Yaşam
  • 3.3.2003 14:44

İŞTE HALK TÜRKÜLERİNİN İLGİNÇ HİKAYELERİ

AYHAN TÜRKEZ ERZURUM - Ezgileri ve sözleriyle milli kültürümüzün özünü oluşturan halk türkülerinin ilginç hikayeleri bulunuyor. İnternette yer alan ''www.turkuler.com'' adresiyle ulaşılabilen türkü sitesinde, türkülerle ilgili birçok bilginin yanı sıra, kuşaktan kuşağa günümüze kadar gelen hikayeleri anlatılıyor. Ünlü ozan Aşık Veysel'in ''Türküz, türkü çığırırız'' deyişinde olduğu gibi büyük kitlelerin beğeni ile dinlediği türkü hikayelerinden bazıları şöyle: ''YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE EV KURMASINLAR'' Çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. 16'ya yeni bastığında Zeynep'i, köylerindeki bir düğüne gelen Ali isimli bir genç görür ve çok beğenir. Köyüne döndüğünde hemen dünür gönderir. Zeynep'i, Ali'ye verirler ve hemen düğünleri olur. Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arasında 3 gün, 3 gecelik mesafe vardır. Zeynep, anne, baba ve kardeşini tam 7 yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır, köyün büyük tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemeni gidermeye çalışır. Kocası, Zeynep'in özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki, eski sevgisi de pek kalmadığından Zeynep'i horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve horlanma Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip geçenler anasının, babasının çağrılmasını ister. Başka çaresi kalmadığını anlayan kocası da, kaynanası ve kayınbabasına haber vermeye gider. 3 gün 3 gece süren bir yolculuk sonrası köye ulaşan anne-baba Zeynep'i yatakta bulur. Perişan bir halde olan Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Anne ve babası da türküye eşlik eder. Çevrelerindeki bütün köy kadınları duygulanıp ağlarlar. Zeynep, hasretini giderir ama çok geç kalınmıştır. Bir daha iyileşemez ve ölür.'' ''KIRMIZI GÜL DEMET DEMET'' Hikayeye göre, annesinin tek oğlu olan Mehmet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, bugünkü Ermenistan'ın başkenti, o dönemler önemli bir ticaret merkezi olan Revan'a kervan ile götürüp satmaktadır. Karayağız, güçlü kuvvetli Mehmet, annesine her akşam bahçelerinden derlediği gül demetini getirir. Sevgi, saygı ifadesi olan gül demetini anne, duvara asıp kurutur, onlara baktıkça oğlunu görür gibi olur. Ancak vebaya yakalanan Mehmet Revan'da ölür ve bir çalı dibine gömülür. Bir Mehmet değildir ölen, kervanın çoğu da bu amansız hastalıktan kurtulamaz. Ağır ağır Erzurum'a giren kervanı, analar, babalar, yavuklular meraklı gözlerle beklemektedir. Mehmet'in anası öğrenince durumu, deli olup dağlara düşer. Onu görenler, elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı...'' diyerek ağıtlar yakarak dağlarda gezer durur. ''HEM OKUDUM HEM DE YAZDIM'' Çorum'un Osmancık İlçesi'nin Hacıhamza Kasabası'nda 1930'lu yıllarda meydana gelen olayın ardından yakılan türkünün öyküsü şöyle: ''Kasabanın köklü ailelerinden birinin oğlu Mehmet, geniş omuzlu, kaytan bıyıklı, iri kıyım delikanlıdır. Çevresinde yaptığı iyilikler nedeniyle sevilen Mehmet Bey, yeni evlendiği eşiyle çok mutludur. Bir süre sonra oğlu olan Mehmet Bey'in mutluluğu daha da artmıştır. Çorum'dan gelen telgraf sonrası 'Hükümet teli. Bir iş için çağırıyorlar' diyen Mehmet Bey, 'Sana, anama da bir şeyler alırım şehirden' diyerek, bir adamıyla yola çıkıyor. Yolları eşkıya tarafından kesilen Mehmet Bey, kaçışın zor olduğunu görüp, teslim olur. Ancak parasını, silahını, atlarını vermek işine gelmediği, için olayı gurur meselesi yapar. Bir anda kendini yere atıp, adamıyla birlikte vuruşmaya başlar. Kurşunları bitince, ''teslim ol'' çağrısını yapan eşkıyanın kurşunuyla ölür, adamı da ağır yaralanır. Haber kasabaya ulaşınca, anası, karısı, hısımları (Hem okudum hem de yazdım) türküsüyle ağıt yakar.'' ÜMİTSİZ AŞIKLARIN TÜRKÜLERİ Sözlüsünü göremeyen bir gencin yaktığı türkünün hikayesi sitede şöyle anlatılıyor: ''Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. Hava değişimi olarak Yozgat'ın Akdağmadeni'ne gelir. Sözlüsünün ailesi kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul'da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından ilham alarak, ''Hastane önünde incir ağacı'' türküsünü söyler. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan genç, hastane ölür ve İstanbul'da defnedilir.'' Bey kızına aşık olan ve aşkından dolayı hapse atılan gencin, beyden merhamet dilemek için yaktığı türkünün öyküsü kısaca şöyle: ''Cumhuriyetten önceki yıllarda kaçak rakı, üzümü bol olan Niğde'ye 5 kilometre mesafedeki Fertek Kasabası'nda imal ediliyordu. İç içe bulunan Fertek ile Niğde'nin Tepe Bağları'nda eski oturak alemleri yapılmakta idi. Bu tarihlerde Niğde'de emrinde 8-10 kişi bulunan küçük beylikler bulunurdu. Gençlerden bir tanesi bu beylerden birinin kızına aşık olur ve bu olay da beyin kulağına gider. Bey, kızına aşık olan genci yakalattırıp, hapishaneye attırır. Beyden merhamet dileyen genç de bu türküyü yakar.'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:28

İLGİLİ HABERLER