebep olur. Bu silahlar, uçaklar tarafından veya pilotsuz uçaklarla, nükleer başlıklı füzelerle ve nükleer toplarla atılabilir. Atom ve hidrojen bombaları, diğer bombalardan çok daha fazla tahrip edici olup, uzun süre radyoaktif kirlilik bırakır. Nötron bombası ise sadece canlıları öldürür. Fakat cansızları tahrip etmez. Yüksek infilak gücüne sahip klasik yapıda bir bomba, patlama noktasından metrelerce uzaklıktaki alana, parçaları, ısısı ve rüzgarı ile etki eder. Fakat nükleer silahlar, kilometrelerce genişliğindeki alanı tamamen imha eder. JAPONYA'YA İKİ ATOM BOMBASI Özellikle Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir probleminde gündeme gelen nükleer güç ve nükleer silahlar, şimdiye dek "düşman"a karşı 2 kez kullanıldı. Bugünkü bombalara göre küçük, yalnızca (12-13 kilo ton gücünde) ve ilkel bir atom bombası, 6 Ağustos Pazartesi günü saat 8.15'te Japonya'nın Hiroşima şehrine atıldı. Bombayı atan B-29'da görevli Amerikalı havacı Robert Lewis, bombanın patlayışını ve Hiroşima'nın yok oluşunu görünce seyir defterine şu notu düştü: "Aman Allah'ım, Biz Ne Yaptık?". 3 gün sonra, saat 11.02'de bir başka atom bombası ise (20 kilo ton gücünde) Nagazaki'ye atıldı. BOMBALARIN İLK BELİRTİLERİ Bu iki şehirde, önce gözleri kör eden bir ışık, eşyaları, insan derisini tutuşturan bir sıcaklık, sonra korkunç bir gürültü ile yapıları yerle bir eden ve sesten hızlı hareket eden bir şok dalgası ve arkadan da ağaçları söken, eşyaları, insanları uçuran kasırgalar, küçük ve ilkel iki atom bombasının hissedilen ilk belirtileri oluyordu. Radyoaktivite ise, bu şehirlerde hala insan hayatını etkiliyor. Örneğin, başta kan kanseri olmak üzere çeşitli kanser türlerinde önemli artışlar kaydediliyor. Gelecek nesillerdeki muhtemel genetik bozukluklar ise henüz bilinemiyor. Bombalar patlatıldığında Hiroşima ve Nagazaki'de kaç kişinin öldüğü bugün hala tam olarak bilinmiyor. Bombanın atılışından sonraki 5 yıl içinde E Aölenlerin sayısının, 1945 yılı sonunda Hiroşima'da 200-250 bine, Nagazaki'de ise 150 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 18:31

İLGİLİ HABERLER