
İŞTE "SICAK PARANIN TÜRKİYE SERÜVENİ"!..
ANKARA - Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) hazırladığı "Sıcak Paranın Türkiye Serüveni" raporuna göre, 1989 yılı başında TL'ye çevrilerek bu yıl Ekim sonuna kadar Hazine iç borçlanma kağıtlarında tutulan bin dolar 19 bin 710 dolara, borsada tutulan bin dolar ise 13 bin 711 dolara kadar yükseldi.
Bir başka ifadeyle, sıcak para 18 yılda, Hazine iç borçlanma kağıtlarında 19 kattan fazla, borsada ise 13 kattan fazla kazanç elde etti. Ankara Ticaret Odası (ATO) kısa vadeli sermaye hareketlerinin serbest bırakıldığı 1989 yılından bu yana geçen 18 yılda sıcak paranın Türkiye serüvenini mercek altına aldı.
Rapora göre, Türkiye'yi krizlere açık hale getiren sıcak paranın şu anki büyüklüğü, Türkiye ekonomisinin geleceğini önemli ölçüde tehdit ediyor. 2006 Eylül ayı itibariyle 'yabancı kaynaklı' sıcak para stoku 57 milyar 92 milyon dolara ulaştı. Yapılan hesaplamalara göre 1999 yılı sonunda Türkiye'de toplam 28 milyar 399 milyon dolarlık bir yabancı kaynaklı sıcak para bulunuyordu.
Bu tutar, Türkiye'nin sıcak para çıkışından önemli bir darbe aldığı 2000 yılında 19 milyar 794 milyon dolara, 2001 yılında 10 milyar 354 milyon dolara, 2002 yılında da 8 milyar 57 milyon dolara kadar geriledi. Türkiye'den 2000 yılında net 5 milyar 279 milyon dolar, 2001 yılında 5 milyar 391 milyon dolar, 2002 yılında ise 75 milyon dolarlık 'yabancı kaynaklı sıcak para çıkışı' yaşandı. Söz konusu üç yıl içerisinde yabancıların Türkiye'deki sıcak parasında yaşanan azalma toplamda 20 milyar doları buldu.
Azalma hem sıcak para çıkışından hem de 2001 yılında dalgalı kur rejimine geçiş sonrası döviz kurlarında yaşanan artıştan kaynaklandı. Yabancılar, Türkiye'nin döviz kurunu baskı altına almaya ve enflasyonu düşürmeye başladığı 2003 yılından sonra yeniden hücum etti. Yabancı kaynaklı sıcak para stoku, 2003 yılında 16.5 milyar dolara, 2004 yılında 34 milyar 268 milyon dolara, 2005 yılında 60 milyar 506 milyon dolara ulaştı. Bu yılın ilk dokuz ayında ise Mayıs-Haziran aylarında yaşanan dalgalanma nedeniyle azalan yabancı kaynaklı sıcak para stoku 57 milyar 92 milyon dolar oldu.
Rapora göre, sıcak para politikaları, özellikle bankacılık sektörünün kısa vadeli dış borçlanmalarını artırdı. Bu durum, düşük kur yüzünden dış borçlanma maliyetinin, içeriden mevduat toplamaya göre daha ucuz olmasından kaynaklandı. Bankaların ve şirketlerin, yurt dışından kullandığı kısa vadeli döviz kredilerinden oluşan yerli kaynaklı sıcak para stoku 2006 Eylül ayı itibariyle 13 milyar 421 milyon dolara ulaştı. Yabancı ve yerli toplam sıcak para stoku ise 70 milyar 513 milyon dolara çıktı.
18 YILLIK NET GİRİŞ 16.5 MİLYAR DOLAR
Sıcak paranın Türkiye'ye daha çok hisse senedi ve Devlet İç Borçlanma Kağıdı (DİBS) almak üzere geldiğinin belirtildiği rapora göre, 'Portföy yatırımı' adıyla 1989'dan bu yılın Eylül ayı sonuna kadar geçen yaklaşık 18 yıllık dönemde Türkiye'ye, toplam 167 milyar 891 milyon dolar girdi. Yabancıların bu dönemde Türkiye'deki hisse senedi ve iç borçlanma kağıtlarını satarak ya da vadesinde tahsil ederek çıkardıkları sıcak para miktarı ise 151 milyar 420 milyon dolar oldu. Böylece bu dönemde net 16 milyar 471 milyon dolarlık bir giriş oldu.
Oysa yabancıların şu anda Türkiye'de 50 milyar dolarlık hisse senedi ve devlet tahvili bulunuyor. Aradaki fark ise yabancıların Türkiye'de sıcak parayla sağladığı muazzam kazancı oluşturuyor. 1989 yılı başından bu yıl Eylül sonuna kadar yabancıların Türkiye'ye döviz ve YTL mevduatı olarak getirdikleri net tutar ise 6 milyar 948 milyon dolar oldu. Eylül sonunda yabancıların Türkiye'deki toplam mevduatı 2 milyar 822 milyon doları YTL mevduatta olmak üzere toplam 8 milyar 118 milyon dolar düzeyinde bulunuyor.
