EVRİM ÖCAL
WASHINGTON - Kitle imha silahlarını yok etmediği gerekçesiyle Irak'ı askeri müdahale ile cezalandırmaya hazırlanan ABD'nin kararlılığı sürüyor. Ancak 80'li yıllarda başta ABD olmak üzere birçok ülkenin Irak'ı silahlandırmak için adeta yarıştığına dikkat çeken DW'den Rainer Sollich, Irak'ın nasıl silahlandırıldığına dikkat çekiyor.
ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, son günlerde Irak'a karşı askeri bir adımı yegane çare olarak görenlerin başını çekiyor. Amerikan Savunma Bakanı, Bağdat rejiminin barışçı yollardan silahlarını bırakmaya ikna edilmesi planlarını gerçekçi bulmadığını söyleyerek Saddam Hüseyin'i ''iflah olmaz bir despot'' olarak tanımlıyor.
Rumsfeld'in ''Irak konusunda diplomasi şimdiye kadar bir işe yaramadı. Silah denetçileri 1998'den beri yıllarca Irak'a giremediği gibi Bağdat yönetimi de BM ile işbirliği yapmaya yanaşmamakta direniyor. BM şimdi işlevini yerine getirmediği iddialarını çürütmek istiyorsa, Irak'ın uymakla yükümlü olduğu yaptırımları hiçe saymasından duyduğu rahatsızlığı göstermesi ve bu konuda kararlı adımlar atması gerekir'' sözleri bugünkü koşullarda şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, bugün böyle düşünen ABD Savunma Bakanı'nın Saddam Hüseyin ile yüz yüze geldiği son görüşmede, onun, bugün ''kanlı'' diye tarif ettiği elini sıkmış olması.
25 MİLYAR DOLARLIK ASKERİ MALZEME
Rumsfeld, bu buluşmada, Bağdat'ta olmaktan dolayı duyduğu sevinci dile getirmiş, hatta Saddam'a dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan'ın bir mesajını iletmişti. Rumsfeld bundan 20 yıl önce Bağdat'a Savunma Bakanı değil, ABD Başkanı'nın özel temsilcisi sıfatıyla gitmiş ve Saddam'a ülkesinin Irak'ı başta askeri olmak üzere her alanda desteklemeye hazır olduğunu bildirmişti.
Merkezi Stockholm'de bulunan Barış Araştırma Kurumu Sipri'nin kayıtlarında, Irak'ın 80'li yıllarda yurt dışından 25 milyar tutarında askeri malzeme satın aldığı, aslan payını o dönemlerde Sovyetler Birliği ve Fransa paylaşsa da bu satışlardan Amerika'nın da nasiplendiği bilgileri yer alıyor.
Bu kayıtlardan ABD'nin yalnızca 1985-90 yılları arasında Irak'a 1.5 milyar dolar değerinde askeri alanda kullanılabilecek Amerikan yapımı malzeme sevk ettiği anlaşılıyor. Bu malzemenin içinde biyolojik silah yapımında kullanılmaya yarayan yüklü miktarda zehirli, yaygın hastalık yaratıcı tehlikeli maddelerin yer aldığına dikkat çekiliyor.
O dönemlerde de İsrail düşmanı olarak Irak, ABD tarafından yararlı devletler sınıfına dahil ediliyor ve İran'daki Amerikan düşmanı molla rejimine karşı bir koz haline dönüştürülüyordu.
BATILI ÜLKELER DE MASUM DEĞİL
80'li yıllarda Irak'ı teröre destek sağlayan ülkeler listesinden çıkartan ABD, bir anda bu ülkenin en büyük petrol müşterisi haline geliyor ve böylece İran'la savaş halindeki Bağdat yönetiminin silah kasasını dolara boğuyordu.
Irak'ın, ABD'den edindiği malzemelerle ürettiği biyolojik ve kimyasal silahları, bu konuda devletler hukukunda yer alan önleyici maddelere karşın, İran'a ve kendi topraklarındaki Kürt halkına karşı kullanması, Washington'u o dönemde rahatsız etmedi. Hatta bu silahları İran ordusuna karşı kullanırken hedefleri doğru belirlemek için, Irak'ın CIA'den edindiği uydu fotoğraflarından yararlandığı bile söyleniyor. Halepçe'de 5 bin Kürt'ü bu biyolojik silahlarla katlederken, Irak ordusunun, ABD'den sivil amaçla kullanmak üzere edinilen helikopterlerden yararlandığı da biliniyor.
Bu arada, ABD ve Fransa dışındaki batılı devletlerin ''sütten çıkmış ak kaşık'' olmadığı bir gerçek. Politik ve jeostratejik hedefler gütmeyip yalnızca kar sağlamak için de olsa, Irak'a silaha dönüşebilecek malzeme sevk eden, teknik bilgi aktaran başka birçok ülke var.
Örneğin Alman firmalarının bir askeri araştırma tesisinin yapımına yardımcı olduğu, top üretimi için teknik malzeme, navigasyon sistemleri, nükleer başlık taşıyabilen füzeler için fünyeler sevk ettiği biliniyor. BM'nin 1991 yılında listesini açıkladığı, Irak'a kimyasal silah malzemesi sevk etmiş 207 yabancı kuruluştan 86'sının Alman firması olması düşündürücü.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:35