Öte yandan rapora göre, Türkiye, sıcak parayı ülkeye çekmek için sürekli kuru baskı altında, Türk Lirası faizlerini ise yüksek tutmak zorunda kaldı. Bu politika sonucunda kur ve faiz arasındaki makas sürekli açıldı. Türk Lirası'na verilen faiz, kriz yılları hariç sürekli kur artışının üzerinde seyretti. Bu nedenle sıcak para bazı yıllar Türkiye'de Hazine iç borçlanma kağıtlarından dolar bazında yüzde 50'lere varan oranlarda getiri sağladı. Bu getiri, İMKB'de bazı yıllar yüzde 500'e yaklaştı.
Türkiye, bu süreci değiştirmek istediği her adımın başında da krize yakalandı. Sıcak paranın her kaçışından sonra geri getirebilmek için, reel faizleri yükselterek çok daha büyük ödünler vermek zorunda kaldı. 1993 yılında Türkiye'deki ortalama iç borçlanma faizi yüzde 87.6 olarak gerçekleşmişti. 1994 krizi, faiz oranı yüzde 165'e çıkarılarak aşılabildi. 1997 yılında yüzde 108.4'e kadar gerileyen faiz 1998 yılındaki sıcak para çıkışından sonra 115.6'ya fırladı. 2000 yılında faiz oranı yüzde 38.1'e kadar indi. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizinden sonra faiz oranları yeniden üç haneli bir düzeye yükseldi ve 2001 yılında ortalama yüzde 96.5 olarak gerçekleşti. Bu yılın Mayıs ayında yaşanan dalgalanma öncesinde yüzde 14'e kadar gerileyen Hazine'nin ortalama iç borçlanma faizi dalgalanmadan sonra yüzde 22-23'e kadar tırmandı.
Devlet yabancıların Hazine iç borçlanma kağıtlarından elde ettiği gelir üzerinden aldığı vergiden vazgeçmek zorunda kaldı.
Sıcak para politikasının Türkiye ekonomisi üzerindeki ilk etkisinin, kamu kesiminin borçlanma ihtiyacının kısa vadeli yabancı sermaye girişine dayanılarak kolayca finanse edilmesi olduğunun kaydedildiği rapora göre, Türkiye'ye çeşitli yollarla gelen sıcak para Merkez Bankası'na satılarak Türk Lirası'na dönüştürülüp Hazine'ye borç olarak verildi. 1990'lı yıllar boyunca tüm iktidarlar, devletin vergi ve benzeri gelirlerini artırma gereği duymadan sürekli kamu harcamalarını artırıp borçlanmayla finanse ettiler.
Bu finansmanı sağlayabilmek için gereksinim duyulan sıcak paranın ülkeye girebilmesi için de Türk Lirası'nın faizini sürekli çok yüksek oranlarda tutup kuru baskı altına aldılar. 2000'li yıllarda ise Türkiye artık 'borcu borçla çevirebilmek' için bile sıcak paraya muhtaç hale geldi. Sıcak paraya dayalı politikalar, Türkiye'nin kısa vadeli borçlarını da artırdı.
"Yerli kaynaklı sıcak para" olarak isimlendirilen, bankacılık sektörü ve özel sektörün (ticari krediler hariç) kısa vadeli dış borçları 1989 yılında 1.8 milyar dolar iken 1993 yılında 9.5 milyar dolara yükselerek 2004 krizinin hazırlayıcısı oldu. Döviz kurunun baskı altında tutulup TL faizlerinin yüksek seyrettiği bu dönemde bankalar yurtdışından kısa vadeli borçlanarak getirdikleri fonları TL'ye dönüştürüp Hazine'ye ve gecelik olarak Merkez Bankası'na sattılar ve çok yüksek karlar elde ettiler. 1993 yılında faiz oranlarını düşürmek amacıyla iç borçlanma yerine dış borçlanmaya ağırlık verildi. Bu politika, 1994 yılı başına gelindiğinde Türkiye'yi 'ödemeler dengesi krizi'ne soktu. Döviz kurunun baskı altında tutulduğu 1993 yılında Türkiye 6.4 milyar dolarlık rekor düzeyde bir cari işlemler açığı verdi.
4 AŞAMADA KRİZ
Rapora göre, sermaye hareketlerinin serbest bırakılması ve devletin hızla artan borçlanma gereksinimiyle birlikte 1989 yılında gündeme gelen sıcak para, Türkiye'yi sürekli krize açık hale getirdi.
Türkiye, sıcak para politikalarının ilk büyük faturasını, kısa vadeli dış borçlar ve bankacılık sektörünün açık pozisyonları yüzünden 1994 krizinde ağır bir şekilde ödedi. Milli gelir 46.4 milyar dolar küçülerek 178.7 milyar dolardan 132.3 milyar dolara geriledi. Kişi başına gelir 820 dolar azaldı. 1998'deki sıcak para çıkışını izleyen 1999 yılında milli gelir 21.2 milyar dolar küçülerek 206.6 milyar dolardan 185.3 milyar dolara düştü, kişi başına gelir 376 dolar azaldı. 2001 krizinde ise milli gelir 54.3 milyar dolar azalarak 145.7 milyar dolara indi. Kişi başına gelir ise 842 dolar küçüldü.
Rapora göre, araştırmalar "sıcak parayla saadetin" ülkeleri 4 aşamada krize götürdüğünü gösteriyor. Birinci aşamada, kronik hale gelmiş olan bütçe açıkları borçlanmayla finansa ediliyor, bu zorunluluk faizler üzerinde baskı yaratarak yükselmesine yol açıyor. İkinci aşamada, kamu kağıtlarının faizleri bankalar açısından çekici hale geliyor ve bankalar Hazine'ye borç verebilmek için kısa vadeli dış borçlanmaya yöneliyor. Bu yolla ülkeye gelen döviz yüzünden yerli para değerlendiği için ithalat ucuz hale geliyor, dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari işlemler açığı büyüyor.
Üçüncü aşamada, kamu kesiminin mali sistemde yarattığı baskı giderek kamu borçlarının döndürülemeyeceğine ilişkin olarak piyasada bir hava oluşturuyor. Cari işlemler açığı nedeniyle artan dış borçlar da dış borçların çevrilemeyeceğine ilişkin bir hava oluşmasına yol açıyor. Dördüncü aşamada ise belirsizliğin döviz ve faiz üzerinde yarattığı baskı sonucu kriz oluyşuyor.
1989 yılından bu yana milli gelir, büyüme oranı ve sıcak para ilişkisine bakıldığında, sıcak para girişi oldukça büyüme oranının arttığı, sıcak para çıkışı oldukça büyüme oranının düştüğü görülüyor. 1989 ve 2006 yılları arasındaki 18 yıllık süreç dikkate alındığında Türkiye'den 1989, 1991, 1994, 1998 ve 2001 yıllarında yoğun olarak sıcak para çıkışı yaşandı. Sıcak para çıkışının yaşandığı 1989'da milli gelirdeki büyüme yüzde 1.6'ya, 1991'de yüzde 0.3'e kadar düştü. 1994 yılında ise yüzde 6.1 oranında küçülme yaşandı.
1997 yılında yüzde 8.3 olan büyüme oranı sıcak para çıkışıyla birlikte 1998 yılında yüzde 3.9'a, 1999 yılında ise hızlı bir düşüşle - 6.1'e geriledi. Kasım 2000 kriziyle çıkan sıcak paranın etkisi 2001 yılı kriziyle birleşti ve Türkiye ekonomisi yüzde - 9.5 ile tarihinin en derin küçülmesini yaşadı. Sıcak para girişinin yaşandığı 1990 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 9.4 büyüdü. 1992 yılında yüzde 6.4, 1993 yılında yüzde 8.1, 1995 yılında yüzde 8, 1996 yılında yüzde 7.1, 1997 yılında ise yüzde 8.3 oranlarında hızlı büyümeler kaydedildi.
2001 krizi sonrasında yoğun sıcak para girişinin yaşanmaya başlandığı 2003 yılında yüzde 5.9, 2004 yılında yüzde 9.9 ve 2005 yılında yüzde 7.6 olan büyüme oranının bu yıl da yine sıcak para girişi yüzünden yüzde 6'nın üzerinde olacağı tahmin ediliyor. Sıcak para, döviz arzını artırdığı için Türk parasının aşırı değerlenmesine yol açarak, ithalatı ucuz hale getirdiği için iç piyasada fiyatları baskı altına alıyor. Bu nedenle de enflasyonun 'düşürülmesinde' Merkez Bankasına en fazla desteği sağlıyor. Bu yüzden de Hükümet, cari işlemler açığı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve milletvekili genel seçimleri nedeniyle kritik geçmesi beklenen 2007 yılı için de 'sıcak paraya' güveniyor. Bu nedenle de sıcak parayı ülkede tutmak için, yüksek faizle uygun ortamı sürdürüyor.
Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün ise, sıcak para girişinin ekonomide 'yalancı bahar' etkisi yarattığını belirterek, "Sıcak para sadece sanal bir refah ortamı yaratıyor. Sıcak para çıkışı nedeniyle kriz çıkınca, yalancı bir bahar yaşadığımızın farkına varıyoruz. Sıcak parayla saadet olmaz" dedi. Sıcak para giriş-çıkışının önüne geçmek için yüzde 1-2 oranında işlem vergisi konulmasını öneren Aygün, şunları kaydetti:
"Sıcak parayla şişen balon patladığında neler olduğunu 1994, 2000-2001 krizlerinde Türkiye çok yakından yaşadı. En son bu yıl Mayıs-Haziran aylarında sadece 4-5 milyar dolarlık sıcak para çıktığında, ekonomik dengelerin nasıl raydan çıktığını, enflasyon hedefinin yerle bir olduğunu, reel faizlerin bir kat arttığını gördük. Türkiye'yi büyüyen cari işlemler açığı yüzünden gelecek yıl zor günler bekliyor. Seçim ekonomisi uygulanacağına yönelik kaygılar artıyor. Bu nedenle ekonomi yönetimini sıcak para konusunda yeniden oturup düşünmeye davet ediyorum."